Bursa İftar

Bursa İftar: Yüzyıllardır farklı tatlarla yaşanıla-gelen ve Türk-İslam kültürünün en renkli halkalarından biri olan Ramazan akşamları, bütün Türkiye’de olduğu gibi özellikle Bursa’da farklı bir ruh hali ile kutlanmaktadır.

Emir Sultan, Üftade, Aziz Mahmut Hüdayi, Molla Gürani, Süleyman Çelebi, Somuncu Baba, Bursevi, Seyyid Usul gibi evliya ve din alimlerine kucak açan Bursa’da Ramazan ayını geçirmek gerçekten de ayrı bir ruh zenginliği katmaktadır.

Bursa’nın bu manevi zenginliği çerçevesinde,Büyükşehir Belediyesi tarafından kent merkezinde ve ilçelerde düzenlenen çeşitli kültürsanat etkinlikleriyle halkın huzur ve neşe dolu bir ay geçirmesi sağlanmakta; Karagöz, Gölge Oyunu, Meddah, Sema, Mevlevi ayini gibi geleneksel kültür zenginliğimizden örnekler unulmaktadır.

Gerçekten de 1326 yılından bu yana Bursa’da geleneksel folklorumuzun vazgeçilmezleri arasında yerini alan “Temaşa-i Ramazan” coşku ve huzurla kutlana gelmektedir. Çünkü “Ramazan”, Mustafa Kara hocamızın da ifadesiyle on iki ayın sultanıdır ve bu ayın ayrı bir saltanatı vardır:“İbadetlerimiz, ömrümüzün dilimleriyle ilişkilidir.

Her gün, zekât verebiliriz. Her gün, namaz,her hafta cuma ibadetimiz vardır. Yılda bir ay oruç tutarız, hayat boyu bir defa hacca gideriz. Hepsinin kendine göre bir tesir alanı,kendine göre bir manevî meydanı vardır.On iki ayın sultanı olarak isimlendirilen Ramazan ayının gerçekten ayrı bir saltanatı vardır.Her seferinde coşkulu “hoş geldin”lerle karşılanan, hüzünlü “elveda”larla uğurlanan Ramazan ayı, dini hayatımıza unutulmaz izler bırakan bir mevsimdir.

Herkesin çocukluk hatıralarının bir bölümü, bu “şehrayin” ile ilgilidir.Bunun da merkez mekânı doğup büyüdüğümüz köyün, mahallenin, beldenin, şehrin camisidir,mescididir, dergâhıdır.Yaklaşık yedi asırdan beri Ramazan ayıyla iç içe olan Bursa da bu şehirlerden biridir. Ramazan’da yaşanan dinî vecd ve coşkunun merkez mekânı ise 1399 yılında Hacı Bayram Velî’nin mürşîdi Somuncu Baba’nın hutbesiyle hizmete giren Ulu Cami’dir.

Aslında ülkemizde pek çok Ulucami vardır.Ama bu kelime bize öncelikle Bursa Ulu Cami’yi hatırlatır. Yedi asırdan beri milyonlarca insan bu mukaddes çatı altında mümin olmanın huzurunu duymuş, Müslim olmanın zevkini yaşamıştır. Şüphesiz camilerin hepsi “Beytullah”ın şubesidir ve mukaddestir. Ancak bazı camilerin heybet ve mehabeti daha derin ve daha kavrayıcıdır.Dün olduğu gibi bugün de Ramazan’da dinî hayatın nabzı bu mekânda atar. Bunun sebepleri çok ise de bir-iki tanesine işaret etmekle yetinilecektir.

Yirmi kubbe ve muhteşem minareleriyle semaya açılan cami-i kebir, görme ve işitme duyularımıza hitap etmekle gönlümüzü doyurmaktadır. Fiziki ihtişamına paralel olarak hat sanatımızın şahane eserlerini ihtiva etmesi, gözlerin bayram etmesine zemin teşkil etmektedir. Güzel sesli insanların Kur’an-ıKerim ve dua okumaları, bu lâhûtî atmosferi zenginleştirmekte, eşsiz şadırvanından dökülen su şırıltısıyla birlikte ilâhî bir koroya dönüşmektedir.Artık Yunus’un ilahisi okunabilir.

Şol cennetin ırmakları
Akar Allah deyû deyû
Çıkmış İslâm bülbülleri
Öter Allah deyû deyû

Böyle bir derûnî hali yaşadıktan sonra bu camide,müezzinlik, imamlık ve vaizlik yapmış olan Üftade Hazretlerinin duygularına katılırsınız:
Ya câmia’l-kebir ve yâ mecmaa’l-kibar
Tûbâ limen yezûruke Ş’l-leyli ve’n-nehar
Caminin batı kapısına yakın direklerden birine
levha olarak asılı olan bu beytin anlamı şudur:
“Ey ulucami ve ey mübarek mekân…
Seni gece gündüz ziyaret edenlere ne mutlu!...

Ramazan ayında, özellikle ikindiden sonra daha uhrevîleşen camide, iftar sükûnetini haber veren hareketlenmelerle beraber kandillere yönelik hizmetler de başlar. Mahyalar ise daha önce hazırlanmıştır. Titreşimleriyle herkesi ezan gibi ulu mabede davet etmektedir. Bir diğer ifade ile mahya, işitme engellilere, ezan ise görme engellilere mesaj sunmaktadır.Osmanlı devletinin ilk başkenti olan bu şehrin en muhteşem yapısı olan Ulucami, tıpkı devlet gibi yetmiş iki millete hizmet veren bir yerdir.Onun Ramazan atmosferinden sadece Bursalılar değil değişik sebeplerle bu şehirde bulunan farklı ırk ve coğrafyalara mensup misafirleri de nasibini almıştır. Onun şadırvanında,Kuzey Afrikalı ile Güney Hindistan’dan gelen tüccarı abdest alırken görebileceğiniz gibi Buharalı ve Bosnalı dervişi sohbet ederken de bulabilirsiniz.

Özellikle Ramazan aylarında Ulucami pek çok faaliyete kucak açmakta, adeta yirmi dört saat hizmet vermektedir. Vaaz dinlemek isteyen,Kur’an dinlemek isteyen, kendine uygun bir halka bulabilmektedir.İtikâa girenler kendi kozasını örerken dinî ilimleri tahsil etmek isteyenler de bir rahlenin etrafında bir araya gelebilmektedir.Günlük mukabelesini dinledikten sonra evinin yolunu tutanlar olduğu gibi şadırvan suyu ile iftarını açtıktan sonra namaz ve niyaza devam edenler de vardır. Teravihler ise mevsimin en renkli alanıdır. Bu haliyle ulu mabet bir “Halk Üniversitesi”dir.şüphesiz dünkü Bursa’nın Ramazan’ını derinden anlayabilmemiz ve ibadetlerin zevkine varabilmemiz için ziyaret etmemiz gereken mekânlardan biri de dergâhlardır. Özellikle mûsîkiyle aşina olan şeyh efendilerin yönetiminde olan dergâhlarda farklı bir atmosfer oluşmakta,güzel söze güzel ses eşlik etmekte ve dostluklar pekişmektedir. Ulu Cami’nin kürsüsünde Ramazan’larda vaaz eden İsmail Hakkı Bursevî, bu mübarek ayın gelişini sevinçle karşılamaktadır:

Geldi ol şehr-i safa mâh-ı vefâ

Hamdülillâh çeşm-i cân buldu cila

Mağfiret-cû ol Huda’dan Hakkıyâ

Geldi mâh-ı rahmet-i Hakk Ramazan

Kıl teravihi Safalar bulagör

İt tesâbihi vefalar bulagör

Zikr u taat nûru ile dalgör

Hamdülillâh geldi mâh-ı Ramazan

Aynı kürsiden cemâate hitap eden bir başka sûfi şâir de Niyâzî-i Mısrî’dir. O da bu güzel zamanların bitişine üzülmektedir:

Yine firkat nârına yandı cihan

Hasreta gitti mübarek Ramazan

Nur ile bulmuştu âlem yeni can

Firkata gitti mübarek Ramazan

Cem olub Hakk’a münacat edelim.

Nur-ı Kur’an ile doğru gidelim

Bilmedik kadrin Niyâzî nidelim

Ey diriga gitti şehr-i Ramazan”

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp