Deri Alerjileri

Deri Alerjileri :

DERİ ALLERJİLERİ

Astımlılara, 'Hastalığına alerjik kökenli olabilir' dediğimizde, hemen, 'Aman, doktor bey, nasıl olur? Ben her şeyi yerim. Hiçbir şey bana dokunmaz. Hiçbir yerim kaşınmaz. Hiçbir yerim kabarmaz. Bende bugüne kadar hiç alerji olmadı' diye itiraz ederler. Çünkü, halkımız için alerji, deri alerjisi ile eşanlamlıdır, Alerji, derideki kaşıntıdır, derideki kabartılardır.
Derideki alerjik hastalıklar
Deri hastalıklarının belki de yüzlerce ismi vardır. Dericiler, yani dermatologlar şu bildiğiniz sivilce için bile onlarca isim kullanırlar. Tıp fakültesinde öğrenci iken o kadar çok isim ezberlemiş- tik ki ... başımız dönmüştü. Fakat sonunda aklımızda kalan şu söz oldu: Deri hastalıkları ikiye ayrılır: Pomat sürünce iyi olanlar ve iyi olmayanlar Siz yukarıdaki söze aldanmayın, bakın sadece deride gördüğümüz alerjik hastalıkların bile en az 4 grubu var: • Ürtiker (kurdeşen) ve anjioödem • Atopik dermatit (egzema) • ABerjik kontakt dermatit • İrritan kontakt dermatit

ÜRTİKER VE ANJİO ÖDEM

Ürtiker Sınırları belirgin, pembe-kırmızı renkte, deriden hafif kabarık, pürüzsüz ve genellikle kaşıntılı lezyonlardır. Bunların merkezi kısmı soluktur ve üzerine basınç uygulandığı zaman kırmızı olan kısımlar da soluklaşır, Tek veya birbirleriyle birleşmiş olarak bulu nurlar. Büyüklükleri birkaç milimetreden birkaç santimetreye kadar değişebilir. Şekilleri çok farklı olmakla beraber, daha ziyade yuvarlak veya ovaldirler. Ürtiker, vücudun herhangi bir yerinde görülebilir; tek bir yerde veya yaygın olabilir. Ürtiker, halk arasında kurdeşen adıyla bilinir ve 'bakla bakla kabardım' sözleriyle tanımlanır. Anjio ödem Deri ve mukoza altındaki dokuların, basıldığı zaman çukurluk bırakmayan şişliğidir. Lezyonun sınırları belirgin değildir ve deri genellikle normal renk ve görünümdedir, bazen hafif bir kızarıklık saptanabilir. Anjio ödem, kaşıntıdan ziyade yanma ve sızlamaya neden olur. En çok rastlandığı yerler, deri altı dokunun gevşek olduğu gözkapağı, dudak, ağız ve göz çevresindeki bölgeler, el ve ayaklardır. Nadiren, gırtlak, mide-bağırsak sistemi ve mesanede de rastlanabilir. Tipik anjioödem lezyonları asimetriktir. Ürtiker ve anjio ödem, semptomların devam etme sürelerine göre akut ya da kronik olarak ikiye ayrılır. Tablo 1: Ürtiker ve Anjio ödem Sorgulama Formu Başlangıç Hastalığın ve lezyonların süresi Dağılımı Yemek veya besinlerle ilgisi Böcek ısırma ve sokmaları Fiziksel etkenler-soğuk, sıcak, basınç, egzersiz, güneş ışını, su Birlikte bulunan semptomlar Üst solunum yolları semptomları, ateş, eklem ağrısı veya artrit, kusma veya diyare, kilo kaybı Atopi hikayesi Egzema, alerjik rinit, astım Kullanılan ilaçlar Antibiyotik, aspirin romatizma ilaçları, bitkisel ilaçlar, reçetesiz satılan ilaçlar Aşılar, narkotikler Kadınlarda Adet dönemi, doğum kontrol hapları çevresel faktörler Evcil hayvanlar, akarlar, hamamböceği Seyahat hikayesi Tropikal veya subtropikal ülkeler Aile anamnezi Anjio ödem, atopi Akut ürtiker anjioödem Lezyonlar, dakikalar içinde gelişir, saatler içinde geçer ve 6 haftadan daha kısa süre içinde de kaybolur. Çocuk ve genç erişkinlerde daha sık rastlanır ve çoğu zaman alerjik bir reaksiyon ya da infeksiyonla ilgilidir. Kronik ürtiker anjioödem Lezyonların görünümü akut ürtiker ve anjio ödemden farklı değildir; sadece kaybolma süresi daha uzundur (24 saati bulabilir!) ve tekrarlamalar 6 .haftadan daha fazla sürer. Erişkinlerdeki kronik ürtikerin ortalama devam süresi 3-4 yıldır; bazı olgularda aylar içinde geçerken, bazılarında ise yıllarca da devam edebilir. Çocuklardaki kronik ürtikerin ortalama devam süresi ise 16 ay olarak bulunmuştur. Kronik ürtiker orta yaştaki erişkinlerde, özellikle de kadınlar da daha sıktır; çocuklarda seyrek olarak rastlanır. Kronik lezyonlar alkol ve fiziksel faktörlerle (sıcak, egzersiz, basınç ... ) tekrarlama eğilimdedirler. Kronik hastaların %80'inden daha çoğunda ürtikere neden olabilecek bir faktör saptanamaz. Hastalığın yaygınlığı • Ürtiker ve anjio ödem her yaş grubunda ortaya çıkabilir. • İnsanların %20-2S'inde, yaşamlarının bir döneminde ürtiker veya anjio ödem ortaya çıktığı belirlenmiştir. • Akut form daha çok çocuk ve genç erişkinlerde kronik form ise orta yaşlı hanımlarda görülür. Kronik ürtiker en çok 30 ve 40'lı yaşlarda ortaya çıkar. • Akut ürtikerli hastaların kendilerinde ya da ailelerinde atopi hikayesi daha fazladır. • Olguların %50'sinde ürtiker ve anjio ödem beraberdir; %40'ında sadece ürtiker, % Iü'unda ise sadece anjio ödem vardır. • Ürtikerial lezyonlar, hastaların büyük çoğunluğunda 1 yıl sonra tamamen kaybolur, az sayıdaki hastada ise birkaç yıl daha tekrarlayabilir. • Edinsel anjio ödem, hastaların yarısında 1 yıldan fazla süre devam eder. Belirtiler Akut ürtiker ve anjio ödemin nedeninin belirlenmesinde hastanın anamnezi ve fizik muayenesi çok önemlidir.

Döküntüler, hızlı başlayıp kısa sürede de geçtiği için hastanın hikayesinden etiolojik faktörün anlaşılması mümkün olabilir. Ürtikerli hastalar değerlendirilirken kullanılabilecek örnek bir sorgulama şeması Tablo 1 'de gösterilmiştir. Kronik ürtikerli olguların %80'inde etkeni belirlemek mümkün değildir, fakat özellikle yaşlı hastalarda altta yatan sistemik bir hastalık bulunabilir. Bunlar içinde çeşitli troit ve bağ dokusu has tabaklarını ve bazı kanserleri sayabiliriz. Troit fonksiyonları normal olsa da bazı hastalarda antitroit antikorlar bulunur ve bu hastalar hormon tedavisine çok iyi cevap verirler. Ürtiker, ruhsal durumla ilgili olarak da gelişebilir. Halkımız bunu 'üzüntüden kurdeşen oldum' sözleriyle ifade eder. Belirtiler, altta yatan sistemik bir hastalığı düşündürüyorsa bir dizi laboratuvar incelemesinin yapılması gerekir (Tablo 2), fakat bu testlerin her ürtikerli hastaya yapılması doğru değildir. Bu tablodaki bazı kelimelerden bir şey anlamadığınızı tahmin ediyorum, Bunları, bazı durumlarda hastaların böyle çok ayrıntılı olarak İncelenmesi ve pek çok testin yapılması gerektiğini görmeniz için yazdım. Tablo 2: Ürtiker/Anjioôdem tanısında başvurulan testler Atopl Total l g E, spesifik I g E'ler, prick test, eozinofili, besin eliminasyon diyeti Fiziksel Kolinerjik Dermografizm Soğuk Sıcak Metakolin testi, su banyosu Derinin çizilmesi Buz-küp testi, kiryoproteinler, sifilis testi Sıcak suya daldırma ışığa maruz bırakma 10 kg ağırlıkla basınç Vorteks uygulaması Tam kan sayımı, eritrosit sedimantasyon hızı Güneş Basınç Vibratuar infeksıyon Virüs Kültür, HSV, EBV, Hepatit serolojisi Boğaz kültürü, seroloji Kültür, KOH preparatları Dışkıda yumurta ve parazit Eritrosit sedimantasyon hızı, antinükleer antikor, tam kan sayımı, romatoit faktör, idrar analizi, CH50, deri biopsisi, kantitatif immunglobülinler, immun kompleksier, antitroid antikorlar Heredlter Anjloödem Plasma CH50, C2, C4, C1-INH, fonksiyonel incelemeler Bakteri Mantar Parazit Vasküllt Edinsel Anjlo ödem Plazma CH50, C1 q Fiziksel ürtiker Fiziksel ürtiker, daha çok kronik formda görülür ve 2D'den fazla türü (mekanik, termal, egzersiz, güneş, vibrasyon, su ... ) vardır. Belirtiler daha çok fiziksel uyarının etkilediği kısmı ilgilendirir. Genç erişkinlerde daha sıktır. Dermo grafizm (Dermatograİızın) Fiziksel ürtikerin en çok görülen şeklidir; genel popülasyonun %3-5'inde rastlanır. Derinin çizilmesinden 2-5 dakika sonra görülür ve 1/2-3 saat içinde de geçer. Hastaların sadece küçük bir kısmının şikayeti vardır ve tedaviye ihtiyaç duyarlar. Sistemik semptomlara rastlanmaz. Derinin kaşınması, elbise, havlu, yatak çarşafıyla temas ... en iyi bilinen tetikleyici faktörlerdir. Dermografizm, viral infeksiyonları ya da ilaç reaksiyonlarını takiben de ortaya çıkabilir ve süresi değişkendir. Soğuk ürtiker sendromlan Soğuğa maruz kalan kişilerde görülen soğuğa bağlı ürtiker, edinsel ya da aileseldir. Primer edinsel soğuk ürtikerİ En çok rastlanan formdur ve soğuk hava, yağmur, kar, yüzme, soğuk cisimlerle temas, soğuk yiyecek ve içeceklerle meydana gelebilir. Tanı buz-küp testi ile doğrulanır. Bir buz küpü veya (D-4°C!) ısısındaki bir cismin deriye temas ettiği yerde, derinin yeniden ısıtılmasını takiben kızarma-şişme ya da anjio ödem gelişmesi ile tanı kesinleştirilmiş olur. Histamin salgılanması için önce derinin soğutulması ve ardından da ısıtılması gerekir. Derinin sadece soğutulması histamin salgısına neden olmaz! Soğuğa maruz kalan alanın genişliğine göre, bayılma da dahil sistemik semptomlar saptanabilir. Anamnezi soğuk. ürtikerini dü§ündüren, fakat buz-küp testi negatif olan hastalarda, diğer soğuk ürtiker sendromları hesaba katılmalıdır. Edinsel soğuk ürtikeri başladıktan 5-9 sene sonra kendiliğin den geçer. Bu, genellikle selim bir tablodur, fakat suda yapılan aktivitelerden sonra şok benzeri durumlar geIi§ebilir. Tedavide, antihistaminikler, Hı ve Hı antagonist kombinasyonları kullanılır. Kortizonun tedavide yeri yoktur. Suda ve soğuk havada yapılan aktivitelerden kaçınılması gerekir. Sekonder soğuk Mikeri Soğukta çökelen bir proteinin bulundUğu sistemik bir hastalıkla (kiryoglobulinemi) birlikte bulunur. Esas hastalık tedavi edildiğinde, anjioödem de geriler. Soğukla yapılan fiziksel testlerden kaçınılmalıdır, çünkü damar tıkanması ve dokuların kansız kalmatehlikesi vardır. Kolinerjik miket" Kolinerjik ürtiker en çok 10-30 yaşları arasında ortaya çıkar ve tüm ürtikerlerin %5'ini oluşturur, Klasik bulgusu, etrafı geniş kızarıklıklarla çevrili, 2-3 mm boyutlarında, noktasal kaşıntılı lezyonlardır. Bunlar birle§erek, diğer ürtiker tiplerinden ayırt edilemez bir göıiinüme de sahip olabilirler.

Egzersiz, sıcak duş, kat kat giyinmek. .. gibi vücut ısısını yükselten durumlar tipik tetikleyici faktörlerdir. Kolinerjik ürtikerde ateş ve terleme yoktur. Tanıda, anamnez çok önemlidir; pasif LSı provokasyon testi'nden de yararlanılabilir. Bu test, şüpheli ki§inin 40-42°C sıcaklığındaki bir banyoda vücut iç ısısı en azından O. JOC artana kadar oturtulmasıyla yapılır. 0.1 ml serum fizyolojik içinde 100 JLg meta kolinle yapılan deri testinin özgüllüğü yüksektir, fakat olguların %50'sinden daha azında pozitif bulunur. Kolinerjik ürtiker tanısında lokal ısı provakasyonunun değeri Yoktur. Bu test ile lokalize sıcak ürtikeri tanısı konabilir. Tedavide hidroksizin çok etkilidir. Akut bir atak soğuk duşlada önlenebilir. ısıya maruz kalan deride meydana gelen ürtikerdir; ağır olgularda sistemik semptomlar da gelişebilir. 50-55°C ısıtılmış bir silindirin 5 dakika süreyle ön kola temas ettirilmesiyle tipik lezyonlar ulu§ur. Antihistarninikler kısmen etkilidir. Güneş mikeri (solar ürtiker) Güneş ışınlarına maruz kalındıktan dakikalar sonra gelişir. Kaşıntıyı takiben kızarıklık ve daha sonra da ürtiker ortaya Çıkar. Işınlar, geniş vücut yüzeylerini etkilemişse nefes darlığı, hipotansiyon ve anaftaksi de meydana gelebilir. Kabarmalar ışınların geldiği yerlerde olmakla beraber uçlara doğru da yayılabilir. Güneş ürtikeri pasif olarak transfer edilebilir. Ayırıcı tanıda diğer fotosensitiviteye (ışığa duyarlılık) neden olan hastalıklar (porfiryalar!) düşünülmelidir. Tedavide güneşten sakınmak çok önemlidir. Antihistaminik İlaçlar kullanılır. Dolaşımda fotoalerjen saptanan hastalara plaz-naperezis yapılabilir. PUVA (psoralen ultraviole A) ile fototerapi yeteri kadar uygulanabilirse uzun süreli remisyonlar elde edilebilir. Gecikmiş basınç ürtikeri Deriye en azından 2 dakika süreyle basınç uygulandıktan 3-6 saat sonra gelişen ve 24-48 saat içinde geçen derin, lokalize, ağrılı §ji§liklerdir. Lezyonlar, ürtikerden çok anjio ödeme benzer. En çok kalça, el ve ayak tabanı ve omuzda sutyen askısının altındaki deride rastlanır. Ateş, eklem ağrısı, yorgunluk ve baş ağrısı olabilir. Bu hastalarda kronik idiopatik ürtikere sık rastlanır. 10 kg'lık bir ağırlığın 20 dakika süreyle uyluk ya da ön kol üzerine konmasıyla, 4-8 saat sonra gelişen ve 24 saat devam eden ürtikerial lezyonların saptanmasıyla tanı kesinleşir, Antihistaminiklerin bir yararı olmamasına karşın, oral kortizon son derecede etkilidir. Setirizin ve romatizma ilaçlarının da yararlı olabilecekleri bildirilmiştir. Vibratuar anjioödem Havlu ile kurulanmak, motosiklete binmek, çayır biçmek ... gibi vibrasyona (titreşim) yol açan eylemlerden dakikalar sonra gelişir, vibrasyonun süresi ve yoğunluğuna göre 24 saat devam edebilir. Bazı kişilerde baş ağrısı, yaygın kızarıklık gibi sistemik belirtiler de ortaya çıkabilir. Tanıda, laboratuvar vorteksinin S dakika süreyle ön kola uy gulanmasını takiben kol çevresinde meydana gelen genişlemeden yararlanılır. Anjio ödem Anjio ödem, nadiren tek başına bulunur; çoğu zaman ürtikerle birliktedir. Herediter anjioödem Herediter anjioödem, klinik olarak yüz, gırtlak, mide-bağırsak sistemi ile kol ve bacaklarda, tekrarlayan, ağrısız, çukurluk bırakmayan ödem ile karakterizedir. Ataklar emosyonel stresler ve küçük travmalarla (diş çekimi!) ortaya çıkar ve 1-4 gün sürer. Yüz ile kol ve bacaklardaki ödem kendiliğinden geriler, fakat gırtlaktaki ödem tedavisiz kalırsa ilerler ve ölüme neden olur. Karın tutulumu, bulantı, kusma, ishal ve kramplarla akut batına benzeyen bir tabloya yol açar. Tedavi: Epinefrin, antihistaminikler ve kortizonun etkisi fazla değildir. Taze dondurulmuş plazma akut ataklar için uygundur, ama atağın uzamasına da neden olabilir. Gırtlak ödemi gelişen olgularda trakeal intübasyon (ana nefes borusuna tüp konması) veya trakeostomi (ana nefes borusuna dışarıdan bir delik açılması) gerekebilir. Edinsel anji oödem Edinsel anjio ödem, lenfomalarla ya da sistemik lupus erite matozusla (bağ dokusu hastalığı) birlikte bulunur. Ürtiker/anjioödeme yol açabilecek pek çok neden vardır. Aşağıdaki bölümde bunların önemlileri hakkında bilgiler verilecektir. Besin allerjisi Akut ürtikere neden olabilen besinlerin başlıcaları inek sütü,yumurta, balık, deniz kabukluları, fıstık ve çilektir. Çe§itli araştırmalara göre, çocukluk çağındaki ürtikerlerin%l5-62'sinin besin allerjisine bağlı olabileceği saptanmıştır. Kronik ürtikerde böyle bir faktörün belirlenme ihtimali çok azdır. Allerjik reaksiyonlar besinin yenmesiyle oluşabileceği gibi, deri veya mukozalara temas ile de ortaya çıkabilir. Besinlere bağlı kontakt ürtiker sendromu, sağlam deriden emilen besin antijenlerinin IgE ile birleşmesiyle gelişir. Bu duruma daha çok, süt, yumurta, fıstık allerjisi olan atopik dermatitli küçük çocuklarda rastlanır. Şüphe edilen besin maddesi ekstreleri ile prick test yapılabileceği gibi, besinin yenildiği formda deriye temas ettirilmesiyle de tanı doğrulanabilir.

Havadaki balık allerjenlerinin solunmasıyla, astım krizi olma dan akut ürtiker ve anjioödem gelişebileceği de bildirilmiştir. Bu tablo, evde balık kızartılırken ya da buğulama yapılırken oluşanduman ve buhara maruz kalındığında meydana gelmektedir. Ürtiker oluşumuna neden olabilen besin katkı maddelerinin başlıcaları tartrazin, azo ve non-azo boyalan, doğal salisilatlar, benzoi~ asit deriveleri ve metabisülfitlerdir. Doğalolarak besinlerde bulunabilen histamin ya da besinlerin bozulmasıyla histadinden oluşan histamin de ürtikere neden olabilir. İlaçlar İlaca bağlı reaksiyonların en sık görüleni deri belirtileridir. Herhangi bir ilaç, oral ya da parenteral (iğne şeklinde) yoldan ürtikere neden olabilir. Bu ilaçların başında penisilin gelir. Atopi Ürtiker, bazen, aeroallerjenlerin inhalasyonu ile de gelişebilir, fakat bu daima üst ve/veya alt solunum yolları semptomları ile beraberdir. Hayvan tüyleri ya da tükrüğünün direkt temasla deriden emilmesi ile de ürtiker gelişebilir. Bahar mevsiminde ürtiker gelişen hastalarda polen allerjisinin hesaba katılması gerekir. Lateks Son yıllarda giderek daha iyi tanınan allerjenlerden biri de latekstir. Kontakt ürtiker veya anjioödem, balon, seloteyp, lastik içeren oyuncaklarla temasla ya da arıaflaksi tablosunun bir semptomu olarak ortaya çıkabilir. Latekse duyarlı bazı hastalarda çapraz-re aktivite nedeniyle kivi gibi bazı egzotik meyvelerin yenmesiyle de akut ürtiker meydana gelebilir. İnfeksiyonlar Bazı parazit, virüs veya bakteri infeksiyonları akut ürtikere yol açabilir, fakat kronik ürtikerin infeksiyonlarla ilişkisi çok daha azdır.

ATOPİK DERMATİT (EGZEMA)

Atopik dermatit, kendisinde ya da ailesinde atopi hikayesi olan kişilerde, ilk belirtileri yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan, kronik ve tekrarlayıcı inflamatuar (yangısal) bir deri hastalığıdır. Kesin nedeni bilinmemekle beraber, birden çok faktörün etkisi vardır ve genetik olarak yatkınlığı olan kişilerde görülür. Egzema, farklı anlamlarda kullanılan ve bu nedenle de karışıklıklara yol açan bir terimdir. Genel olarak, tek başına egzema denilince atopik dermatit anlaşılır (Bu kitapta da, egzema terimi atopik dermatit ile eşanlamda kullanılmıştır). Bazı doktorlar egzemayı, dermatit anlamında ve tanımlayıcı bir sıfatla beraber kullanırlar: Kontakt dermatit = kontakt egzema veya staz dermatiti = staz egzeması ... gibi.. Egzema hakkında istatistiksel veriler • Atopik dermatitin insidansı hakkındaki bilgilerimiz kesin değildir. Çeşitli araştırmalarda, çocukların %3-10 kadarında atopik dermatit görülebileceği saptanmıştır. • Atopik dermatite, gelişmiş ülkelerde ve köylere göre şehirlerde daha çok rastlanır. • Belirtiler hastaların %60 kadarında yaşamın ilk yılında, kalanında ise 1-5 yaşlar arasında ortaya çıkmış olur. Atopik dermatitin erişkin dönemde başlaması olağan değildir; bu hastalarda diğer ihtimaller gözden geçirilmelidir. • Atopik dermatitli çocukların en azından yarısında, yaşamın sonraki yıllarında alerjik rinit ya da astım ortaya çıkar. • Atopik dermatitli çocukların %50 kadarının ailesinde solunum yolları allerjisi hikayesi saptanır. • Annenin atopik olması, babaya göre daha büyük bir risk faktörüdür. Tablo 3: Atopik dermatit tanı kriterleri Temel kriterler • Kaşıntı • Bebek ve çocuklarda yüzde, dirsek ve dizlerde, erişkinlerde dirsek ve diz içlerinde tutulum • Kronik olarak tekrarlama • Kişisel veya ailesel atopi hikayesi (astım, alerjik rinit, atopik dermatit) Yardımcı kriterler • Avuç içlerinde aşın çizgilenme • Deri prick test pozitifliği • Serum 1 g E düzeyi yüksekliği • Erken başlangıç yaşı • Deri infeksiyonlarına eğilim • Meme başı egzema • Katarakt • Yüne tahammülsüzlük • Besinlere tahammülsüzlük • Ruhsal veya çevresel değişiklilerle belirtilerin kötüleşmesi • Terlemeyle kaşıntının artması Belirtiler

Atopik dermatitin ilk belirti ve bulguları genellikle çocukluk çağında ortaya çıkar, fakat alevlenmeler hastanın ya§amı boyunca herhangi bir yaşta olabilir. Hastalığın temel özelliği, tüm gün boyu süren ve akşam ve geceleri şiddetleneri bir kaşıntıdır. Atopik dermatitli olguların %90'ından fazlasında deri lezyonlarından stafilokok isimli bakteriler izole edilebilir; bu oran normal insanlarda %5 civarındadır. Bakterilerin burada bulunmalarının hastalığın alevlenmelerindeki rolü tam kanıtlanamamıştır, Yaş çok önemli • Bebeklik çağı atopik dermatiti: Belirtiler genellikle ilk aylar da başlar. Lezyonlar, bebek bezinin sarıldığı bölge dışında her yerde görülebilir. En çok tutulan yerler yüz (yanaklar), saçlı deri, gövde ile diz ve dirseklerdir; ağız çevresi ve burun ucu çoğu zaman normaldir. • Büyük çocuklardaki atopik dermatit: Lezyonlar diz ve dirsek içlerinde, ensede ve ayak bileklerinde daha belirgindir. • Erişkinlerdeki atopik dermatit: Diz ve dirsek içleri ile beraber baş, el ve ayaklar da tutulmuştur. Tam Atopik dermatitin klinik, laboratuvar ve histolojik bulguları özgül olmadığı için, tanı klinik özelliklere göre konur (Tablo 3). Tedavi Atopik dermatit tedavisi, deri lezyonlarının şekline, yaygınlığına ve hastanın yaşına göre düzenlenmelidir. Bebekler, çevresel irritanlardan uzak tutulmalı ve lezyonları tırnakları ile kaşımaları önlenmelidir. Tetikleyici faktörlerden uzak kalınması Atopik dermatitli çocukların %30-50 kadarında besin alerjisi vardır. Bu besinlerin en önemlileri süt, yumurta, yer fıstığı, soya, buğday ve balıktır. Bunların erken tanınması ve diyetten çıkarılması belirtilerin gerilemesinde çok önemlidir. Erişkinlerdeki tetikleyici faktörler ise, besinlerden ziyade aeroallerjenler (ev tozları) ve deriyi tahriş eden yün, tüy, parfüm, sabun, deterjan ... gibi maddelerdir. Atopik dermatitli hastalar, düşük nemli ortamlar ve ani ısı değişikliklerinden de kaçınmalıdırlar. Derinin yağlanması Derinin kurumaması için, yazın her gün, kışın ise gün aşırı banyo yapılmalı, deriyi kurutabileceği ve kaşıntıyı artırabileceği için, çok sıcak su ve sabundan kaçınılmalıdır. Banyoda kalma süresi 10-15 dakikayı geçmemelidir. Bebek şampuanları kullanılabilir, fakat saçlı deride lezyonu olan hastalar için çinko, selenyum, katran içeren şampuanlar uygun değildir. Deri, banyodan sonra yağlanmalıdır. Antihistaminikler Kaşıntının azaltılmasında sistemik antihistaminiklerden yararlanılabilir, fakat deriyi duyarlalaştırabilecekleri için antihistaminik içeren pomatlar önerilmemektedir. Kortizonlu pomatlar Atopik dermatit tedavisinde, inflamasyonun ve kaşıntının azaltılmasında en önemli ilaç kortizonlu pomatlardır. Hastalığın derecesine göre, hafif, orta kuvvette veya daha güçlü olan pomatlar kullanılır. Bunların, losyon, krem, jel ... şeklindeki preparatları da vardır.

Uzun süreli kullanımda derinin incelmesi, damar genişlemesi ve çizgiler oluşması gibi lokal komplikasyonlar görülebilir. Sistemik yan etkiler, kortizonun kuvveti, uygulama süresi ve uygulam alanının genişliği ile ilgilidir; kilolarına göre vücut yüzeyleri daha geniş olan bebekler ve küçük çocuklar yan etkilere daha duyarlıdır. Kortizon hapları Şiddetli ve kronik atopik dermatitli olgularda, kısa süreli (1 haftalık!) kortizon tedavisinden çok iyi sonuç alınır. Bu tedavi, kortizon kesildikten sonra lezyonların alevlenmemesi için yoğun lokal tedavi ile beraber yürütülmelidir. Antibiyotikler Atopik dermatitli hastalardaki lezyonlarda stafilokok bakterileri üreyebilir. Bunların miktarının fazla olması, deri belirtilerini şiddetlendiren bir faktör olarak kabul edilir. Klorheksidin gibi temizleyiciler, topikal kortikosteroitler ve UVB tedavilerinin bakteri sayısını azalttığı saptanmıştır. İnfeksiyon varlığında eritromisin, dikloksasilin ve sefaleksin hastaların çoğunda etkili olan antibiyotiklerdir. Direnç gelişimine neden olabileceği için uzun süreli antibiyotik tedaviden kaçınılmalıdır. Mupirosin isimli geniş spektrumlu topikal antibiyotiğin stafi lokok bakterilerinin lezyonlarda bulunmalarını ve lezyonların ağırlığını azalttığı belirlenmiştir. Fototerapi Ultraviyole (UV) ışın tedavisi orta derecede etkili bir tedavi yöntemidir. UVB ile kaşıntı ve kortizonlu pomat ihtiyacı azaltılabilir, fakat Jezyonlar tamamen silinmez. Psoralen artı UVA (PUVA) tedavisi ile çok iyi sonuçlar alınabilmekle beraber, yan etkileri (bulantı, kaşıntı, derinin esmerleşmesi, derinin erken ya§la~ması ve deri kanseri) oldukça fazladır. Siklosporin Ağır dermatitli olguların çoğunda, 6 hafta süreyle uygulanan siklosporin tedavisi ile belirgin düzelmeler elde edilmiştir. Tedavinin kesilmesi bazı hastalarda nükslere neden olabilmektedir. Siklosporin tedavisi bağışıklık eksikliği, böbrek yetersizliği ve uyum problemleri olan hastalara, eritromisin veya antifungal ilaç alanlara uygulanmamalıdır. Hastalar stafilokok veya herpes simpleks virüs infeksiyonu gelişimi, böbrek fonksiyonları ve kan basıncı açısından yakından izlenmelidir. Diğer tedavi yöntemleri Yakın gelecekte uygulanmaları mümkün olabilecek tedavi yöntemleri arasında interferon gama, timopentin, takrolimus gibi immunsüpresif ilaçlar, antijen-antikor kompleksieriyle immunoterapi, kromoglikat, Çin bitki tedavileri, hipnoterapi ... sayılabilir. Annelere Öğütler! ... Egzemada kaşıntıları ve hastalığın yayılmasını önlemek için yapılması gerekenler: • Tırnaklar temiz tutulmalı ve uzatılmamalıdır. • Çocuğun aşırı terlemesi önlenmelidir. • Çok sıkı ve sıcak tutan giysiler yerine pamuklu, uzun kollu ve balolar tercih edilmelidir. • Yünlü ve deriyi tahriş edebilen sert giysiler de kullanılmamalıdır. • Isıdaki aşırı değişmelerine karşı önlemler alınmalıdır. • Sert sabun, deterjan ve kimyasal maddelerle temastan kaçınmalıdır. • Kuru tip egzeması olanlara haftada en çok 2-3 kere banyo yaptırılmalıdır. Bunun için ılık su banyoları tercih edilmelidir. • Banyodan sonra kaşıntı ve derinin kurumasını önlemek için losyon kullanılmalıdır.

ALLERJİK KONTAKT DERMATİT (AKD)

Alerjik kontakt dermatit (AKD), deriye temas eden bir maddeye karşı aşırı duyarlılık gelişimi ile oluşur. Bazen bir kerelik temas yeterli olabilirken, bazen de o maddeyle yıllarca süren temas hikayesi vardır. Alerjik kontakt dermatitin genel popülasyondaki görülme sıklığı % 1 kadardır. AKD'e neden olan maddeler organik veya non-organik, sıvı, katı ya da gaz halinde olabilirler. Duyarlılık gelişimi için 10-14 günlük bir süre gerekir. Duyarlık gelişmiş olan kişilerde, alerjenle temastan 48-72 saat sonra dermatit bulguları ortaya çıkar. AKD'e neden olan maddelerin sayısı giderek artmaktadır. Bunların başlıcalar şunlardır: • Kozmetikler: Saç boyaları, deodorantlar, parfümler, el ve yüz kremleri, banyo ve tıraş malzemeleri, vücut losyonları • İlaçlar: Neomisin, etilendiamin, fenilendiamin, tiuram, formalin, formaldehit, lokal anestezikler, civa bileşikleri, la udin ve paraklorometaksilenol gibi topikal maddeler, diklo rofen ve paraben gibi koruyucular • Metal ve kimyasal maddeler: Formaldehit, solventler, nikel, krom, bakır, çimento, yağlar, boyalar, kauçuk • Bitkiler: Krizantem, primula, zehirli sarmaşık Belirtiler, antijenin deriye temas ettiği yerler ile sınırlıdır; kaşıntı ve yanma hastaların başlıca yakınmalarıdır. AKD'nin başlangıcı, seyri ve şiddeti birçok faktöre göre değişir: • Kişinin duyarlılık derecesi • Alerjenle temas süresi, sıklığı • Temas edilen maddenin konsantrasyonu • Deride önceden bulunan ödem, iltihap, yanık, egzema, varis ülseri veya başka deri hastalıklarının bulunması • Terleme • Derinin alkali özellikte olması • Basınç ve sürtünme bölgeleri • Vücuttaki hassas bölgeler (gözkapakları, kulak memesi, genital bölge ... ) • Derinin kuruluğu • Giyim tarzı Ayrıntılı bir anamnezle beraber deri lezyonlarının görünümü ve dağılımı tanı için yeterlidir. Tedavide, AKD'e neden olan maddeyle temasın kesin olarak önlenmesi gerekir. Akut sızıntılı dönemde kurutma amacıyla sulu pansumanlar (Burow solüsyonu) ve kortizonlu pomatlar kullanılır. Kalarnin gibi yumuşatıcı losyonlar hafif olgularda etkili olabilir, fakat' ağır olgularda sistemik kortizon tedavisi gerekir.

İRRİTAN KONTAKT DERMATİT (İKD)

İrritan kontakt dermatit (İKD), derinin fiziksel, kimyasal ya da mekanik irritasyonu ile ortaya çıkan bir sendromdur. İKD, kuvvetliirritan maddelerle (kuvvetli asit ve alkaliler, beyazlatıcılar) ilk temastan sonra görülebildiği gibi, orta derecede kuvvetli irritanlar la (sabun, deterjan, yağ asitleri) çok sayıda temastan sonra da ortaya çıkabilir. İKD'nin oluşumunda çeşitli faktörlerin rolü vardır: • İrritan maddenin cinsi ve konsantrasyonu • Deriye temas etme süresi ve şekli • Çevresel faktörler • Anatomik bölgeler • Yaş • Irk • Meslek • Tropikal ilaç kullanımı • Zeminde başka bir deri hastalığının bulunması Tutulan bölgede, sadece kızarıklıkla seyreden hafif derecede tahrişten, küçük kabarcıklar ve sızıntılara kadar değişen bulgular saptanabilir. İyileşme süresi, tahrişin şiddetine göre 3-4 gün ile 2-3 hafta arasındadır. İKD, özellikle de ev ve temizlik işlerinde çalışanlarda, inşaatçılarda, lastik-plastik ve cam sanayi çalışanlarında kuaförlerde, bahçıvan ve boyacılarda, el ve bacaklarda görülür. Hastaların esas şikayeti kaşıntıdır, erozyon ve çatlak olan hastalarda ağrı da önemli bir yakınmadır. İKD'e en çok neden olan irritanlar şunlardır: • Kimyasal irritanlar: Kuvvetli asitler (hidroklorik, sülfürik, nitrik, oksalik), alkaliler (sodyum, potasyum, amonyum ve kalsiyum bileşikleri) • Fiziksel irritanlar: VV radyasyon, X ışınları, lazer ışınları, termal hasar yapan maddeler... Tedavi: Dermatitin hafif olduğu durumlarda tahriş yapan maddeden uzaklaşmak yeterli olabilir. Böyle maddeler ile temastan hemen sonra o bölge bol su vey (hafif nötralizan bir solüsyonla yıkanmalı ve sık sık ıslak kompres uygulanmalıdır. Belirtilerin şiddetli olduğu durumlarda, sulu pansuman ve kortizonlu pomatlar, özel durumlarda ise sistemik kortizon tedavisinden yararlanılır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp