Diyabetik Ketoasidoz Nedir

Diyabetik Ketoasidoz Nedir

Diabetes mellitus (Diabetes: Yunanca: διαβήτης ← Eski Yunanca διαβαίνειν, idrara geçen, ve Latince mellis = tatlı ya da bal), sıklıkla yalnızca diyabet olarak adlandırılan, genellikle kalıtımsal ve çevresel etkenlerin birleşimi ile oluşan ve kan glukoz seviyesinin aşırı derecede yükselmesiyle (hiperglisemi) sonuçlanan metabolik bir bozukluktur. Vücutta kan şekerinin düzenlenmesi pek çok sayıda kimyasal madde ve hormonun karmaşık etkileşimi sonucunda sağlanır. Şeker metabolizmasının düzenlenmesinde rol oynayan hormonlardan en önemlisi pankreasın beta hücrelerinden salgılanan insülin hormonudur. Diabetes Mellitus ya insülin salgılanmasındaki yetersizlik ya da insülinin etkisindeki bir bozukluk sonucunda ortaya çıkan yüksek kan şekerinin yol açtığı birkaç grup hastalığı tanımlamak için kullanılan ortak bir terimdir.

Diyabet ya insülin üretiminin azalması yüzünden (Tip 1 diyabette) ya da insülinin etkisine karşı direnç gelişmesiyle (Tip 2 diyabette ve gestasyonel diyabette) oluşur. Her iki durum da sonuçta kan şekerinin yükselmesine (hiperglisemi) neden olur. Aşırı miktarda idrar üretimi diyabetin akut (iveğen) belirtilerinin başında gelir ve bu durumun başlıca sorumlusu hiperglisemidir. Susama ve sıvı tüketimin artması ise aşırı idrar üretimini dengeleme çabasının bir sonucudur. Görmenin bozulması, açıklanamayan kilo kayıpları, yorgunluk ve enerji metabolizmasındaki değişiklikler ise diyabetin öteki belirtileridir. Tüm diyabet vakalarının yaklaşık %1-5’ini yalnızca tek bir gendeki tek bir mutasyon (değişinim) sonucu oluşmuş monogen (tek bir genden kaynaklanan) hastalar oluşturur (örneğin, Gençlerde görülen erişkin tipli diyabette (MODY).

1921 yılında insülinin kullanıma girmesinden bu yana diyabetin tüm türleri tedavi edilebilmektedir ancak kesin bir tedavisi yoktur. İnsülinin şırınga, insülin pompası ya da insülin kalemleri ile enjekte edilmesi Tip 1 diyabetin en temel tedavi yöntemidir. Tip 2 diyabet ise diyet, antihiperglisemik (şeker düşürücü) ilaçlar ve insülin takviyesi ya da bunları bir arada kullanarak kontrol altında tutulur.

Diyabetin kendisi ve diyabette kullanılan tedavi yöntemleri pek çok komplikasyonlara (karmaşıklıklara) yol açabilir. Eğer hastalık iyi kontrol edilmezse hiperglisemi, ketoasidoz ya da nonketotik hiperozmolar koma gibi akut (iveğen) komplikasyonlar gelişebilir. Hastalığın uzun sürede ortaya çıkan (kronik, süreğen)) komplikasyolarının başlıcaları ise; dolaşım sistemi (kardiyovasküler) hastalıkları (hipertansiyon, kalp yetmezliği ve ateroskleroz gibi), kronik böbrek yetmezliği (nefropati), körlüğe sebep olabilen retina hasarı (retinopati), çeşitli tiplerde sinir hasarları (periferik nöropati) ve yara iyileşmesini geciktiren ve impotense sebep olan mikrovasküler bozukluklar sayılabilir. Özellikle ayaklarda gelişen dolaşım bozukluklarının sonucu olarak ortaya çıkan yara iyileşmesinin gecikmesi, ampütasyon ile sonuçlanabilir. Diyabetin uygun şekilde tedavi edilmesinin yanı sıra, kan basıncı kontrolüne yeterince önem verilmesi ve hayat tarzının iyileştirilmesi (sigara içmemek ve kilo kontrolü yapmak gibi) bu kronik komplikasyonların pek çoğunun oluşturduğu riskleri azaltabilir. Bazı ülkelerde travma (yaralanma) sonucu oluşmamış ampütasyonların ana sorumlusu ve yaşlılığa bağlı olmayan körlüklerin de en önemli sebebi diyabettir. Amerika Birleşik Devletleri’nde böbrek diyalizi hastalarının yaklaşık %45’ini diyabetik nefropati hastaları oluşturmaktadır.

Diyabet Belirtileri

Diyabetin en yaygın erken belirtisi artan susuzluk hissi ve sık sık idrara çıkmaktır. Bu başlangıç belirtileri çoğunlukla yüksek kan glikoz düzeyinin bilimsel adı olan hiperglisemiyle bağlantılıdır.

Tip 1 Diyabet
Tip 1 diyabetin başlangıç belirtileri çoğunlukla ani, bazen de oldukça dehşet uyandırıcı bir biçimde kendini gösterir. İnsülin üretimi azaldığında glikoz, enerji için kendisine gerek duyan vücut hücrelerine taşınacağı yerde, dolaşım sisteminde birikir. Daha önce açıkladığımız gibi, kanda glikoz artışı susuzluk hissine yol açar ve çoğalan glikozun idrara karışması sık sık idrara çıkmaya neden olur. Dahası, vücut daha çok yakıt üretme çabasıyla yağ dokularını parçalamaya başlar ve yağ asitlerini serbest bırakır. Bu yağ asitleri keton denilen kimyasallara metabolize edilerek, kandaki asit düzeyini tehlikeli boyutlara yükseltir (buna ketoasidoz hali adı verilir). Diyabet ketoasidozu başlangıçta, aşırı susama ve idrara çıkma, dehidrasyon, kilo kaybı, mide bulantısı, kusma, açlık hissi, deride kuruma ve kızarma, hızlı soluk alıp verme, karın ağrısı ve zihin bulanıklığıgibi belirtilerle kendini gösterir. En net belirtilerinden biri nefesin meyve ya da oje temizleyicisi (aseton) gibi kokmasıdır. Diyabetik ketoasidoz derhal hastaneye gitmeyi gerektiren bir acil tıbbi durumdur.

Tip 2 Diyabet
Tip 2 diyabet genellikle uzun yıllar boyunca yavaş yavaş oluşur, ilk başlarda belirtileri fark edilmeyebilir. Aslında çoğu kişinin Tip 2 diyabete yakalandığı, kanda yüksek glikoz bulunduğunu gösteren rutin laboratuvar tahlilinde ortaya çıkar. Glikoz düzeyindeki yükselmeyle birlikte pek çok kişide daha önce sözünü ettiğimiz diğer belirtiler de görülür: idrara çıkmanın sıklaşması, artan susama ve sıvı tüketimi, ileri aşamalarda da açlık hissi ve yemek yeme miktarı arttığı halde kilo verme. iyi tarafı, kandaki glikoz miktarının kontrol altına alınmasıyla bu belirtiler kaybolur.

Diğer yaygın belirtiler arasında görmede bulanıklık (gözdeki glikoz düzeyi değişikliğinden ötürü), halsizlik ve bitkinlik, tekrarlayan vajinal mantar enfeksiyonları ve deri ve ağız içi enfeksiyonları sayılabilir. Bunlar geçici belirtilerdir, kalıcı hasar bırakmaz ve kandaki glikoz düzeyi kontrol altına alındığında kaybolur. Bazı kişilerde periferik nöropati (el ve ayak sinirleri hasarı) ya da koroner kalp hastalıkları gibi komplikasyonlar diyabetin ilk işaretleri olarak ortaya çıkabilir. Bu komplikasyonlar kontrol altına alınabilir, ancak yok edilemez.

Diyabetin bir başka olası başlangıç belirtisi de (ketotik olmayan) hiperozmolar hiperglisemi sendromudur. Bunlar yaralanma, inme, kalp krizi gibi önemli bir hastalık ya da ağır bir enfeksiyon stresinin kandaki glikoz miktarını aşırı ölçüde yükseltmesiyle (600 mg/dL’nin üzerine çıkması) ortaya çıkabilir. insülin miktarı (ketoasidozdaki gibi) aşırı keton üretimini gerektirmeyecek düzeyde olsa bile bu, yüksek kan glikozunu ve sodyum, glikoz ve hücrelerdeki suyu dolaşım sistemine çeken diğer moleküllerin yüksek yoğunlukta bulunduğu hiperozmolariteyi (kelimenin gerçek anlamıyla, kanın koyulaşması) önlemeye yetecek yükseklikte değildir. Hiperozmolar hiperglisemi sendromunun belirtileri arasında ağız kuruluğu, artan açlık hissi, mide bulantısı ya da kusma ve deride kuruma ve yanma gibi belirtileri sayabiliriz. Uyuşukluk, zihin bulanıklığı, hatta bilinç kaybına kadar varan sonuçlara yol açabilecek olan ağır su kaybı durumu daha da kötüleştirir. Uç vakalarda sonuç komaya kadar gider. Ölüme yol açmamak için derhal insülin tedavisine başlamak ve yüksek miktarda damar yoluyla sıvı vermek zorunludur. Bir yakınınızda bu belirtilerden herhangi birini gördüğünüzde gecikmeden doktorunuzu arayın ya da ambulans çağırın.

Diyabet Tedavisi

Diyabet gibi kronik bir hastalığa yakalandığınızı öğrenince haklı olarak moraliniz bozulacaktır. Ancak olumlu yanı, diyabetin tedaviye çok iyi yanıt veren bir hastalık olmasıdır. Üstelik çevrenizdeki insanlara diyabet olduğunuzu söylediğinizde, ne kadar çok tanıdığınızın sizinle aynı durumda olduğunu ve genelde gayet normal, üretken bir yaşam sürdüklerini görünce şaşıracaksınız. Ayrıca diyabet üzerine muazzam araştırmalar yapılmakta olması, ileriki yıllarda yeni tedavi yöntemleriyle tanışmaya devam edeceğiniz anlamına gelir.

Tedavinin Amacı
Diyabet tedavisinde amaç kan şekerinizi ve diğer risk faktörlerini (kolesterol ve tansiyon gibi) kontrol altında tutarak, uzun dönemde komplikasyonların meydana gelmesine fırsat vermemektir. Bu amacı ne ölçüde başarabileceğiniz yaşınıza, kilonuza, beslenme ve egzersizalışkanlıklarınıza, çalışma programınıza, önceki sağlık sorunlarınıza ve diyabetinizin Tip 1 ya da Tip 2 olmasına göre değişiklik gösterecektir. Bütün faktörleri göz önüne alan kişisel bir tedavi planı uygulamanız, ayrıca bu planı düzenli yerine getirmek için sabır ve kararlılık göstermeniz gerekecektir. Bu, pek çok diyabetli için kan şekeri düzeyini sürekli takip etmek, belli yiyecekleri kısıtlamak, kilo vermek ve ağızdan ya da enjeksiyon yoluyla ilaç almak anlamına gelmektedir.

Diyabet Sağlık Hizmeti Ekibi
Büyük olasılıkla diyabet tedavinizin çeşitli yönlerini aile hekiminiz belirleyecektir—ama bunu yalnız başına yapacağını düşünmeyin. Diyabetlilerde temel sağlık hizmeti daha karmaşık olmakla birlikte, hastalığın çeşitli yönleri üzerinde uzmanlaşmış bir profesyonel ekipten yardım almak daha uygun olur. ideal ekibinizin kaptanı diyabet tedavisinde deneyimli iyi bir aile hekimidir—pratisyen hekim ya da dahiliyeci. Bazı durumlarda özellikle Tip 1 diyabette sertifikalı bir endokrinoloğa—hormon salgısı anomalisinden kaynaklanan rahatsızlıklar konusunda özel eğitimli ve uzman doktor—gerek duyabilirsiniz (insülinin bir hormon olduğunu unutmayın). Genel pratisyen bir hekime mi yoksa bir uzman doktora mı tedavi olacağınız sizin özel durumunuza ve hangisine ulaşabildiğinize bağlıdır. “Her zaman somut kanıt gerekir”; bu deyişin buradaki karşılığı düzenli biçimde kontrolden geçmek—örneğin A1c testinden geçmeniz—ve kendinizi iyi hissetmektir. Eğer kontrolleriniz düzenli yapılmıyorsa ya da doktorunuz diyabeti ciddiye almıyor gibiyse, başka bir yol aramanız gerekir. Ancak A1c değerleriniz düzgünse ve durumunuz iyiye doğru gidiyorsa, o zaman doktorunuzu kesinlikle bırakmamalısınız.

Diyabet bakım ekibinizde şu kişiler bulunabilir:
• Endokrinolog ya da aile hekiminiz (“ekip lideri”nin kim olduğuna bağlı)
• Eczacı
• Sertifikalı Diyabet Eğitmeni unvanını taşıyan, günlük diyabet yönetimi konusunda yönlendirme ve tavsiyeler konusunda uzman bir diyabet eğitim hemşiresi
• Öğünlerinizi düzenlemenize yardımcı olacak tescilli bir diyetisyen
• Gözlerinizde retinopati (göz dibi hasarı) belirtilerine yol açabilecek değişiklikleri izleyecek bir oftalmolog
• Çoğunlukla iyileşmeyen ve sonuçta ampütasyona (kesip alma) kadar gidebilecek ayak ve alt bacak yara ve kesiklerini kontrol edecek bir podiyatrist (ayak hastalıkları uzmanı).
• Egzersiz programı tavsiye edebilecek bir egzersiz fizyoloğu
• Diyabetle yaşamanın duygusal stresiyle başa çıkmanıza yardım edecek ruh sağlığı uzmanları. Kişisel durumunuza göre ve yaşadığınız yere bağlı olarak bu “ekip elemanlarının” hepsini gerekli görmeyebilir ya da bazılarına ulaşamayabilirsiniz. Ancak mutlaka bir diyabet eğitim hemşiresi bulmanızda yarar var. Bu görevliler genelde diyabet bakımı konusunda en bilgili kişiler olup, size çok büyük yardımlarda bulunabilirler.

Sıkı glikoz kontrolü
Diyabet tedavisinin en önemli amaçlarından biri sıkı glikoz kontrolü, yani kanınızdaki glikoz düzeyini olabildiğince normale yakın ölçülerde tutmaktır. ADA, çoğu diyabetli yetişkine glikoz düzeylerini yemeklerden önce (açlık kan şekeri) 70-130 mg/dL arasında, yemeklerden sonra ise (tokluk kan şekeri) 180 mg/dL’nin altında tutmalarını öneriyor. Özel durumunuza bağlı olarak doktorunuz daha yüksek ya da daha düşük aralıklar tavsiye edebilir. Kan glikoz düzeyinizin kontrol altında olduğunu söyleyebilmek için tek yol, evde kullanılan bir kan şekeri ölçüm cihazıyla günde bir ya da birkaç kez kan şekerinizi ölçmek ve üç ile altı ayda bir doktorunuza A1c testi yaptırmaktır. Uzun süredir diyabetliyseniz, doktorların eskiden glikoz kontrolü konusunda bu kadar sıkı olmadıklarını bilirsiniz. Ancak son yıllarda diyabette sıkı kontrolün büyük önem taşıdığı anlaşıldı.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp