Uzamış Yenidoğan Sarılığı

Uzamış Yenidoğan Sarılığı :

Yenidoğan sarılıklarında 1970'li yıllarda Rh uygunsuzluğuna bağlı hemolitik hastalık ön planda iken, Rh eradikasyonu ile bu problem oldukça kontrol altına alınabilmiştir. 1980'li yıllarda genelde %6 civarında olan yenidoğan sarılığı görülme sıklığı %20-25'lere ulşmış, fizyolojik sınır %12 mg bilirübin düzeyine çekilmiştir. Hayatın ilk haftasında %50 gibi yüksek oranda görülen sarılık 1990'lı yıllarda 1-2 ay gibi uzun seyir göstermeye başlamıştır.

Hastaneden 1-3 günde düşük bilirübin düzeyleri ile taburcu edilen bebeklerin kernikterus beyin hasarı tablosu ile geri geldiğinin gözlenmesi hekimleri konu üzerinde detaylı araştırmaya yönlendirmiştir. Bu hassasiyetin sonucu olarak İngiltere'de çocuk karaciğer hastalıkları vakfı ve sağlık departmanı tarafından "SARI ALARM" başlığı altında araştırmalar başlatılmıştır.

Ülkemizde de yenidoğan sarılıklarının dikkat çekici boyutlarda olduğu bilinen bir gerçektir. Yeni doğan bebekler hastaneden genelde bir günde taburcu edilmekte ve bir dahaki kontrolleri bir ay sonra yapılmaktadır. Bu süre içerisinde gelişen sarılığın değerlendirilmesi ailenin ilgi ve bilgi derecesine bağlıdır. Halkın yeni doğan bebeklerde görülen sarılığı doğal karşıladığını, sarı giysi, sarı örtü, sarı tülbent gibi yöntemlerden fayda umduğunu dikkate alırsak, yenidoğanın karşı karşıya bulunduğu tehlikenin büyüklüğünü anlamak kolay olacaktır.

Anne sütü alan yenidoğanlarda görülen sarılığın, mama ile beslenenlere göre daha yüksek seyrettiği araştırmalarda bildirilmiştir:

Schneideranne sütü ile beslenenlerde %12 mg üzerinde bilirübin seyrinin %13 oranında görülmesine karşın, mama ile beslenenlerde bu oranın %4 olduğunu bildirmiştir.Khur ve Paneth serum bilirübin konsantrasyonunun anne sütü azaltılması ve su miktarının artırılması ile bağlantılı olduğunu gözlemişlerdir. Adam's ve arkadaşları %12 mg üzerindeki hiperbilirübineminin anne sütü ile beslenenlerde %23, mama ile beslenenlerde ise %8 civarında görüldüğüne dikkat çekmişlerdir.

Bu gibi gözlemler doğal olarak anne sütünün sarılığa neden olduğu düşüncesini doğurmuştur. Böylece gerek batı litaratürüne ve gerekse bizim litaratürümüze "ANNE SÜTÜNE BAĞLI SARILIK" tanımlamasını yerleştirmiştir. Uzun ve yüksek seyreden hiperbilirübinemi durumunda sensoriyel işitme bozukluğu, chorea athetosis ve asimetrik spastisite gibi kernikterusla sonuçlanabilecek bir durumda pratik uygulama içerisindeki hekimlerin anne sütünü kesmesi kaçınılmazdır. Böyle olmasa bile uzayan sarılık nedeni ile bebeğin hastaneye yatırılışı, birkaç gün anne sütünün kesilişi, fototerapi gibi uygulamalar anneyi üzüp yormakta, sütünün çocuğuna zarar verdiği düşüncesini doğurmakta ve sütün kendiliğinden kesilmesiyle sonuçlanmaktadır.

Nasıl oluyor da anne karnındaki çocuğun gebelik haftasına göre terkip değiştiren, yenidoğanın her türlü eksiğine ve gereksinmesine göre (enfeksiyon, sindirim, büyüme) hazırlanan anne sütü yeni doğana zararlı hale gelebiliyor. Özellikle yıllar içersinde yenidoğan sarılıklarının seyrine dikkat edersek anne sütüne bağlı sarılık başlığı yerine Can'ın ifade ettiği "NEDENİ BİLİNEMEYEN HİPERBİLİRÜBİNEMİ" başlığının kullanılması daha doğru olacaktır. Sorunun mültifaktöriyel olduğu düşüncesi ile " SARI ALARM " başlığı altında konunun diğer bilim dallarına açılması, nedenlerin ve yapılması gerekenlerin birlikte tartılışılması gereğine inanmaktayım.

Anne sütüne bağlı sarılık tanımlaması 1963'den beri konuşulmaktadır. Anne sütünde Pregnane-3 (Alfa), 20 (Beta) diol'un hepatik glucuronyl transferase'ı inhibe ettiği üzerinde durulmuş ve daha sonraları ispat edilmemiş olmasına rağmen, nedeni belirlenemeyen sarılıklarda anne sütünün 1-2 gün süre ile kesilmesi uygulamaya girmiş ve halen uygulanmaktadır. Sarılığın seyri ve yıllar içerisinde artan şiddeti konuyu genetik sebeplerden de uzaklaştırmaktadır.Anne sütüne bağlı sarılık düşünülen olgularda kanda karboksihemoglobin, karbonmonoksit eskresyonunun mama ile beslenenlerden farklı olmayışı hemoliz faktörünü ekarte etmektedir. Bu gözlemler daha çok dış faktörlerdeki değişkenliği işaret etmektedir. Metabolik faktörler üzerinde oldukça fazla gözlem vardır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp