Klinik belirtiler ve değerlendirme

Klinik belirtiler ve değerlendirme :

Normal günlük yaşantıda, duygusal yaşamımızda önemli değişiklikler izlenir. Mutsuzluk, hüzün, engellenme, cesaretin kırılması normal insan duygularının bir bölümüdür. Buna benzer şekilde öfori ve elasyon da izlenebilir. Ancak bu tür oynamalar genel olarak kısa süreli olup kişinin tüm yaşantısını önemli ölçüde etkilemez, gerçeği değerlendirmeyi bozmaz ve benlik saygısını da değiştirmez. Bu tür duygu durum oynamaları uyku, iştah ve motor aktivite bozukluklarına da neden olmaz. Bu nedenle de hastalık olarak kabul edilmez. Hastalığa karşı tepkiler bireyler ve kültürler arasında önemli ölçüde değişkenlik gösterir. Depresyon olgularının önemli bir bölümü hastalıklarını fiziksel nedenlere bağlar, bu amaçla araştırılmasını isteyebilirler. Doğu kültürlerinde somatik belirtiler daha fazla vurgulanır. Fiziksel hastalığı olanlarda depresyon önemli bir sorundur. Bu olgularda belirtiler kolaylıkla fiziksel hastalığa bağlanarak atlanabilir. Ayrıca birinci basamak sağlık hizmetlerinde olguların yarısından fazlası tanınmamaktadır. Klinik depresyonun temel özelliği hoş olmayan duygu durum, umutsuzluk, karamsarlık ve bunaltı halidir.

Derin bir üzüntü yaşarlar. Karamsardırlar. Gelecekleri ile ilgili, yaşadıkları ile ilgili olarak hep kötümser düşünürler. Hastada depresif duygu durum ile birlikte yaşama, değişik etkinlik ve sorumluluklara karşı ilgi kaybı izlenir. Olağan etkinlikler, iş, özel zevkler, bireysel ilişkiler, cinsel aktivite de dahil olmak üzere hiçbir şeyden zevk alamazlar. Bazı olgularda önde gelen belirti anksiyete olabilir. Anksiyete düzeyi çok artabilir, olgular ajitasyon gösterebilirler. Kendilerini üzgün, hüzünlü ve çökkün hissederler. Genel olarak ilgileri azalır. Umutsuzluk ve çaresizlik duyguları o kadar yoğun olabilir ki düştükleri bu durumdan hiçbir şekilde kurtulamayacaklarını düşünebilirler. Bazı olgular, belirtiler açıkça görülüyor olsa bile duygu durum değişikliği olmadığını söyleyebilirler. Benlik saygısında azalma veya kaybolma değişmez belirtidir. Aynı şekilde çaresizlik duygusu da sıktır. Depresif hastalar basit günlük aktiviteleri bile yapmakta güçlük çekerler. İş, aile, para ve kendi sağlıkları ile aşırı biçimde kafaları meşgul olur. Enerji düzeyi azalır. Bazı olgularda önde gelen belirti somatik belirtiler olabilir. Bazen bu düşünceler obsesyonel nitelik taşıyabilir. Bu konulara kötüm serlik ve umutsuzluk duyguları ile yaklaşırlar. Yaşlı olguların hüzünlerini yeterince anlatamayabilecekleri hesaba katılmalıdır. Bu özellikler depresyon olgularının yardım arama davranışlarını etkiler. Umutsuzluk, kötümserlik, benlik saygısında düşme ve suçluluk duyguları intihar düşünce ve eylemlerini uyarır Sevilenle yeniden birleşme düşünceleri ortaya çıkabilir. Düşünce içeriğinde geçmiş olaylar önemli bir yer tutar. Yoğun anksiyete belirtilerinin depresyon olgularında intihar girişimleri için belirleyici bir etken olduğu ileri sürülmektedir. İntihar düşünceleri ve girişimleri depresyonun önemli belirtilerindendir. Duygu durum bozukluğu gösterenlerde intihar düşünce ve eylemleri %20-40 kadardır. intiharları gerçekleştirenlerin geçmişlerinde de intihar girişimleri bulunmaktadır. intihar riski belirtilerin şiddeti ile her zaman bağlantılı değildir. intihar riski yaş ile artar. İntiharla ilgili konuşan olgularda olasılığın daha az olduğu düşüncesi yanlıştır. Görüşmede intihar girişim ve planları mutlaka sorulmalıdır.

Her girişim ciddiye alınmalıdır. Olguların belirtilerini gizleme eğilimi içinde ola bilecekleri unutulmamalı, her ipucu değerlendirilmelidir. Hastanede yatan olgularda intihar girişimi oranı %IS kadardır. Depresyon olgularının %15'i intiharla ölmektedir. Tüm intiharların %70'i depresyon olgularıdır. Depresif olguların çoğunda duygu durum değişiklikleri ile birlikte iştah ve kilo kaybı bulunur. Bu belirtilerin sıklıkla fiziksel nedenlere bağlanarak depresyonun gözden kaçması güçlü bir olasılıktır. Sıklıkla iştah azlığı ve kilo kaybı görülmekle birlikte iştah artışı ve kilo alma ile uykuda artma belirtileri gösteren bir alt grup da vardır. Bu grup atipik olarak adlandırılmaktadır. Depresyonun alttipleri konusunda bu kitapta ayrıca bilgi verilecek tir. Uyku bozukluğu depresyonun çok sık karşılaşılan bir belirti sidir. Uyku bozukluğu uykuya dalmada güçlük, uykuyu sürdürmede güçlük, sabahları erken uyanma (başlangıç, orta ve son dönem uykusuzluğu) şeklinde olabilir. Toplam uyku süresi de aza lır. Bazen olgular uyudukları halde sabah dinlenmemiş olarak uyanırlar. Bu durum olgular tarafından uyuyamadıkları biçiminde ifade edilebilir. Az sayıda olgu hiper somnia gösterir. Yavaş dalga uykusu (III. ve IV. dönem uykusu) azalır. REM latansı kısalır. Yoğunluğu ise artar. Çocuklarda bu bozuklukların hiçbiri görülmeyebilir. Aşırı uyuma da izlenebilir. Olguların %80 kadarın da uykusuzluk, %20 kadarında ise fazla uyuma vardır. Fazla uyuma atipik olgular, bipolar depresyonlar ve mevsimsel özellik gösteren olgularda daha fazladır. Uykuya dalma güçlüğü, depresyon olgularında her zaman depresyon ile bağlantılı değildir.

Gürültü, anksiyete, ağrı, tıbbi nedenler de uyku sorunlarına yol açabilir. Sabah erken uyanma, dalma güçlüğüne göre depresyonda daha önemli bir biyolojik belirleyicidir. Uyku sorunu depresyonun önemli bir belirtisi olması yanında depresyona da neden olabilir. Son yıllarda uzun süreli uykusuzluğun depresyona yol açabileceği konusunda 'kanıtlar ortaya çıkmıştır. Bu nedenle uyku düzeninin sağlanması tedavinin temel amaçlarından biri olmalıdır. Bu amaçla olguların alkol almaları uyku sorununu genellikle kötüleştirmektedir. Olguların önemli bir bölümünde psikomotor etkinlikte azalma görülür. Buna psikomotor yavaşlama adı verilir. Bu hastalar tipik olarak letarji ve yorgunluktan yakınırlar. Enerji düzeyi azalır. Bıkkınlık ve isteksizlik gösterirler. Objektif olarak beden hareketleri azalmış ve yavaşlamıştır, konuşması fakir, tekdüze ve duraklamalıdır. Küçük bir iş saatler alabilir. Ağır olgularda psikomotor yavaşlama katatoniye benzeyebilir. Psikotik düşünceler klinik tabloya eşlik edebilir. Hastalar bu durumda hiç konuşmaz, kendiliğinden bir hareket izlenmez. Hasta herhangi bir şeye ilgi göstermez. Normal bedensel gereksinmelerini karşılamak için çaba harcamaz. Bu belirtilere libido azlığı, ilgi azlığı, zevk alarnama (an hedoni), konsantrasyon güçlüğü ve suçluluk duyguları gibi diğer depresyon belirtileri eşlik edebilir. Bu belirtiler sıklıkla normal iş, oyun, arkadaş ve aileyi ihmalle sonuçlanır. Bunun sonucunda genel bir izolasyon olur. Buna koşut olarak da sosyal geri çekilme gözlenir. Eski ilgilerini bırakırlar. Bu uğraşlar artık yük gibi gelmeye başlar. Gelecekleri ile ilgili kaygıları artar. Umutsuzluk içinde her şeyin kötüye gideceğini düşünürler. Olgular kendilerini genellikle sabah daha kötü, akşam daha iyi hissederler. Anksiyete sık olarak depresyona eşlik eder. Depresyon olgularında anksiyete varlığı depresyonu karmaşıklaştıran ve tedaviyi zorlaştıran bir durumdur. Bu olgular ilaç yan etkilerine daha duyarlıdırlar. Bazı antidepresan ilaçlara daha az yanıt verirler. Psikososyal yöntemlere yanıt olasılığı da daha düşüktür. Anksiyete yaşlılarda gençlere göre daha az olur. Bazı olgularda anksiyete psikomotor aktivite de artma şeklinde kendini gösterebilir. Bu durum ajitasyon olarak adlandırılır. Buna örnek olarak bir yerde duramama, ellerini ovuşturma, tırnak yeme, devamlı sigara içme veya konuşma gibi belirtileri verebiliriz. Bazı olgularda ajitasyon o kadar yoğun olabilir ki diğer belirtiler dikkati çekmeyebilir. Anksiyete belirtileri birçok tanı ve sınıflandırma sisteminde temel belirtiler arasında sayılmaktadır. Bazı tanı araçları da içsel gerginliği temel belirti saymaktadırlar. Anksiyete belirtilerinin varlığı hekimi uyarmalı ve olgu depresyon belirtileri açısından ayrıntılı olarak araştırmalıdır. Bazı bilim adamları depresyon ve anksiyetenin çok sık olarak aynı anda izlenmesi nedeni ile her ikisinin de aynı kökenden kaynaklanan hastalıklar olduklarını ileri sürmektedirler. İrritabilite de önemli depresyon belirtilerindendir. Olgular küçük uyanınca her zamankine göre daha fazla tepki vermeye başlarlar. Bunu sıklıkla sinirlilikle açıklarlar. Birçok olguda bu belir ti temel yakınma olabilmektedir. Depresyonda bilişsel değişiklikler önemli belirtilerdendir. Düşünce yavaşlamıştır, kararsızlık izlenir. Dikkat uzamı azalır, işlerini tamamlayamaz. Bir konu üzerine odaklaşma yetisi azalır. Bazen bilişsel bozukluklar klinik tabloda önde gelen belirti olabilir. Buna psödodemans denmektedir. Psödodemans tanısı koyabilmek için altta yatan bir psikiyatrik bozuklukla birlikte entellektüel bozulma olmalı, belirtiler dejeneratif merkezi sinir sistemi hastalık Iarına benzemelidir. Entellektüel belirtiler geri dönüşlüdür. Bilişsel bozukluğu açıklayacak birincil bir nörolojik hastalık bulunmaz. Bu olgular antidepresan tedaviye yanıt verir. Hastaların önemli bir bölümünde somatik yakınmalar olur. Gastrointestinal bozukluklar, baş ağrısı, sırt ağrısı, idrar güçlükleri sıktır. Önceden tıbbi bir sorunu olan olgularda fiziksel belirtilerde alevlenme olur. Bu şekilde olgular dahiliye uzmanına ya da sağlık ocağına başvururlar. Ayrıntılı bir değerlendirme ve muayene ile tıbbi durumu açıklayacak depresyon saptanabilir. Ağır olgularda somatik belirtilerin şiddeti de artar. Belirgin duygu durum değişikliği göstermeyen, önde gelen belirti olarak somatik yakınmalar gösteren olgular maskeli depresyon olarak adlandırılırlar.

Psikotik belirtiler arasında paranoid düşünceler sıktır. Bunlar genellikle değersizlik düşünceleri, suçluluk. fakirlik, hastalık, ölüm ve cezalandırılma ile ilgilidir. Yok olma sanrıları olasıdır. Düşünce bozuklukları sıklıkla duygu durumuna. uygunluk gösterir. Varsanılar sıklıkla suçlayıcı sesler şeklinde olur. Ölmüş anne babaların sesleri duyulabilir. İçerikleri genellikle duyguduruma uyar. Sanrı ve varsanı gösteren olgular "psikotik özellikli" olarak adlandırılırlar. Bu olguların yineleme eğilimi daha fazladır. Sonraki atakları da genellikle psikotik özellikli olur. Ailesel özellik daha fazladır. Bipolar olma olasılığı psikotik olmayanlara göre daha fazladır. Prognozu da diğer tiplere göre daha kötüdür. Tedavi edilmeyen olgularda depresyon 6-24 ay devam eder. Major depresyon olgularının yaklaşık yarısı tek ataklıdır. Düzelmenin ardından ilk altı aylık dönemde olgular yinelemeler yönünden daha duyarlıdırlar. Yinelemeler süregenleşme olasılığını arttırır. klinik gidişin izlenmesinde de kullanılabilir. DST'nin nor malleşmesi kabaca hastalığın iyileştiğini gösterebilir.

DST'nin yapılışı:
- Başlangıç kortizol değeri için kan alınır.
- Gece saat 23.00'te 1 mg deksametazan verilir.
- Ertesi gün saat 8:00'de, 16:00'da ve 23:00'te ölçüm için kan alınır.
- Bu ölçümlerin herhangi birinde serum kortizal düzeyi 5 Pg 100 ml'den az ise supresyon vardır. Üzerinde ise supresyon yok tur.

TRH uyarım testi: İIaç almayan, aç unipolar olgulara 500mg TRH verip ardından IS, 30, 45, 90. dakikalarda TSH bakıldığında yanıt küntleşmiş olarak, bipolarlarda ise yükselmiş olarak bulun maktadır. Ancak bu test, karmaşıklığı ve maliyeti nedeni ile yaygın bir biçimde kullanılamamaktadır. Bu testle ilgili araştırmalar devam etmektedir. Dinamik açıdan olgular değerlendirilirken hastanın çocukluk öyküsü, kişilerarası ilişki biçimi, savunma düzenekleri ve başa çıkma yolları, terapistle ilişkileri değerlendirilerek kaydedilmelidir. Bağımlılık, engellenme eşiği, saldırganlık ve rekabetçi eğilimler değerlendirilir. Bu değerlendirmede hastanın kişiliği veya ikinci eksen tanısı da yer almalıdır. Psikolojik değerlendirme kişilik değerlendirmesi, obje ilişkileri, narsi sizin, gerçeklik algısı, sık kullanılan savunmalar, gelişimsel özellikler, beklenti düzeyi, insan ilişkileri, benlik saygısı, kendini ifade biçimleri, intihar ve adam öldürme olasılığı ile organik belirtiler açısından yapılır. Aşırı genelleme, aşırı büyütme, seçici soyutlama ve keyfi vardama gibi bilişsel bozukluklar depresyonu kolaylaştırır. Görüşme ve testlerle bu özellikler araştırılmalıdır. Sosyal açıdan hastanın destek sistemleri araştırılmalıdır. Hastanın yaşamında, aile, iş arkadaşları, komşular, sosyal ve dini gruplar yönünden olumlu sosyal desteklerin olup olmadığı araştırılmalıdır. Hastanın güvendiği, sırdaşı olduğu bir arkadaşının olup olmayışı özellikle önemlidir. Çocukluk çağı kayıpları, ayrılıklar araştırılır. Belirtilerin ortaya çıkışından önceki son bir yıl için deki önemli olaylar ve hastanın bu olaylara karşı duyguları. düşünceleri ve davranışları bilinmelidir ve evlilik durumu öğrenilmelidir.

Sosyal stres etkenleri özellikle de kayıplar depresyon oluşumunda önem taşır. Sosyal çevrenin değerlendirmesinde stres kaynakları ve hastanın kayıpları değerlendirilir. Önceki işlevsellik düzeyine dönmede hastanın ilişkileri önem taşır. Depresyon belirtisi veren birçok organik durum vardır. Bu nedenle ayrıntılı biyolojik değerlendirme zorunludur. Bu konu ayırıcı tanı bölümünde ayrıntılı olarak incelenmiştir. Uyku çalışmaları: Depresyonda önemli bir araştırma konusu da uyku fizyolojisidir. Polisomnografik kayıtların depresyon tanısında önemi vardır. Depresyonda toplam uyku zamanında azalma, REM latansında kısalma, REM süre ve yoğunluğunda artma olur. depresyonun polisomnografik özelliklerini özetle mektedir. Polisomnografik kayıtların tanıda kullanımı konusunda araştırmalar devam etmektedir. Aynı şekilde tedaviye yanıt ve depresyonun yinelenmesi ile ilişkiler de araştırılmaktadır. Depresyon olgularında manyetik rezonen görüntülerne MRI sonuçları ise frontal lob metabolik aktivitelerinde azalma göstermektedir. Birçok psikiyatri kliniğinde depresyon sık başvuru nedenleri arasındadır. Ayrıca temel tanı ne olursa olsun depresyon en sık konsültasyon nedenidir. Depresyon sık olarak panik bozukluğuna eşlik etmektedir. lkincil depresyonlar alkoliklerde, obsesif kompul sif bozuklukta, fobik bozuklukta, somatizasyon bozukluğunda, ilaç bağımlılığı ve antisosyal kişiliklerde, histeriklerde, sık olarak izlenmektedir. İkincil mani daha seyrek olmakla birlikte, ikincil depresyon belirtileri tüm psikiyatrik durumlarda artar.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp