Kaynaşma ve birbirinin içine girme

Kaynaşma ve birbirinin içine girme :

Cinsel etkinlikle üremenin ortak bir yanları vardır: iki ayrı acunsal enerji dizgesi bu etkinlik sırasında dirimsel enerjilerini kaynaştırırlar, Tekhücreli canlılarda, çiftleşme sırasındaki kay naşmanın ardından cisimlerdeki özün karşılıklı olarak birbiri nin içine girmesi gelir. Kaynaşma ve birbirinin içine girme ge rek maddeler, gerek enerjiler arasında olur. Çokhücrelilerde, bu süreç enerji alanında madde alanına oranla daha eksiksiz dir. Çiftleşme sırasında, erkeğin cinsel örgeni kadınınkine gi rer. O anda, iki cinsel örgen tek bir işlevsel birim oluştururlar. Pek çok erselik (hünsa: hermaphrodite) yumuşakçada, bir birinin içine girme karşılıklıdır, ama yalnız üreme örgenleriyle sınırlıdır. Madde düzleminde tümel girme ve kaynaşmaya ör nek, ayrı cinsten iki hücrenin iç içe girip döllenmiş hücre ha linde kaynaşmasıdır. Çokhücreli hayvanlarda kaynaşma üreme örgenleriyle dölleyici hücreler çerçevesinde kalsa da, acunsal enerji işlevleri eksiksizdir, yani çiftleşen iki canlı varlık (bun lar insansa, bedensel boşalma gücünün varlığı önkoşuldur) bir an için tek bir acunsal enerji işlevinde birleşir. Acunsal enerji kaynaşmasından önce hep bir «ışıma» gö rülür. Hücrenin dirimsel enerjiyle ışıması, bedensel uyarılma, ruhsal-cinsel coşku işlev açısından aynı şeydir. Bir cinsel nesnenin ruhsal (düşünsel) algılanması bedensel uyarılmaya (cin sel organın dikilmesine) yol açabilir. tersine, bedensel uyarıl ma (okşama, sürtünme) da cinsel coşkuyu kamçılayabilir. Bu ruhsal bedensel süreç bütün vücudun dirimsel enerji saçmasına yolaçar. Vücudun güçlü bir dirimsel enerji saçması, ruhsal-cin sel coşkuyla birlikte, bedensel bir sürtünme gereksinimi doğurur. Böylece, bir kez daha, şu bizim dirimsel-işlevsel taslakla yüz yüze geliriz: Şu sözü çok ciddiye almak gerekir: çokhücreli varlıkların enerji harcamaları önce tek hücrelerde hazırlanır, kökenleri, sözcüğün en kesin anlamıyla, tek hücrededir: böylece hücre nin dirimsel enerji yayması işlev bilimcilerle dirimbilimcilerin «hücresel uyarılmas adını verdikleri şeyin ta kendisi olup çı kar. Bilincin derinliklerini inceleyen uzmanlar, aynı görüngüyü betimlemek için, «örgenin yaşam enerjisinden ya da «hücresel yaşam enerjisi»nden söz ederler.

Biz bütün bu süreçleri daha iyi anlamayı başardık, çünkü şimdi artık nesnel yöntemlerle saptanabilen, canlıya özgü bir enerjinin hücrelerde etkinlik gös terdiğini biliyoruz. Belli başlı enerji işlevleri bir ışın köprüsünün kurulması (eşcinsel değme»), ışıma, kaynaşma ve birbirinin içi ne girmedir. Bizim için önemli olan, yaşam kabarcıkları düz eyinde kaynaşma ve iç içe girmenin enerjisel görünüşlerini in celemektir. Kömür kökenli yaşam kabarcığıyla toprak kökenli kabarcığın kaynaşmasını sevinçle saptamaktayız: çünkü şimdiye dek varsayımsal olmaktan öteye geçemeyen «hücresel uyarılma» ve «örgensel yaşam enerjisi» kavramları en sonun da elle tutulur bir gerçeklik haline gelmektedir. Kömür kökenli mavi kabarcıklar daha ağır ve kıpırtısız toprak kökenli mavi kabarcıklara yaklaştıkları zaman, ışın köp rüsünün kurulmasıyla, çiftleşmenin bütün evrelerini açıkça yi neleyen bir enerji sürecine tanık olunmaktadır. «Uyanmışı kabarcıklar, yani mavi ışın saçan kesecikler gittikçe birbirlerine yaklaşırlar. Işın köprüsünün kurulduğu yer de, kömürün özü (enerji kabarcıkları halinde) toprak kökenli kabarcıkların içine akmaya başlar. Toprak kökenli kabarcık kömür kökenli kabarcığı yutmaktadır sanki. Sonunda, kömür kökenli kabarcıklar bütünüyle toprak kökenlinin içine girerler. Karaya çalan zarları, onları, esmer zarlı toprak kabarcıklarından ayırmaya izin verir. Böylece kömür ve toprak kökenli enerji kabarcıklarından oluşan cisimcik hem kara, hem esmerdir. Der ken, kara renk yok olur, kömür kökenli kabarcıkların zarlar erir. Toprak kökenli kabarcığın rengi koyulaşır, mavi yaşam kabarcıklarının saçtıkları ışık parlaklaşır. En sonunda, kömü rün özü görünmez olur.

Bir bakıma, toprak kökenli kabarcık kömür kökenliyi «yutmuş»tur. Ancak, emme yoluyla kaynaşma ile çiftleşme yo luyla kaya aşmayı birbirinden ayırmak pek yararlı değildir, çün kü bu dirimsel düzeyde yaşam enerjisinin işleyişi çeşitlilik ka zanmamıştır. Küçük tekhücrelilerin daha büyükler tarafından emilmesiyle çiftleşmeyi birbirinden ayırmak zordur. Bu gözlem, enerji süreçlerini insana üstünlük tanıyan, erek çi bir bakış açısı içersinde belli bir «yararlılık» yakıştırmadan betimlediğimiz zaman, çok hücreli hayvana da uyar. Anasının memesine yapışan çocuk, erek açısından, dölyoluna erkeğin cinsel örgenini kabul eden kadınınkinden başka bir amaç güt mektedir. Çocuk «bireyin yaşatılmasının hizmetinde» dir, ka dınsa «insan soyunun sürdürülmesi»ni sağlamaktadır. Ancak, karşımızda dirimsel işleyiş bulunduğuna göre, bütün bu erekçi ayırımları bir yana bırakalım. Enerji açısından -dirimsel do ğa bilimde başka bakış açısı yoktur süt çocuğunun ağzıyla anne nin memesi arasındaki süreç, kadınlık örgeniyle erkeklik örgeni arasındaki sürecin aynıdır. İşlevsel aynılık en küçük bedensel .ayrıntılara varana dek uzanır. Burada üzerinde durduğumuz konu öylesine önemlidir ki, «kutsal» meme emmeyi, «şeytansı ve dünya dışı» sayılan sevişmeyle aynı düzleme koymamak için «cinsellik dışı» diye tanıtmak isteyen ahlakçı ikiyüzlülükle en küçük bir alışverişimiz olamaz. Burada bizi ilgilendiren herhan gi bir sürecin kutsal olup olmadığı değil, dirimsel işleyişidir.

Dirimsel-doğa bilim açısından, süt çocuğunun ağız bölgesini, tıpkı annenin meme başı gibi, uyarılmış bir cinsel örgen sayan Freud'un buluşunu en sonunda anlayabiliyoruz. Bu buluş, bü tün hekimsel kuramlardan daha etkili biçimde, kimi annelerin neden yavrularını emziremediklerini açıklamaya yardım etmek tedir. Toprak kökenli mavi kabarcığın kömür kökenli kabarcığı «güçlenmek için» mi «yuttuğu» nu, böylece «aktöresel» ya da E akılsal» bir edimde bulunup bulunmadığını, cinsel anlamda çiftleşip çiftleşmediğini bilmenin hiç önemi yoktur. Bizi ilgilen diren işin özüdür: ele alınan ister bir emme, ister bir çekim, ister bir çiftleşme, ister döllenmiş hücre oluşumu, ister çok hüc relilerin sevişmesi olsun, bütün dirimsel işlevlerin ortak yanıdır. Bu arada, acunsal enerji alanında belli bir doygunluğun gözlendiğini de belirtelim: toprak kökenli yaşam kabarcıkların dan oluşan bir eriyiğe birkaç kömür kökenli kabarcık atar sanız, bir iki gün sonra, kömür kökenli mavi kabarcığa rastla yamazsınız, Ama eriyiğe katılan kömür kökenli kabarcıkların sayısı fazlaysa, hepsi yok olmaz. Demek ki «enerji kabarcığı açlığı türlere göre değişmek tedir. Nitekim, kumdan elde edilen mavi kabarcıklar kömür kökenli kabarcıklara karşı pek «aç gözlüdürler. Pişirilmiş can lı maddelerden, örneğin kaslardan elde edilmiş mavi kabarcık larsa kömür kökenli enerji kabarcıklarına karşı pek açlık göster mezler. Bundan, bir enerji kabarcığının içinde ne kadar az kar bon varsa, yeni karbon almaya o kadar hevesli olduğu sonucu çıkarılabilir. Kumdan elde edilen SAPA kabarcıklarında, işin ba şında, karbon yoktur; demir kökenli kabarcıklarda belli belirsiz vardır; kastan elde edilen yaşam kabarcıklarındaysa, temel, kar bon hileşimleridir. Dolayısıyla bunlar karbona kum kökenli ka barcıklardan daha az açtırlar. Burada, yerküremizde rastladığı- mız canlı etkin hücre maddesinin (kansunun: plazmanın) köke ni konusunda deneylere dayanan bir sonuç çıkarmaktan kaçı- nacağım, çünkü açıklamalarımda yalnızca yüzde yüz kanıtlanmış olgulara dayanmak istiyorum.

Öbür enerji kaharcıklarıyla kaynaşan yalnız kömür kö kenli kabarcıklar değildir. Kaynaşma görüngülerine toprak kö kenli enerji kabarcıklarının kendi aralarında, demir kökenli ka barcıklarla kas kökenliler, kömür kökenli kabarcıklarla kandan elde edilmiş kabarcıklar arasında da rastlanır. Bu, gelecek ku şakların araştırmasına açık son derece geniş ve verimli bir alandır. Kısacası: acunsal enerji kabarcıkları canlı maddenin bütün temel işlevlerini yerine getirirler: çekim, ışıma, ışın köprüsü, kaynaşma, iç içe girme. Bu işlevler dirimsel enerji kabarcıklarının en belirgin nitelikleridir, çünkü acunsal enerji yüklerini yitirmiş yaşam kabarcıklarında görülmezler. Demek ki temelleri madde değil, enerjidir. Acunsal yaşam enerjisinin kendine özgü işlevle ridirler, mıknatıslılıkla, elektrikle hiç ilgileri yoktur. Şimdi artık, tekhücreli canlıların ve kanserli hücrelerin olu- şumu sorununa el atabilecek kadar donanmış durumdayız.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp