Siyatik Sinir Ağrısı

Siyatik Sinir Ağrısı

Siyatik Sinir Ağrısı Hakkında Genel Bilgiler

Siyatik sinir ağrısı hakkında bilinmesi gerekenler ve daha fazlası için aşşağıdaki yazımızı okuyabilirsiniz.....

PARANOYA

Çoğumuz ara sıra başkalarının bize düşmanca davrandığı duygusuna kapılırız. Ancak paranoyaklar, sürekli olarak komşuları, birtakım garip "yaratıklar", hatta Merihliler olabilecek bir grup "kötünün" tehdidi altında bulundukları hezeyanı içindedirler. Paranoya, karmaşık bir ruhsal hastalıktır. En çarpıcı belirtileri hezeyanlardır. Paranoyak kişi başkalarının kendisine haksızlık yaptığına, eziyet ettiğine inanır. Bu "kötü niyetli başkaları", Merihlilerden casuslara ve televizyon spikerlerine kadar uzanan çok çeşitli kişiler olabilir.
Belirtiler
Hasta çok canlı sanrılar yaşayabilir, olmayan sesler işitebilir. Günlük olaylara, rastlantılara, başkalarının sıradan hareketlerine, kendine ilişkin olağanüstü anlamlar verir. Kulak misafiri olduğu konuşmaların kendisine ilişkin olduğunu, bunun herkesin ona karşı birleşmiş olduğunu kanıtladığına inanabilir. Sokaklarda, rastlantı sonucu birbirine benzer insanlar görse, izlendiği kanısına kapılabilir. Sonuç olarak, paranoyak kişi çoğunlukla korkak, kafası karışık ve sinirlidir. Yine de, başka akıl hastalıklarına oranla, düşünme ve öteki zihinsel süreçlerde fazla bir bozulma olmaz. Eziyete, haksızlığa uğrama duygusu, bunamada, epilepside ve amfetamin türü ilaçların alınması sonucunda da görülebilir. İlaçla ortaya çıktığında geçicidir ancak ilaç bedende etkisini sürdürdüğü varlığını korur.

MEGALOMANİ

Megalomani ya da büyüklük hezeyanı, kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan üstün nitelikler yakıştırmasıdır. Derin bir ruhsal sorunun belirtisidir. Megalomani, kendi başına bir hastalık değilse de oldukça şaşırtıcı bir psikolojik durumdur. Büyüklük hezeyanları kişinin, yetenekleri, nitelikleri ve yaşantısı hakkındaki mantıksız inançlara dayanır. Megalomani, kendini önemseme duygusunun gerçekliğe dayanıp abartılı bir biçim alan, aşırı bir özgüven değildir.
Belirtiler
Megalomanide, gerçeklikle kesinlikle ilgisi olmayan hezeyanlar söz konusudur. Sözgelimi, dar gelirli bir megaloman dünyanın en zengin adamıymış gibi davranabilir, tanıştığı herkese büyük miktarlarda çekler yazabilir.

MANİK DEPRESİF DURUM

Manik depresif hastalık, bazen üzüntü ve durgunluk, yani depresyon; bazen de hem bedensel hem de zihinsel bakımdan aşırı uyarılmışlık hali, yani mani nöbetleri ile seyreden bir rahatsızlıktır. Günümüzde ilaçla kontrol altına alınabilmekte, hatta nöbetlerin ortaya çıkması önlenebilmektedir.

Manik depresif hastalık, oldukça ciddi bir ruhsal rahatsızlıktır. Dönem dönem ortaya çıkan depresyon, yani durgunluk, üzüntü ve karamsarlığın egemen olduğu (intihar arzusu da görülür) bir ruh hali ile mani, yani aşırı hareketlilik, coşku (aşırı neşe ya da sinirlilik biçiminde) nöbetleri ile seyreder.

Genellikle hem durgunluk hem de coşku uç noktalardadır ve uzun sürelidir. Bir başka deyişle ruhsal durumdaki olağan günlük değişikliklerden çok farklıdır ve hastane tedavisi gerektirir. Genellikle bahar aylarında ortaya çıkar. Hastalık aşağı yukarı her zaman mani ve depresyon dönemleriyle seyrederse de yalnızca mani ya da yalnızca depresyon olarak (ünipolar) görüldüğü de olabilir. Nöbetler arasında kişi bütünüyle normaldir.
Belirtiler
Hastalığın özelliği, belli aralıklarla (Bu sürelerde kişi bütünüyle normaldir) ortaya çıkan, birbirinin karşıtı özellikte mani ve depresyon nöbetleriyle seyretmesidir. Mani, kişinin hem fizik hem de ruhsal bakımdan aşırı hareketli ve uyarılmış bir halde bulunmasıdır. Mani nöbetindeki kişi aşırı heyecanlıdır, bütün bedensel süreçleri hızlanmış gibidir: Çok hareketlidir, çok konuşur ve eğer mani neşeli bir ruhsal zemine sahipse gülme, şarkı söyleme, abartılı boyutlarda neşe gösterileri görülür.

Hastaların bu dönemde kazançlarının üzerinde para harcadıkları, çevresindekilere armağanlar verdikleri görülür. Mani giyim kuşama da yansır. Rengarenk giysiler, abartılı makyaj göze çarpar. Düşünce akışındaki hızlanma çağrışımların artmasına neden olur. Hızlanan çağrışımlar sonucu hastanın konuşması, dinleyenlerin izlemede güçlük çekeceği ölçüde "daldan dala atlar" niteliktedir.

Ne var ki mani her zaman neşeli bir zeminde seyretmez. Öfke duygularının egemen olduğu mani nöbetleri de vardır. Bu durumda hasta saldırganlaşır, çevresindeki herkese kızgın olduğundan tehlikeli bir hale gelir. Mani nöbetlerine sabuklamalar da eşlik edebilir. Büyüklük sabuklaması, mistik sabuklamalar (kendini peygamber sanma), perseküsyon sabuklamaları (herkesin kendisine kötülük edeceğini düşünme, casusların peşinde olduğunu sanma) gibi. Öteki uç, maninin tam karşıtı olan depresyondur. Manideki her özelliğin tersi görülür: Durgunluk, karamsarlık, üzüntü ve intihar isteği. Durgunluk hem fiziksel hem de zihinsel durgunluk biçimindedir. Düşünce akışı yavaşlar, konuşma ağırlaşır, suskunlaşır. Hasta sürekli ağlar, karamsar düşünceler içindedir, iştahı kesilir. Bazı vakalarda hiç yemek yememe gibi yaşamsal tehlike de ortaya çıkar (intihar riski bir başka tehlikedir); uykusuzluk ve sıkıntı görülür. Yaşama ilişkin bütün ilgilerini yitiren hastalar derin bir umutsuzluk içine düşerler. Böylesine durgun bir biçimin yanı sıra "ajite depresyon" denilen bir tablo da görülebilir. Genellikle mani ve depresyon nöbetleri kendiliğinden ve daha çok bahar aylarında ortaya çıkar ve tedavi edilmezse haftalar, aylar boyunca sürer.

KLEPTOMANİ

Kleptomani, gerçekte gerek duyulmayan maddeleri çalma dürtüsüdür. Keptoman bu işi o kadar açık seçik bir biçimde yapar ki, tedaviye gereksinim duyduğu bir psikolojik rahatsızlığı olduğu hemen anlaşılır. Kleptomani, kompülsif, yani önüne geçilemez bir isteğin, yineleyen bir biçimde ortaya çıkmasıdır. Kleptomani bilinen anlamda hırsızlık değildir; çalınan nesneler çoğunlukla değersiz şeylerdir ve çalan kişi bunu ihtiyacı olduğundan yapmamaktadır.

Öte yandan, hırsızlık yapan kişi, genellikle, çaldıklarını tutmaya çalışmaz. Kleptomanide, anlamdaki hırsızlıktan farklı olarak bir tür çalma dürtüsü söz konusudur. Hırsızlık, bir tür kompülsiyondur (karşı konulmaz biçimde bir edimi yapma) ve öteki kompülsiyonlar gibi yalnız bir kereye özgü değildir, sürekli yinelenir.
Belirtiler
Gerçek kleptomani, sürekli yinelenen ama her seferinde farklı, değersiz nesnelerin çalınması biçiminde kendini gösterir. Bu nedenle yalnız bir kez çalma girişiminde bulunan çocuk, ergen ya da yetişkin, ruhsal bakımdan uygun bile olsa kleptoman sayılmaz. Aynı biçimde, sürekli olarak aynı tip nesneler, sözgelimi kadın iç çamaşırı çalan birine de kleptoman denilemez; çalınan malın cinsi değişmemektedir.

Genellikle bir kleptomanın hırsızlık anında ne yaptığının farkında olmadığı sanılır ama bu görüş doğru değildir. Bazıları da yaptıklarına gerekçeler yaratırlar, sözgelimi çaldıkları malın aslında kendilerine verildiğini öne sürer ya da daha önceki gelişlerinde malın parasını ödemiş olduklarını söylerler. Ancak kleptomanın bunları kendini zor durumdan kurtarmak için uydurması söz konusu değildir, inanarak söyler. Başka bazı durumlarda da kleptoman, ne yaptığının farkındadır ama gerçekleştirdiği edimin ne tür sonuçlara yol açacağını bilmez.

HPERAKTİFLİK


Hiperaktif çocuk hiç durmadan koşuşturur, başladığı işi birden bırakıp bir başkasına geçer. Bu özellikleriyle anne - babalar için oldukça yıpratıcıdır ama tedaviyle sakinleştirilebilir. Hiperaktiflik birtakım ruhsal sorunları olan çocuklarda görülebilecek belirtilerden biridir. Beyin hasarlarıyla, sarayla, otizmle (aşırı içedönüklük) ve çocukluk şizofrenisiyle de bağlantılı olabilir. Ne var ki, birçok kişi için hiperaktiflik, öteki zihinsel bozukluklarla bağlantısı olmayan bir aşırı hareketlilik durumudur. Bu, hiperkinetik sendromdur; hiperaktifliğe göre daha enderdir ve çoğunlukla erkek çocuklarda görülür. Hiperaktif çocuk anne ve babasını çok uğraştırır. Aşırı hareketli olduğu kadar saldırgandır ve başka çocuklarla ilişki kurmakta güçlük çeker. Yıkıcı olabilir; bir şeyi yapması önlendiğinde birden öfke nöbetine tutulabilir. Ama hiperaktif çocukların ruh halleri çok çabuk değişir; öfke ve saldırganlığı birden hoşnutluk ya da keder izleyebilir. İlgisini bir konu üzerinde yoğunlaştıramadığından okulda başarılı olamaz, öğrenmekte güçlük çeker.
Belirtiler

Hiperaktif çocukların çoğu bebekken de aşırı hareketlidirler ama yürümeye başladıkları dönemde belirtiler iyice belirginleşir. Anne - babalar çocuktaki sürekli koşuşturma halini bu dönemde fark ederler. Ana belirti, ilgiyi ve dikkati toplayamama (konsantrasyon yetersizliği) ile dikkat süresinin kısalığıdır. Çoğunda zekâ ortalaması düşüktür; geç konuşurlar. Yıkıcı olmadıkları zamanlarda sakar ve beceriksizdirler. Ruh hallerindeki değişmeler şaşırtıcı derecede hızlıdır. Hiperaktif çocuk başka çocuklarla iyi geçinemez. Oyunlara ilgisini sürdüremez ve çok çabuk saldırganlaşır. Okulda da hiperaktifliği sürer. Okuma - yazma öğrenmesi güçtür ve genellikle kavrama sorunları olur: Sözgelimi sağ - sol ayrımını, biçimler arasındaki ilişkileri çok zor anlar. Anne - babaları en çok üzen, bu çocukların kendi kendilerine zarar verebilmeleridir. Hiperaktif çocuklar düşünmeden birden bire hareket ederler; yani aniden pencereden aşağı atlayabilir ya da caddeye fırlayabilirler. Saldırganlıklarıyla başka çocuklara zarar verebileceklerinden dikkatle izlenmeleri gerekir. Ailede bir bebek varsa, o da tehlikededir; özellikle anne - babanın ilgisini bebeğe yöneltmesini kıskanan hiperaktif çocuk bebeği incitebilir. Bir başka tehlike de anne - babanın günden güne hoşgörülerini yitirmeleri ve aile içi ilişkilerin bozulmasıdır. Oysa hiperaktif çocuğun cezaya değil, sabır ve sevgiye gereksinimi vardır. Evde kendisine ne kadar güven duygusu verilirse, öteki çocuklar ve okulla ilgili sorunlarının yarattığı toplumsal baskılarla o kadar iyi baş eder.

FENALIK DUYGUSU

Konuşma dilinde "fenalık duygusu" diye bilinen durum, çeşitli nedenlere bağlı olabilir. Ama nasıl olduğu ve neler yapılması gerektiği bilinirse, hem başkalarına yardım edilebilir, hem de fenalık geçirmekten kurtulunabilir.
Belirtiler Fenalık duygusu tıpta "senkop" diye adlandırılan bayılma, baş dönmesi, bitkinlik, bulantı ve bazen de kusmayla ortaya çıkan bilinç yitimidir. Fenalık duyan ve bayılmak üzere olan kişinin rengi solar, terler, sık ve yüzeysel soluk almaya başlar. Bu değişiklikler dışarıdan fark edilir ve fenalık geçiren kişi yatırılırsa, başına kan gideceğinden birkaç dakika içinde kendine gelir.

DEPRESYON

Depresyon, insana karamsarlığın egemen olduğu bir durumdur. Ama üstesinden gelinebilir; türüne ve şiddetine göre, ya bir uzmanın yardımıyla ya da çevreden gösterilen anlayışla, kolayca yenilebilir. Birçok kişi zaman zaman kendini "keyifsiz ve karamsar" hisseder ama bu genellikle geçicidir. Bu ruh halinin nerede bitip, depresyonun nerede başladığını söylemek, sanıldığı kadar kolay değildir. Birçok nedenden kaynaklanan depresyon, çeşitli biçimlerde ortaya çıkar ve cinsiyet, yaş ayrımı göstermeksizin, ergenlikten orta yaşa kadar her yaşta olabilir.
Belirtiler
Depresyonun belki de en göze çarpan belirtisi kişinin yaşam sevincini ve ilgisini yitirmesidir. Bazen de alınganlık ve karamsarlık ön plana çıkar. Bu değişmeler başkalarınca çabuk fark edilir. Kişi işine, yuvasına, ailesine, yiyip içmeye, özel meraklarına karşı ilgisini yitirir; hatta bu özellik, dış görünüşüne ve sağlığına dikkat etmemeye kadar uzanır. Sonra, aşağı yukarı hepsi fiziksel nitelikli yakınmalar baş gösterir: Baş ağrıları; sırt ağrıları; mideye ilişkin şikayetler; göğüste 'sıkışma' duygusu; kabızlık; baş dönmesi, çabuk yorulma; bulanık görme; uyuşmalar. Üstelik hasta, durgun ve isteksiz olduğundan tıbbi yardım da istemez ve bu yüzden yakınlarının işe karışması önem taşır.

Her hastada depresyonun bütün belirtileri birden görülmeyebilir. Bazen, ruhsal belirtiler yerine yanında fiziksel belirtiler (baş ağrısı, uyuşma, vb.) olabilir. Bazen de depresyona, ileri derecede anksiyete ya da 'manik depresif' olarak tanımlanabilecek konuşkanlık, coşku, olağandışı hareketlilik ve neşelilik gibi mani nöbetleri eşlik edebilir.

Depresyonda ruh hali, hafif bir üzüntülü halden şiddetli umutsuzluğa, hatta yaşamın bütünüyle anlamını yitirmesine kadar çeşitlilik gösterir. Tuhaf olan, bu durumdaki kişilerin söz konusu duygularan doktora pek anlatmamalarıdır; onun yerine ağrılarından, sızılarından, yorgunluktan ve zayıflamaktan yakınırlar. Ayrıca başkaları gibi havadan sudan konuşup gevezelik etmekte de güçlük çekerler.

Bu konuşma sorunu, düşünme güçlüklerinden doğar. Hastalar, çoğu kez açık seçik biçimde düşünmeyi, dikkatlerini toplamayı beceremezler ve bir şeylerin ters gittiğinin farkındadırlar. Üstesinden gelmeye çalışmadıkları bu mutsuzluğun farkında olmaları, depresyon durumunu bir başka açıdan etkiler. Zihinleri hep kendi kendileriyle meşguldur. Mutlu olayları değerlendiremezler. Tersine, bütün talihsizlikleri büyütüp, büyük felaketler haline sokarlar ve bunun için de hep kendilerini suçlarlar.

Depresyonun aşağı yukarı her hastada görülen bir belirtisi, uyku bozukluğudur. Kimi zaman uykuya dalmak zorlaşır, kimi zaman da kesintisiz uyku uyunamaz. Bazen uykusuzluk aşırı boyutlara ulaşır. Hasta için yatağa girmek, geçmişi, bugünü ve geleceği düşünüp üzülmek demektir. Bu kısırdöngü içinde, uyuyamama sıkıntılarına başka üzüntüler de katılır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, depresyon, sabahları erken uyanmaya da yol açar. Üstelik depresifler için günün ilk saatleri bütün günün en kötü bölümüdür.

Depresyona anksiyete eşlik ediyorsa, kişi huzursuzdur, yerinde duramaz ve sinirli bir biçimde konuşur ve bu özelliğiyle dertlerini başkalarına anlatamayan öteki depresiflerden ayrılır. Depresyon ağırlaştıkça intihar riski de artar. Ayrıca sanrı ve sabuklamaların da eşlik ettiği depresyonlar (psikotik depresyon) olabilir. Bu durumda hastane bakımı gerekir.

ATAKSİ

Ataksi, denge bozukluğuyla ve hareketler arasındaki uyumun bozulmasıyla sonuçlanan bir sinir sistemi hastalığıdır. Hareketler arasındaki uyum, sinir sisteminin değişik bölgelerine bağlı olduğundan, ataksi, çeşitli biçimlerde ve değişik hastalıklar sonucu ortaya çıkabilir. Hareketleri düzenleyen başlıca beden bölümleri, organlardan duyuları taşıyan omurilikteki sinir lifleri, kulaklardaki denge merkezleri, bunları denetleyen beyin sapındaki merkezler ile beyincik ve beyinciğin omurilikle beyin arasındaki sinir bağlantısıdır.
Belirtiler
Değişik nedenler ya apansızın ortaya çıkar ya da yavaş ilerleyen değişik belirtiler yapar. Neden, kronik enfeksiyon ya da hormon ve vitamin yetersizliği ise belirtilerin ortaya çıkması aylar, hatta yıllar sürebilir. Buna karşılık dolaşım bozukluğunda ataksi birdenbire ortaya çıkar. Organlardan omuriliğe gelen sinirlerin zarar görmesi "duysal ataksi"ye neden olur. Hastalar ayaklarını sağlam basmak için yere vururcasına yürürler. Ayaklarının yerini belirlemek için yere bakmaları gerekir; gözleri kapatılırsa takılıp düşerler.
Beyincikteki bozukluklardan kaynaklanan atakside ise, yürüyüş biçimi değişiktir. Kişi ayaklarını iyice açıp, ördek gibi iki yana sallanarak yürür, gözleri kapatılsa da yürüyüşünde önemli bir değişiklik olmaz. Bir başka ataksi türü de hareketler arasındaki birliğin gittikçe bozulduğu ve özellikle bir şey yapmak istenildiğinde titreme biçiminde kendini gösteren entansiyonal tremordur. Hastanın eli tutmak istediği cisme yaklaştıkça titremeye başlar ve denetimli hareket etmesi son derece güçleşir.






SENDE YORUM YAP!

Whatsapp