Ülser Bitkisel Tedavi

Ülser Bitkisel Tedavisi Hakkında Genel Bilgiler

Geçmişte baharatlı, acı, ekşi, turşudan, yağlı ve asidik yiyeceklerden kaçınılması gerektiği söylenip, süt tedavisi verilirdi.

Bugün ülser için özel bir diyet olmadığı gibi, gece yatmadan önce içilen sütün zararı bile olabilir. Özel diyetin ülseri iyileştirmede katkısı olmadığı deneylerle gösterilmiştir. Şu anda kişisel olarak şikayetine sebep olduğu düşünülen yiyecek maddesinin kısıtlanması gerektiği söylenmektedir. (Örneğin ülserli bir kişiye soğan yemek dokunmuyorsa yemesinde bir sakınca yoktur).

Ancak ülserli hasta sigarayı (eğer çok içiyorsa) bırakmalıdır. Sigara içiminin ülser iyileşmesini geciktirdiği, sık ülser tekrarlanmalarının ( nüks ) neden olduğu gösterilmiştir. Genellikle ülserli hastalar aspirin ve benzeri romatizma ilacı almamalıdır. Alkol alımı, yüzeyel mukoza direncini bozarak, gastrite ve ülser iyileşmesinde gecikmeye yol açabilir. akut ülserde özellikle alınmamasında yarar vardır.

Ülser Hastalığının Bitkisel Tedavisi

- Yağlı kudret narı: Öncelikle kudret narını birazda olsun tanıyalım kudret narı şifalı bitkiler arasında neredeyse en önemli yeri alır mayıs ayında ekilen kudret narı haziran ayında yetişir.kudret narının ülseri tedavi etmesi için zeytin yağının içerisinde en az 2 sene beklemesi gerekirki fayda verebilsin

Kullanılışı : 2 Sene zeytin yağının içinde bekletilmiş kudret narı iyice çalkalandıktan sonra sabah öğle ve akşam olmak üzere günde 3 defa aç karnına ( aç karına olmasının sebebi ise boş midede daha çabuk tedavi uygulamasıdır) yenilmesi tavsiye edilir kullanım süresi 40 gündür yaklaşık 15 günde yara temizlenir fakat bir daha ortaya çıkmaması için 40 günlük kullanım şarttır

- Alternatif olarak kullanabileceğiniz bir karışım daha vermek istiyorum çünkü zeytin yağlı kudret narı genelde reflü, gastrit ve ülseri tedavi eder. Mide yanması, mide ekşimesi, mide bulantısı bağırsak enfeksiyonlarına karsı da kullanabileceğiniz bitkilerde şunlardır :

25 gr sarı kantron,25 gr meyan kökü,25 gr mayıs papatya ,25 gr ısırgan yaprağı,25 gr çam sakızı (dövülmüş),25 gr keten tohumu

Hazırlanışı : Bitkiler toz haline getirildikten sonra hepsi birbirine karıştırılır iyice harman yapılır bu karışımı macun haline getirebiliriz. Macun halinde kullanımda bal kullanılması gerekmektedir kullanımı daha rahat olur aynı zamanda balın vücutta yayılımı daha kolaydır anca bunu şeker hastaları için kesinlikle önermiyoruz. Hazırlamış olduğumuz toz karışımını yaklaşık 2 kg çiçek balının içerisine döküp iyice tahta kaşıkla karıştırıyoruz. (tahta kaşık olmasının sebebi ise metal kaşık balın özelliğini bozar) ve karışımımız kullanıma hazır. Her sabah öğle ve akşam olmak üzere günde 3 defa aç karnına 1 er tatlı kaşıgı yenilecek ve en az 40 gün kullanılacak yaklaşık 10 gün içerisinde faydasını gördüğünüzde sakın iyi oldu diye bırakmayın.

Çünkü tamamen iyileşmediği için tekrar nüksetme ihtimali var o yüzden 40 günlük kullanım şart. Şeker hastalığı olanlar ise toz karışımı cay şeklinde kullanacaklar. Yine sabah öğle ve aksam olmak üzere günde 3 defa bir su bardağı kaynamış suyun içerisine 1 tatlı kaşığı toz karışımdan atılacak. 5 dakika demlenmesi beklendikten sonra süzülüp içilecek tabi ki macun şeklinde yiyemem diyenlerde çay şeklinde karışımı kullanabilirler ve yine kullanım süresi 40 gündür.

Peptik Ülser Tedavisi

Ülserin nedeninin enfeksiyona bağlı olduğu ortaya çıktıktan sonra tedavi anlayışı büyük oranda değişmiştir. Tedavide kullanılan yöntemlerden biri enfeksiyona neden olan bakterilerin öldürülmesi için antibiyotik kullanılmasıdır. Bir diğeri de midenin asit salgısını azaltacak ilaçlar kullanılmasıdır (histaminin uyarıcı etkisini engelleyen ilaçlar). Bu ilaçlarla mide salgısı yüzde 70-80 oranında azaltılmaktadır.

Diğer bir tedavi şekli ise tüm asit ve pepsin salgısını engellemek için bu salgıyı uyaran sinirin (vagus siniri) kesilmesidir. Bundan sonra hasta bir hafta içinde tedavi edilir fakat aylar sonra mide salgısı eski düzeyine gelir ve ülser tekrarlar. Bu tedavilerden sonra gayet iyi sonuçlar alınabilir fakat ülserin çok ağır olduğu bazı durumlarda (ülser sonucu ani kanamalarda) cerrahi tedavi yapılması gerekir.

Peptik ülserler kronik ve tekrarlayıcıdır. Hayatı kısaltmaktan çok hayatın kalitesini azaltır. Tedavi edilemeyen bir ülserin iyileşmesi 10- 15 yıl kadar sürer.

PEPTİK ÜLSERLERİN CERRAHİ TEDAVİ YÖNTEMLERİ:

Mide ve duodenumdaki peptik ülserlerin cerrahi tedaviyi gerektirdiği bazı durumlar vardır. Eğer yoğun ilaç tedavisine karşın ülser 6 hafta boyunca iyileşmeden kalmışsa, kanama gelişmişse, ülserde delinme olmuşsa, cerrahi tedavi zorunluğu doğmaktadır. Cerrahi tedavinin çeşitli yöntemleri vardır. Bunlar başlıca üç grup içinde incelenebilir. A) Vagotomi B) Gastrojejunostomi ve C) Subtotal gastrektomidir.

Vagotomi, vagus sinirinin kesilmesi işlemine verilen addır. Vagus siniri midenin asit salgısını uyardığı gibi, pilor kasının da gevşemesini sağlamaktadır. Bu sinirin kesilmesiyle, midenin asit salgılama işlevi baskı altına alınmış olur. Fakat aynı zamanda pilor kasının gevşemesi de önlenmiş olur. Bu ise besinlerin mideden duodenuma geçişini engeller. Bu engelin ortadan kaldırılması için “Piloroplasti” denilen bir işlem de gerçekleştirilir. Piloroplastide midenin pilor kası uzunlamasına kesilip, enlemesine dikilmektedir. Böyece pilor bölgesindeki geçiş kolaylaştırılmaktadır. Günümüzde cerrahi, tekniklerinin ve anatomi bilgisinin gelişmesi sonucu “Süperselektif vagotomi” denilen bir ameliyat türü geliştirilmiştir. Bu yöntemle vagus sinirinin pilor kasına giden dalları kesilmemektedir. Böylece “Piloroplasti” işlemine gerek kalmamaktadır.

Gastroenterostomi denilen cerrahi teknik genellikle yaşlı, genel durumu iyi olmayan hastalara uygulanmaktadır. Bu teknikte mide jejunumla ağızlaştırılmaktadır. Bu arada midenin diğer anatomik ilişkilerine dokunulmamaktadır. Subtotal gastrektomi denilen cerrahi tekniğin ise iki ana tipi vardır. Bunlardan ilkine “Billroth I”, ikincisine ise “Billroth II”denilmektedir. Billroth I tipi ameliyatta, midenin ve duodenumun bir bölümü çıkartılıp geri kalan parçalar birbirleriyle ağızlaştırılmaktadır. Günümüzde bu teknik fazla uygulanmamaktadır. Billroth II tipi ameliyatta ise midenin ve duodenumun bir bölümü çıkartılmaktadır. Duodenumun açık kalan ağzı dikilerek, kapatılmaktadır. Midenin açık kalan kesik ağzı ise jejunumla ağızlaştırılmaktadır.

Böylece safra ve pankreas salgısının sindirim kanalına salgılanması korunmuş olmaktadır. Burada anlattığımız Billroth II tekniğinde, eğer mideyle jejunum arasındaki ağızlaşma midenin kesilmiş ağzının tümü boyunca yapılıyorsa, “Polya” tipi adını almaktadır.

Bu tipte ileride değineceğimiz “Dumping sendromu” gelişme riski daha fazladır. Billroth II tekniğinde, eğer midenin kesik ağzı biraz daraltıldıktan sonra jejunumla ağızlaştırılacak olursa bu tip ameliyata da “Hofmeister-Finsterer” ameliyatı denilmektedir. ” Hofmeister-Finsterer” ameliyatı Dumping send-romunun gelişmesini engellemektedir.

PEPTİK ÜLSER AMELİYATLARINDAN SONRA GELİŞEN BOZUKLUKLAR:


Yukarıda ayrıntılarım verdiğimiz cerrahi girişimlerden bir süre sonra hastalarda bazı bozukluklar gelişmektedir. Bu bozuklukların tanınmasında yarar vardır.

Bazı kimselerde ameliyattan sonra mide jejunuma fıtıklaşabilmektedir. Bunun yeniden düzeltilmesi gerekir. Bazı hastalarda da safra jejunumdan ya da duodenumdan mideye kaçarak gastrite yol açmaktadır (Alkalen reflux gastriti). Vagus siniri tümüyle kesilen hastalarda ise midenin duode-numa boşalmasında güçlükler ortaya çıkmaktadır. Ancak süperselektif vagotomi ameliyatı bu etkiyi yaratmamaktadır.

Midenin bir bölümünün çıkartıldığı ameliyatlar sonrasında en sık gelişen bozukluklardan biri de anemilerdir (kansızlık). Ameliyat olmuş hastaların %2O-5O‘sinde anemiye rastlanabilir. Bu bozukluğun nedeni midenin küçültülmüş hacmi nedeniyle HC1 ve intrensek faktör salgısındaki azalmadır.

“Steatorea” denilen yağlı bir dışkı gelişmesi de bazı hastaları etkileyen bir diğer bozukluktur. Steatorea daha çok Billroth II ameliyatlarından sonra gelişmektedir. Bunun nedeni, duodenuma uğrayamadan mideden doğrudan jejunuma geçen besinlerin safra ile pankreas salgısına yeterince temas edememeleridir. Bilindiği gibi safra ve pankreas salgısı yağların sindirilmesinde çok önemlidir. Bu durumda yağlar emilmeksizin bağırsaklardan geçerler ve yağlı bir dışkı çıkar.

Steatorea, hastaların % 50‘sinde gelişir. “Blaynd loop sendromu” denilen bir diğer bozukluk da Billroth II ameliyatlarında gelişebilmektedir. Bu olayda kesik ağzı kapatılmış olan duodenumda bakteriler üremektedir. Bu bakteriler, safranın yapısını bozmaktadır. Yapısı bozulmuş olan safra ise bağırsakları tahriş edip, ishale yol açtığı gibi yağ sindirimini de bozup steatoreye neden olmaktadır. Hastalarda gelişen bir diğer bozukluk “Dumping sendromu” denilen durumdur.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp