Uyku Süresinin Kısıtlanması

Uyku Süresinin Kısıtlanması :

Uykusuzluk tedavisinde oldukça başarılı bir yöntemdir. Uykusuzluk çeken hastalarla yapılan görüşmelerden, "belki uyuyabilirim" düşüncesiyle hastaların erkenden yattıklarını, sabahları da gece uyuyamadıklarından, uykularını tamamlamak için yataktan çıkmadıklarını öğreniyoruz. Uyku ajandaları incelendiğinde de, uzun sürelerle yatakta kaldıkları, ancak bu sürenin kısa bir bölümünü uyuyarak geçirdikleri görülür. Bu tür hastalarda, uyku etkinliği olarak ifade edilen uyku süresinin yatakta kalma süresine oranı azalmıştır. Uyku etkinliğindeki azalmanın hastaya uyumamış hissi verdiği son yıllarda yapılan çalışmalarla belirlendi. Hastaların uyku etkinliği arttırıldığında daha çok uyumuş oldukları hissiyle uyanacakları ve uykularından daha çok tatmin olacakları düşünülmektedir. Uyku ajandalarında saptanan toplam uyku süresi, hastanın yatakta kalma süresi olarak belirlenir. Bu süre, hastanın sabah uyanma saatinden çıkarılır ve hastanın akşamları ancak hesaplanan saatten sonra yatmasına izin verilir. Dört saat uyuduğu halde akşam 22:00' de yatağa giren ve sabah 6:00'da uyandığı halde 8:00'de yataktan çıkan bir hastaya neden dört saat uyuduğu halde 10 saat yatakta kaldığı sorulacağında "dinlenmek için" veya "belki biraz daha uyuyabilirim" cevabı alınır. Böyle bir hastanın yatakta kalma saatlerine sınırlama getirilerek, uyku etkinliğinin % 40'tan % 100'e çıkarılması amaçlanır. Bu etkinliğin sağlanması için de hastaya 22:00 yerine saat 02:00'de yatması ve sabah 06:00'da uyandığında yataktan çıkması önerilir. Tedavinin ilk günlerinde kendini biraz yorgun hisseden hastanın, uyku etkinliği arttıkça yatma süresi 15'er dakikalık sürelerle uzatılabilir.

Belirtilen bu yöntemler üzerinde yapılan çalışmalar, hastaların bu tedavilerden büyük ölçüde faydalandıklarını ortaya koydu. Hastaların yaklaşık % 50-% 60'1 bu yöntemleri uygulayarak uykusuzluk problemlerini altı aylık bir süre sonunda büyük ölçüde çözdüler. Yöntemler arasında yapılan karşılaştırmaları çalışmalar uyaran kontrol ve uyku süresinin kısıtlanması gibi nispeten yeni yöntemlerin "biofeedback" gibi eski yöntemlere göre daha başarılı olduğunu göstermektedir.

Vardiyalı çalışma sonucu ortaya çıkan uykusuzlukların tedavisi Çağdaş dünyada sayısı gittikçe artan vardiyalı çalışanlarda görülen uyku problemleri giderek küçümsenmeyecek oranlara varmıştır. Türkiye'de yapı lan taramalarda uykusuzluk şikâyeti olanlar içinde vardiyalı çalışanların oranı % 5'tir.

Vardiyalı çalışanların, bu işte sürekli çalışmak zorunda oldukları göz önüne alındığında, tedavi amacıyla sürekli ilaç kullanmalarının mümkün olmadığı görülür. Hastaların kendi alacakları önlemler de her zaman yeterli olmaz. Zira hastalar çoğunlukla kurumlar tarafından belirlenmiş saatlere ve vardiyalara uymak zorundadırlar. Bu nedenle vardiyalı çalışanların uyku problemlerinin tedavisinde, işverenlere önemli görevler düşer. Bu kurumlar tarafından alınacak önlemler, vardiyalı çalışanların uyku problemlerini çözmekle kalmaz, aynı zamanda verimlerini artırır, uykusuzluk sonucu oluştuğu bilinen birçok iş kazasını da azaltır. Dolayısıyla vardiyalı çalışanların uyku problemlerinin tedavisi, çalışanlar kadar işyerlerini ve toplumun bütününü de ilgilendirir. Vardiyalı çalışanların uyku problemlerinin ortadan kaldırılmasında ayrı ayrı göz önüne alınması gereken üç nokta vardır:

Bunlardan birincisi, vardiyaların süresidir. Daha önceki bölümlerde vardiyalı çalışanların biyolojik saatlerinin, vardiya saatlerine uyum sağlamasını yaklaşık bir hafta sonunda gerçekleştiği belirtilmişti. Bir haftadan uzun süreli vardiya düzenlemelerinde, çalışanların biyolojik saatleri sık sık yeni düzene uyum sağlamak zorunda kalacağından, biyolojik saatin kararlılığı bozulur ve çevresel faktörlerden daha kolay etkilenen bir ritim ortaya çıkar. Her vardiya değişimin de organizmanın yeni düzene uyum sağlamak için yaklaşık bir haftalık süreye ihtiyaç duyması uzun aralıklarla vardiya değiştirmenin bir diğer sakıncasını oluşturur. Bu nedenle vardiyalar düzenlenirken kısa süreli dönüşümlerin tercih edilmesi gerekir. Dönüşümlerin 4-5 günlük çalışma, ardından da 1-2 günlük istirahat dönemleri biçiminde ayarlanması, söz konusu problemlerin her vardiya değişiminde tekrarlanmasını engeller.

Vardiyaların düzenlenmesi sırasında üzerinde önemle durulması gereken ikinci nokta ise vardiya dönüşümlerinin yönüdür. Daha önceki bölümlerde de belirtildiği gibi biyolojik ritmimiz 24 saatlik güneş ritminden biraz uzun, 25 saatlik bir periyodiklik gösterir. Dolayısıyla organizma, geç uyumaya erken uyumaktan daha kolay uyum sağlar, Bu nedenle vardiyaların yönü de saat yönünde, yani ileri doğru olmalı, sabah vardiyalarından akşamüstü vardiyalarına, akşamüstü vardiyalarından da gece vardiyalarına geçilmelidir. Vardiyaların bunun aksi biçimde düzenlenmesi uyum problemini artırır, daha doğru bir deyimle uyum süresini uzatır. Vardiya düzenlemelerinde göz önünde bulundurulması gereken üçüncü nokta ise sosyal uyumdur. Normal günlük düzen içinde çalışma saatlerini, eğlence ve dinlenme saatleri izler, bunun ardından da uyku gelir. Vardiyalı çalışanlar da bu sıraya uymalıdırlar. işten gelip uyumaya çalışmak, yeterli gevşeme sağlanmamış olacağından uykuya daima problemini de beraberinde getirir. Ayrıca bu düzen sosyal uyumsuzluğa da sebep olur.

Vardiyalı çalışanların uyku problemlerinin tedavisinde en önemli noktayı biyolojik ritimlerine dikkat edilmesinin gerekliliği oluşturur. Daha önceki bölümlerde, uykuya eğilimin belirgin olduğu saatler ve uykuya dalmanın zor olduğu saatler belirtilmişti. 24 saat içinde iki kez, belli saatlerde uykuya eğilimin arttığı bilindiğine göre vardiyalı çalışanlar uyku saatlerini bu saatleri dikkate alarak ayarlayın. Normal fizyolojik ritmin ön gördüğü biçimde gün içinde iki kez, uykululuğun en belirgin olduğu saatlerde uyumak vardiyalı çalışanların uykularını daha düzenli sürdürmelerini sağlar.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp