Diyabet Koması Nasıl Tedavi Edilir?

Diyabet Koması Nasıl Tedavi Edilir? :

Şeker koması nasıl tedavi edilir?

Diyabet hastalarını bekleyen en büyük tehlike şeker koması tedavisi, şeker koması nasıl geçer ve şeker komasının tedavisi sagliksiteniz.com’da açıklandı. Kanda şeker düzeyi artması ve ketonların ortaya çıkması durumunda şeker koması…

Şeker koması nasıl tedavi edilir?   

Diyabet hastalarını bekleyen en büyük tehlike şeker koması tedavisi, şeker koması nasıl geçer ve şeker komasının tedavisi sagliksiteniz.com’da açıklandı.

Kanda şeker düzeyi artması ve ketonların ortaya çıkması durumunda şeker koması husule gelmektedir. Diyabet hastalarının düzenli olarak kullanması gereken İnsülin’in bir doz bile ihmal edilmesi şeker koması riskini artırır. Şeker koması anında yapılması gerekenler ve şeker koması tedavisi hakkında önemli uzman açıklamaları sizlerle.

Yavaş yavaş belirtilerini göstermeye başlayan şeker koması halinde derhal doktorunuzla irtibata geçmelisiniz.

İştah azalması, bulantı ve kusma, karın ağrısı, uyuklama, ağzın kuru olması ve kötü kokması şeker koması belirtilerindendir. Kan basıncında düşüklük, nabzın hızlı atması ve solunumun derinleşmesi şeker komasına işarete eden şikayetler olduğundan, derhal şeker koması tedavisi başlatılmalıdır.

Şeker komasının tedavisi mutlaka hastanede yapılmalıdır.
Diyabet hastası derhal hastaneye sevk edildikten sonra uygun tedavi metotları uygulanmaya başlar. İnsülin verilmesi bu işlemlerden ilkidir ve doktor hastanın koma durumuna göre insülin dozunu ayarlayacaktır. Baygın ve baygın olmayan şeker koması hastalarına uygulanan tedavi farklıdır. Şeker veya glukagon verilmesi hastanın koma oranına göre belirlenir.

İNCELEMELER

Kandaki şeker düzeyinin saptanması şeker hastalığının olup olmadığının be­lirlenmesi açısından en hızlı ve güveni­lir yöntemdir.
Poliüri (idrar miktarında artma), po­lidipsi (aşırı su içme), halsizlik ve kilo kaybıyla ortaya çıkan bir klinik tablo karşısında yalnızca kandaki şeker düzeyinin saptanması hekimin tam koyması­nı sağlar.
Yakınmaların, belirti ve bulguların belirsiz olduğu hatta bulunmadığı olgu­larda ise, yalnızca kandaki şeker düze­yinin saptanması yeterli değildir ve baş­ka incelemeler gereklidir.
Günümüzde gerek şeker hastalığı­nın tanısı, gerek insülinle ya da kan şe­kerini düşürücü ilaçlarla tedavi gören şeker hastalarında kan şekeri dengesi­nin değerlendirilebilmesi için çeşitli in­celemeler yapılabilir.
Bu incelemeler iki ana gruba ayrılır.

Statik Testler
• Kan şekeri – Kan şekerinin saptan­ması için toplardamardan; parmak ucu ya da kulakmemesindeki kılcal damar­lardan kan alınır. Kılcal damardan kan alma daha az miktarda kan kullanılma­sını ve daha hızlı bir değerlendirme sağlar; kılcal damar kanındaki şeker dü­zeyi, toplardamar kanındakine oranla biraz yüksek (bazal koşullarda yüzde 3-4 mg, şeker yükleme testinde yüzde 30-40 mg), plazmada saptanan kan şeke­rinden biraz düşüktür.
Şeker hastalarında, sağlıklı bireyler­den farklı olarak gün boyunca kan şeke­rinde dalgalanmalar olabilir; en uygun tedaviyi saptamak için kan şeker düze­yinin dikkatle kontrol edilmesi gerekir.

• Glikozüri (idrarda şeker) –
Normal olarak böbrekteki kılcal damar yumak­larında (glomerül) süzülen glikoz, boru-cuklardan hemen tümüyle geri emilir. 24 saatlik idrarda 30-40 mg kadar şeker bulunabilir.
Kan şekeri yüzde 180 mg’yi aştığın­da idrarda şeker çıkar; bununla birlikte, bu değerin bireyden bireye değişebile­ceği göz önüne alınmalıdır. Bu nedenle, kan şekeri yüzde 180 mg’nin altında ol­duğunda da idrarda şeker bulunabilir ya da yaşlılarda olduğu gibi, kan şekerinin yüksek olmasına karşın idrarda şeker bulunmayabilir.

• Ketonüri (idrarda keton cisimcikle­rinin çıkması) –
Normal olarak keton cisimleri (asetasetik asit, betahidroksi-bütirik asit ve aseton) idrarda bulunn-maz. Yağ yıkımının arttığı durumlarda (uzun süren açlık ya da insülin yetmez­liği) idrarda görülür.
Piyasada, kan şekeri, glikozun ve ketonürinin hızla saptanması için, evde kolayca kullanılabilen şeritler satılmak­tadır.

• İnsülinemi (kan insülin düzeyi) -
Kimilerine göre, kandaki insülin düze­yinin saptanması, şeker hastalığının ta­nısı açısından bir önem taşımaz. Genç tipi şeker hastalığında kan insülin düze­yi çok düşük, oysa erişkin tipinde nor­mal hatta yüksektir. Sağlıklı bireylerde de gerek bazal koşullarda, gerek şeker yüklemesinden sonra, insülin düzeyinde şeker hastalarmdaki değişikliklere ben­zeyen dalgalanmalar saptanmıştır. Gli­koz dayanıklılığı azalan kişiler şeker hastalığına daha fazla eğilim gösterir.

• Peptit-C –
İnsülin vücutta proinsülin olarak yapılır; bu molekül daha sonra insülin ve peptit-C’ye ayrılır. Her ikisi de aynı miktarda salınır, yarı ömürleri benzerdir (insülininki biraz daha uzun­dur); buna karşılık, insülinin büyük bö­lümü karaciğerde tutulurken, peptit-C idrarla tümüyle atılır. Bu nedenle bu molekülün saptanmasıyla pankreasın beta hücrelerinin salgı gücü kesin ola­rak değerlendirilebilir. Yalnızca insülin miktarının belirlenmesi kanda insülin karşıtı antikorların bulunduğu durum­larda yanlış değerler vereceğinden, pep-tit-C’nin de belirlenmesi daha Önce in­sülin tedavisi görenlerde çok önemlidir.

• Glikoziti hemoglobinler –
Glikozlu hemoglobin terimi normal insan he­moglobininin glisit köklerine bağlanan fraksiyonlarını belirtir. Klinik açıdan bu fraksiyonların en önemlisi, sağlıklı bi­reylerde hemoglobinin yaklaşık yüzde 4′ünü oluşturan ve şeker hastalarında 3-4 kat artabilen HbAlc’dır. Glikozlu he­moglobin, kandaki şeker düzeyinin gös­tergesi olarak kabul edilir; özellikle son araştırmalar bu bileşiğin, testten Önceki son 3-4 haftalık kan şekeri düzeyini yansıtabildiğim göstermektedir.

Kandaki glıKoz düzeyi ve glikozü-riyle (idrarda şeker) birlikte HbAlc dü­zeyi, şeker hastalarının uzun süreli kontrolünde yararlıdır. Kan şeker düze­yi normale düşürülemeyen şeker hasta­larında yüksek glikozlu hemoglobin de­ğeri, kan şekerini düşürücü tedaviden sonra azalmaktadır.
Şeker hastalığının erken tanısında ağızdan yapılan şeker yükleme testiyle birlikte glikozlu hemoglobinin de kulla­nılması önerilmiştir. Bazı çevrelere gö­re, bu yöntem yükleme testinin sahte pozitif çıktığı durumlarda (örneğin, hi-perürisemi (kanda ürik asit miktarının artması) alkolizm, kurşun zehirlenmesi, aspirin kullananlar ve patolojik hemog­lobinlerin varlığında) yararlıdır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp