Öznel ışık izlenimi var mıdır?

Öznel ışık izlenimi var mıdır? :

Çocukken, gözümüzü yumduğumuz zaman algıladığımız ışıklı izlenimler hepimizi büyülerdi; mavi-menekşe renkte küçük noktacıklar, gözlerimizin devinimlerine ayak- uydurarak, indirilmiş gözkapaklarımızın önünde sağdan sola, soldan sağa gidip gelirdi. İner çıkar, eğriler ve sarmallar çizerlerdi: ciddiye almaz olduk. Günlük yaşam bizden bütün dikkatimizi imge gücüyle ilgisi kalmamış somut işlere çevirmemizi bekliyor du. Oysa ışıklı izlenimler durdukları yerde duruyor ve içimiz den pek azı gözlerimizi yumduktan sonra algıladığımız bu güç lü ışık izlenimlerinin belli bir gerçeği dile getirip getirmediğini merak ediyordu. Bu görsel duyumların yanılsamaya dayandık ları ilk bakışta sanıldığı kadar açık bir gerçek değildir. Hepimize, gözlerimizi yumduğumuz zaman algıladığımız ışıklı izlenimlerin «yüzde yüz öznel», dolayısıyla «gerçekdışı» oldukları öğretiIdi. Bilimsel araştırma da bu görüngüyle hiç ilgilenmedi. Öznel ışıklı izlenimler «insan imgelemi» alanına terk edildi. İnsanoğlunun imgesel yaşamı gerçeğin lersah fersah ötesinde akıp gider, çoğunlukla arzuların buyruğundadır, üs tüne üstlük değişkendir: bundan ötürü, bilimsel araştırmanın kendine deneyle nesnel ve gerçekçi bir temel bulması gerekliy di. En yetkin deney, yargımızı bütün düşlediklerimizden, yanıl samalarımızdan ve arzularımızdan bağımsız kılabilendir. Sözün kısası, insanoğlunun algılama işlevine hiç güveni yoktur. Ger çek görüngüleri incelerken, haklı olarak fotoğraf camını, mik roskobu, elektrik-ölçeri yeğler.

Örgen duyumları, «yoga»nın derin düşüncelere dalmasından tutun da buyurgan «kan kaynaması»naruhların çağrılmasında aracılık etmekten dervişlerin tanrısal coşup esrimesine dek bütün gizemciliklerin temelini oluşturur. Gizemcilik (tasavvuf: mysticisme), somut ve doğal bilimin yadsıdığı ya da küçük gördüğü birtakım güçlerle süreçlerin varlığını kabul eder. Şöyle oturup birkaç saniye derinlemesine düşünmek, insanoğlunun gerçek ve nesnel bir veriye dayanmayan hiçbir şey düşlemeyeceğini ya da duyamayacağını anlamaya yeter. Duyusal algılar doğal-nesnel olayların vücudun içine yan sıyan işlevlerinden başka bir şey değildirler. «Öznel» ışık izle nimlerimizin belli bir gerçekliği yansıttıkları düşünülemez mi acaba? Öznel görsel izlenimlerimizle acaba kendi vücudumuzun dirimsel enerjisini algılıyor olamaz mıyız? Bu düşünce ilk bakışta garip, aşırı geliyor insana. Peki, biraz daha yakından bakalım ona. Gözlerimizi yumarak algıladığımız öznel ışık izlenimine «imgelemseı» (hayali) nitelemesini yapıştırmak elimizde değil dir, Bu «imgeleri» (hayal gücü) çok kesin doğal yasaların yö nettiği bir vücuttan çıkmaktadır, dolayısıyla «'gerçek» olması gerekir. Kısa bir süre öncesine dek, hekimlik bilimi, akıl er diremediği için, işlevsel ve sinirsel bozuklukları gerçekdışı ve düşsel sayıyordu. Oysa, başağrısı başağrısıdır, ışıklı izlenim de, ister anlayalım ister anlamayalım, ışıklı izlenimdir.

Gizemcilerin yanlış yorumlanan örgen duyumlarına daya nan olumlamaların, elimizin tersiyle iteceğiz elbet. Ancak, ör genlerimizin duyumlarını yadsımaya hakkımız yoktur. Ayrıca, örgen duyumlarıyla örgenlerin yataklık ettiği gerçek süreçler arasına kesin bir çizgi çeken devinimci doğal bilime de hayır diyeceğiz. Kendini-algılama, yaşam sürecinin en asal öğelerin den biridir. Doğal bilim derken, şurada sinir, burada kas, öte de duyum örgeni görmeyi amaçlamıyoruz; doku eylemleri, al gılanan duyumdan ayrılması olanaksız işlevsel bir birlik oluş turur. Biz, sinir hastalıklarının iyileştirilmesinde bu ilkeyi asal kuramsal kılavuzlarımızdan biri, deneye dayalı bir yol gösterici haline getirmek zorundayız. Sevinç ve kaygı, vücudun bütün ola rak belli bir işlevsel durumunu yansıtır. işlevsel dirim anlayışı nı, hiç hatır-gönül tanımadan, dirimi kavraması olanaksız devi nimci bölücü anlayıştan ayırmak gerekir. İşlevsel doğa felsefesi nin şu dört ana ilkesine bağlanalım:

1, Her canlı varlık, devinen bir örgen toplamı değil, kapalı bir işlevsel birlik oluşturur, Temel dirimsel işlev hem vücudun tümünü, hem de her örgeni denetler.

2. Her canlı varlık yanını yöresini kuşatan doğanın bir parçasıdır, işlevsel alanda onunla tıpatıp benzerdir.

3. Her algı, vücudun içindeki bir işlevle çevredeki dünya nın bir işlevi arasındaki uyuma, başka bir deyişle dirimsel enerji uyuşumuna dayanır.

4. Her özalgılama, vücutta olup biten nesnel süreçlerin do laysız anlatımıdır (ruhsal dünyayla bedensel dünyanın aynılığı). Gözleyen ve algılayan Ben'in (öznenin) algılanan nesneyle işlevsel bir birlik oluşturdukları ilkesi kabul edilmedikçe, du yumlarımızın gerçekliği konusundaki düşün bilimsel (felsefi) akıl yürütmeler pek bir işe yaramayacaktır; devinimci araştırma bu birliği bozup bir ikilik haline getirmektedir. Çağdaş bilimin devinimci deneyciliği bizi dosdoğru çıkmaza sürüklemekte, çün kü duyumu elinin tersiyle itmektedir. Oysa bütün önemli bu luşlar nesnel bir olgunun öznel duyumuyla ya da kişisel dene yimiyle (<

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp