Carl Rogers

Tıpkı Freud gibi Carl Rogers da (1902-1987) kuramını klinikteki hastalan ya da danışanlanyla yaptığı çalışmalarla geliştirdi (Rogers, 1951,1959, 1963, 1970). Rogers, kişilerin büyüme, olgunlaşma ve olumlu değişim yönünde gösterdikleri içsel eğilimden etkilendi ve insan organizmasını güdüleyen temel gücün gerçekleme eğilimi olduğuna inandı. Bu eğilim, organizmanın bütün kapasitelerini yerine getirme ya da gerçekleştirme yönünde bir eğilimdir.

Büyüyen bir organizma, kalıtsallığının sınırlan içinde kendi potansiyelini yerine getirmeye çalışır. Bir kişi hangi eylemlerin gelişmeye yol açtığını, hangilerinin gerileti- ci olduğunu her zaman açık biçimde algı- layamayabilir. Ancak izlenmesi gereken çizgi bir kez anlaşıldığında, kişi gerilemekten çok gelişmeyi seçer. Rogers başka gereksinimler olduğunu, bunlardan bazılannın biyolojik olduğunu reddetmedi, ancak bunlan organizmanın kendisini geliştirme güdülenmesine bağımlı olarak gördü.Rogers’ın gerçeklemenin üstünlüğüne olan inancı, onun yönlendirici olmayan ya da danışan merkezli terapisinin temellerini oluşturur.

Bu psikoterapi yöntemi, her bireyin değişim güdülenmesi ve yeteneği bulunduğu ve kişinin böyle bir değişimin gerçekleşmesini sağlayacak yön üzerinde karar verebilecekolanın kişinin kendisi olduğunu varsayar. Terapistin rolü, kişi kendi problemlerini keşfeder ve çözümlerken bir ses yükselticisi gibi hareket etmektir. Bu yaklaşım, psikanalitik terapiden ayrılır. Psikanalitik terapi sırasında terapist, problemi saptamak için kişinin geçmişini çözümler ve çare niteliğinde bir eylem çizgisi tasarlar

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp