Beynin Bir Yarısının Baskın Olması

Beynin Bir Yarısının Baskın Olması :

Simetri ve asimetri. İnsan, iki yanı simetrik bir yaratıktır. Her hayvan böyle değildir (salyangozları, denizyıldızları ve hücreli hayvanlar olan protozonları düşünün); ama, simetri omurgalıların yapısında bir kuralı oluşturmaktadır. Ancak her kural gibi bu kural da birçok kereler bozulmuştur. İnsanda çift olan .organlar bile birbirlerine benzemezler.

Sözgelişi, böbrekler (sağdaki daha altta ve biraz daha arkadadır); erbezleri (soldaki daha alttadır); akciğerler (sağdaki soldakinden daha ağırdır) böyledir. Tek olan ve bedendeki simetriyle çelişkiye düşmeden merkezde yerleştirilmiş organlarımız vardır (burun, penis ve vagina gibi). Oysa, böyle tek olan organlarımızdan bazıları, örneğin kalp, mide, dalak, pankreas, karaciğer ve bağırsaklar bedenin iki yarısına eşit olarak yerleştirilmemişlerdir. Bunların hiçbiri bedenin merkezinde yer almaz.

Ve pek seyrek olarak diğer organların hepsi yerlerinde bulunurlarken tek başına kalp yer değiştirmiş olarak sağ tarafta bulunur. Bu duruma dekstrokardla denilir. Bu durumdan daha da seyrek olarak (10.000'de 1 dolayında), bedenin normal durumunun aynadaki yansıması gibi, bu organların tümünün yeri ters tarafta olur ki bu duruma da situs inversus totalis denilmektedir. (Brezilya'da hastasını muayene eden bir doktorun elindeki stetoskopunu kayıtsızca hastanın sol göğsü üzerine koyuşunu gördüğüm günü anımsıyorum. Doktor aygıtını şuraya buraya doğru hareket ettirdikçe kaşı çatılıyordu. Sonunda aygıtın diskini hastanın sağ göğsü üzerine koyunca gülümsemişti. Bu onun karşılaştığı ilk Inversus durumu idi). Yetişkin insanlarda situs inversus durumu dekstrokardia durumundan daha çok görülmektedir. Çünkü, yalnızca kalbi ters yanda olanların ölüm oranı organları tümüyle yer değiştirmiş olanlarınkine göre daha yüksektir.

Beyin, bedendeki durumuna uygun olarak kuralları bozar ve genellemelere karşı çıkar. Anatomik yönden iki yanlı simetrik bir organ olup çoğu organdan daha çok simetriktir. Oysa, işlevsel yönden beynin iki rüne baskın olan bir yanı bulunur (böyle olmasına karşın bu yan beynin bir yarısını yitirebilir ve gene de makul bir şekilde yaşamını sürdürebilir. Ancak burada sağlam kalan yarının küçük bir parçasını daha yitirirse o insan aptalolur, konuşmadan kesilir ya da ölür. Beynin öbürüne baskın olan bir yanı bulunur (böyle olmasına karşın bu yan beynin tümüne egemen değildir). Ancak, ikinci (baskın olmayan) yanı da hiçbir zaman geride kalan, silik ve de boyun eğen yan olarak adlandırılmaz. Oysa beynin bu yanı (özellikle beyin araştırmalarının ilk başladı-ğı yıllarda) itaat eden, hizmet eden, ikinci derecede önemli olan ya da baskın olmayan yan olarak nitelendirilmiştir. Temelde beyin üst düzeyde bir iletişim merkezidir. Uyartıları bir sinir hücresinden öbürüne büyük kolaylıkla geçirtir. Ancak beynin simetrik biçimde oluşu, önbeynin iki önbeyin olarak birbirinden ayrı büyüyüp gelişmiş oluşu,bu iki ceviz yarısı gibi parçanın kendi içlerinde daha kolay; birbirleriyle göreceli olarak daha güç iletişim yaptıkları anlamına gelir. Bu durum hem bir avantaj hem de bir dezavantaj ı oluşturur. Durumu pek fazla ciddiye almadan konuşursak buradaki dezavantaj, bir yanın öbür yanın etkinliklerinden daha gecikerek haberli oluşudur. Avantajı ise, başka bir imajı kullanarak söylersek, beyinde üstünlük için çatışan iki bölümün bulunmayışıdır. Konuşmanın sağlanması gibi özel ve çok önemli olan işlev, beynin öbür yanını işe karıştırmadan bir yanında korunur. Okumada yapılan hataların ise, beynin iki yarısının bu işlev için savaşımından kaynaklandığı söylenir.

Beynin düzenli yapısıyla birlikte düzensiz işlevlerinin bulunması (bu durum kitabımızdaki konularla yakından ilgilidir), önce bedenimizde bulunan diğer eşitsizliklerle birlikte incelenmelidir. Beynin iki yarısı büyük ölçüde birbirlerine benzer (oysa, yakından incelendiğinde benzerliğin azaldığı dikkati çeker). Ama, bedenin diğer bölümleri daha ilk bakışta birbirlerinden farklı olarak görülür. Örneğin, pazı kemiği sağ yanda sol yandakine oranla (yüzde 1 oranında) daha büyüktür. Ve bu asimetri (simetrik olmama durumu) doğumdan önce oluşur ve farklılığın kültürel bir gelişmenin sonucu meydana gelmediği kanıtlanır. Önkol kemiği, kürek kemiği, leğen kemiği, alın ve yan kafa kemiği, arka yırtık deliği, bebeğin deri duyarlılığı, erbezleri 'Ve yumurtalıklar (ister yetişkinde ister fetüste olsunlar), fetüsün duruşu, parmakizleri ve tabandaki çizgilerin sayısı hep sağ yana eğilim gösterirler. Yani, sağ yanda daha büyük, sayıca daha çok olur ya da fetüsün duruşunda olduğu gibi sağa yanda yerleşmiş bulunurlar. Alındaki saç dönüşü çoğu kez sağ yanda ve saatin dönüşü yönünde olur. (Bu konuda ilerde elleri kullanma başlığı altında bilgi verilecektir).

Bedende sağ yanı yeğleme benzersiz bir liste oluşturur. Ancak bedenin sol yanını yeğleyen yönlerimiz de bulunmaktadır. Sol avuçta çizgi sayısı daha çoktur (ve bu durumuyla ayak tabanı ve parmaklardan ayrı-lır); sol kalça kemiği daha büyüktür (bu yüzden aynı yandaki kol kemiğinden farklıdır); sol elmacık kemiği (alın kemikleri ve yan kafa kemiklerinin tersine olmak üzere) daha büyüktür; iskeletin gelişmesi sol yanda daha hızlı ve terimizde sodyum oranı gene sol yanda daha yüksektir. Bu genel farklılıkların nedenlerini düşünebilmek güçtür. (Ve kuşkusuz insan, iki yanı arasındaki farklılıkları bulup çıkarmayı istedik çe daha pek çok benzemez noktamız bulunacaktır).

Bu anatomik ve fizyolojik asimetri durumlarıyla bağlantılı olarak hastalık ve kusurlu oluşumlar da bulunmaktadır. Böyle tuhaf sıralamayı yeniden yaparak sağ yanla ilişkili en çok bilinen örnekleri şöylece sayabiliriz: Yumruayak, doğuştan kasık fıtığı, yumurtalık tümörü, Mallet parmağı, trigeminal nevralji, akciğer tüberkulozu ve akciğer kanseri. Sol yanımıza özgü en çok rastlanan ve doğuştan olan anormallikler ise: Polidaktili (beş parmaktan çok parmaklı olma), politeli (meme ucu sayısının normalden çok olması), varlkesel (spermatik kordon toplardamarının varisli olmasından meydana gelen şişkinlikler bunlar sağ yanda da ama pek seyrek oluşurlar), kalça çıkıkları (bu da, kız çocuklarda altı kez fazla görüleİı bir anormalliktir), bir bacağın yokluğu ve tavşandudağı durumlarıdır. Yetişkinleri sol yanda etkileyen durumlar da göğüs karsinoması (habis tümör kütlesi), topuk burkulması, görme siniri iltihabı, böbrek atardamarı tıkanması ve elin iltihapsız kronik dejeneratif artirididir.

Özetle, iki yanlı simetrik beden için oldukça çok asimetri durumu bulunmaktadır. Bunlardan en büyük örnek bağırsaklardadır. Çift olmalarına karşın akciğer ve erbezlerindeki farklılık belirgindir ve beynin iki yarısı arasındaki farklılık güçlükle ayırt edilebilecek düzeydedir. Bu farklılıklar nedendir diye sormak ortaya pek azı yanıtlanabilecek sorular atmak demek olur. Bu yanıtlar ise, çoğu kez öbürlerinin sonuçlarıdır. Söz gelişi, sağ eli kullanmak pek çok özellikle bağıntılıdır. Ve kalbin olda olması bazı özelliklerden (örneğin, karaciğerin sağda olmasından) sorumludur. Ancak kalp neden sağda değil de soldadır? ı. C. MacManus böyle bir soru için, «Ne basit, ne de önemsiz bir soru» demiştir. Kalbin sağda olmamasının ve sağ elin baskın kullanılmasının avantajları olması gerektiği varsayılmalıdır. Aynı şekilde beyin yarım kürelerinden birinin de baskın olmasının bir yararı olmalıdır; bu baskın olma durumu da genellikle beynin sol yanında bulunmaktadır.

Burada kural dışına çıkan bir hayvan Frutıcicola Lantzi adlı salsalyangoz türüdür. Bu hayvan sırtındaki helozon biçimindeki kabuğunu hem sağa hem de sola doğru döner biçimde oluşturmaktadır. Ancak kabuğu sola doğru. dönenleri daha az görülür; çünkü bunlar yaşam savaşında açlıkla baş edemez ve ölürler. Bu örnek hayvan anatomisinin seçimlik bir avantajı bulunduğunu ve böyle bir avantaj ın genellikle kalbi solda, beynin solu baskın ve sağ elini kullanan insan için elverişli olmadığını gösterir. İnsanda aynadaki yansıma gibi bazı organların ters yanda yer alması (situs inversus) durumuna pek büyük bir dezavantajı oluşturmadan rastlanması çok tuhaftır. Aynı şekilde, sol elini daha iyi kullanan ve bu yüzden beyninin sağ yarım küresinin baskın olduğu anlaşılan kişiler de yaşamlarını başarıyla sürdürmektedirler. Yinelersek insanda kural bir kez daha bozulmuş olmaktadır.

Sağ yan, sol yan. Beyindeki yapısal simetri ve işlevsel asimetriyi açıklamak için bazı genellemeler daha yapmak mümkündür. Örneğin, beyin simetrik bir organdır (oysa, yakından bakıldığında şakak düzleminde asimetri hemen görülür. Şöyle ki, beynin arka kısmı genellikle sol yanda daha büyüktür). Beynin sol yarısı bedenin sağ yanındaki kasları hem kontrol eder hem de bu yandan duyuları alır. Olayı tersine çevirip beynin sağ yarısının bedenin sol yarıını kontrol ettiğini söyleyebiliriz. Pek çok işlev için bu kural doğrudur (ama, konuşma ve sınırları belirli hacimle ilgili düşünce gibi diğer bazı işlevler tümüyle beynin bir tek yarısıyla ilişkilidir). Sözgelişi, konuşma beynin sol yarısında örgütlenir. Bu kuralın ayralı, sol elini baskın kullananlarda görülür. Sağ elini kullanma (kuşkusuz sol elini iyi kullanan ya da iki elini aynı ustalıkla kullanabilen insanlar dışında geleneksel bir insan özelliğidir. Beynin baskın olan yarısına ağır bir inme gelmesi öldürücüdür. Böyle bir durum beynin her iki yanı arasında iletişimi olan insanlar için kritiktir (oysa bu iki yarının birleşme noktası öldürücü sonuçlar ortaya çıkarmaksızın kesilip ayrılabilir). Beyin bazen çok küçük bir hasarın şaşırtıcı sonuçlar verdiği çok özel bir organdır. (Ancak, çok şaşırtıcı hasarlar da bazen ufak sonuçlar doğurmaktadır). Beynin sol yarısı bazı işlevleri için açık bir şekilde önceden görevlendirilmiştir. (Ama, beynin sol yanı erken yaşlarda hasara uğramışsa, sağ yanı tarafından bu işlevler mükemmelen yürütülebilirler). Sağ elin baskın kullanılışı binlerce yıldır insanın temel özelliklerinden biri olmuştur. (Bu durum çok olası hayvanlarda, sözgelişi büyük maymunlarda bile görülmez).

Kısaca, beyin hakkında herhangi bir söz söyleyip hemen ardından bir çelişkiyi belirtıneden konuşmak kolay değildir. (Bu da, büyüme ça-ğındaki bir insanla yapılan ve ortaya atılan her fikrin ters bir yanıtla karşılandığı konuşmaya benzer). Bununla birlikte, çelişki öğesi akılda tutularak beynin asimetrik simetrisi hakkında olumlu olabilmek mümkündür. Burada biri doğal, öbürü doğalolmayan iki olay bize özellikle yardımcı olacaktır. Bunlar: Bir eli baskın olarak kullanma eğilimi ile yarık beyindir. Thomas Carlyle tarafından 'en eski müessese' diye nitelendirilen ilki, insanların sağ eli kullanmayı yeğlernesiyle ortaya çıkar. (Carlyle'ın bu konuya ilgisi sağ eli yerine sol elini baskın kullanmaya zorlanmasıyla artmıştır). İkincisi olan yarık beyin tümüyle yapay olarak bir cerrahın bıçağıyla meydana gelir. Sara hastalığını iyileştirmek girişimiyle beynin sağ ve sol yarım kürelerini birleştirme noktası kesilir. Bu işlemin sara için olası yararları bulunurken insan zekasma etkileri kuşkuludur. Şu anda bu konuda başka bilgiler vermeden önce beynin asimetrisine ilişkin diğer ayrıntıları vermeyi istiyoruz. Bu ayrıntılar aynı anda hem konuya ışık tutacak hem de kafa karıştırıcı olacaklardır. -Ayrıntıların konuya ışık tutmasını umut ederek bir alıntı yapalım:

Lancet dergisinde çıkan bir yazıda beyin için, «Her iki yarıları şaşırtıcı derecede işlevsel birleşme gösteren çiftli bir organ» denilmektedir. Bedenimizdeki çiftli organlardançoğu sözgelişi böbrekler, akciğerler, erbezleri ve yumurtalıklar aynı işlevleri birbirlerinden bağımsız olarak yaparlar. Ancak beyin, işlevlerini birleşik bir biçimde yapmakla kalmaz, tersine farklı bazı işlevleri yürüten iki ayrı yan biçiminde bir yapısı bulunmaktadır. Bu durum ilk kez Fransız anatomicisi Paul Broca tarafından o sıralarda beynin uzmanlaşmış bölgeleri denilen yerlerde oluşacak bir hasarın bedenin belli bir yerinde sakatlık oluşturmasıyla (1861 yılında) sezinlenmiştir. Broca, korteksin bir bölümündeki (bu bölüm, hareket ettirici -motor- korteksin önünde, Sylvius yarığının hemen üstünde ve Broca alanı olarak adlandırılan yerdedir) hasarın değişmez biçimde konuşma bozukluğuna ya da afazi'ye (merkezi konuşamama durumu) yol açtığını gördü. Bu alan yüz, dil, çene ve gırtlağı kontrol e en caslara o denli yakındır ki, konuşma bozukluğunun konuşma için dirim el önemde olan bu kaslar yüzünden oluştuğu tartışması yapılabilir. Oya, böyle bir tartışma gene Broca tarafından saptanmış bir gerçe r e çürütülebilir. Bu da beynin sağ yarısının aynı alanında oluşturulan hasarın afaziye neden olmayışıdir. Bundan ötürü konuşma tek yanlı ve hemen hemen her zaman beynin sol yarısının sorunudur. işin tuhafı, Broca'nın afazisiyle sakat kalmış kişiler duraklamalı. İncelikten uzak, dilbilgisi yanlışları ile dolu çirkin bir şekilde konuşmalarına kar-şın rahat ve zarif bir biçimde şarkı söyleyebilmektedirler. ilerde, kitabımızın Yetenek kesiminde Konuşma başlığı altında bu, konuda daha çok bilgi verilecektir. Ancak Broca'nın çalışmaları Alman araştırmacısı Carl Wernicke'inkilerle birleşip bir bütün haline gelmiştir.

1874 yılında kendi adıyla anılan beyin alanını saptayan Wernicke, beynin sol yanının konuşma etkinliği için çok önemli olduğunu doğruluyordu. Alın lo bu içinde ya da Slyvius yarığının önünde bile olmayan Wernicke alanı şakak lobunda ve yarığın arkasında yer alır. Ancak bu alanda oluşan bir hasar konuşmayı farklı bir şekilde etkileyip bozar. Temelde Broca'nın saptadığı konuşma bozukluğu sarsak, ağır, telgraf gibi kısa sözcüklerle ('kesik kesik konuşmalar' diye akılda kalacak şekilde) olurken, Werrıicke'nin saptadığında dilbilgisi düzgün olan konuşma anlamsal yönden yetersiz kalıyordu. Burada beyin bir kez daha hem duyarlı ve kesin hem de bunun tersi durumu yansıtıyordu: Konuşma (temelde) beynin sol yarım küresinin bir işlevidir ancak burada da ayrı alanlardan yönetilir.

İnsanların baskın şekilde sağ ellerini kullanmaları gibi konuşma da insana özgü bir niteliktir. Hem sağ eli baskın kullanma hem de konuşma beynin sol yarısı tarafından kontrol edilir. Ancak bu gerçekler arasında karşılıklı ilişki kurmak ve sağ elin baskınlığı ile konuşmanın beynin sol yarısı tarafından kontrolunu eşit saymak durumu kaçınılmazlaşır. Beyin araştırmalarında bir kez daha, kaza ile (travma) meydana gelen ya da insan eliyle oluşturulan (bu ameliyat ECT kısaltmasıyla bilinen elektrokonvulsif ya da elektroşok tedavidir) beyin yaralanmaları . bu konuda yeni buluşların gerçekleştirilmesinde mahmuzlama görevi yapıp katkıda bulunmuşlardır.

Bu şekilde açıklığa kavuşan bilgiler şunlardır: Sağ elini baskın şekilde kullanan bir kişide beynin sağ yanında oluşan bir hasar çok en der olarak bir konuşma arızasına neden olur. Sağ elini baskın kullanan ki-şilerin yüzde 98 kadarında konuşma arızası beynin sol yanındaki sakatlıktan (lezyon'dan) oluşmaktadır. Beynin sağ yarısı hasara uğrayan ve konuşma bozukluğu çekenlerden üçte biri sol elini baskın kullananlardır. Sağ elini baskın kullananlarda beynin sol yarısına elektroşok uygulanması, aynı tedavinin sağ yarıya uygulanmasından çok daha fazla olarak konuşma bozukluğuna neden olur. Ve sayılan bütün bu sonuçlar sol elini baskın kullananlarda çok daha fazla değişkendir. (Jenetik açı-dan sağ elin baskın kullanılışı sol elin yokluğu olarak tanımlanır. Bu konuda ilerde daha ayrıntılı biltgi verilecektir). Yukardaki gerçeklerin söylemediği; konuşma merkezimizin büyük çoğunlukla beynimizin sol yarısında oluşu nedeniyle bizlerin (çoğunlukla) sağ elini baskın kullanan kişiler olduğumuzdur. Bu gerçekle!', ayrıca aynı ifadenin diğer yarısı olan; baskın kullandığımız sağ elimiz buradan kontrol edildiği için konuşma merkezimizin solda bulunduğunu da söylemezler. Bununla birlikte, bu iki ifadeyi birleştirmek te ısrar etmek şu sorunu ortaya çıkaracaktır: Konuşma insanoğlunun en ayırt edici özelliğidir ve beyindeki yeri insanoğlunun en çok belirgin ve önyargılı olan sağ yanı tutma tarafgirliğiyle açıkça ilgilidir. İşitme, konuşmadan daha çok ama görmeden daha az olmak üzere, beynin iki yanlı bir işlevidir. Sağ elini baskın kullanan normal bir dinleyici, sol kulağına oranla daha çok (ve daha iyi) olarak sağ kulağıyla işitirken, sol elini baskın kullananlar bu konuda daha az tercih yapmaktadırlar. Aslında yapılan test sayısı arttırıldıkça, beyinde asimetrinin daha güçlü kural haline geldiği görülür. Broca ve Wernicke'yi izleyen dönemin hemen başlarında herhangi yeni bir asimetri bulunduğunda bunun iyi kanıtlanmış ve evrenselolarak benimsenmiş konuşma asimetrisiyle ilişkili olduğu varsayılıyordu. Şimdi sarkaç öbür yana sarkmıştı. Beynin asimetrik olarak temsil edilmeyen daha yüksek dereceli bir işlevi var mı diye merak edilmekteydi.

Bu konuda örnekler oldukça çok ve değişiktirler. Yeni doğan bebekler kendiliklerinden sağ yanlarına, sol yanlarınaolandan dört katı çok olmak üzere dönerler. Üç aylık bebekler bir şeyi sağ elleriyle sol

ellerinden çok daha uzun süre tutarlar. Beynimizin bir yanı hasara uğ-rarsa, .böyle bir kazanın kurbanı olan kişiler hasar gören yana, hasar görmeyen yandan daha çok bakarlar. Bir şey parmağın üzerinde degelenmişse, devrilmeden önce sağ elin parmağının üzerinde daha uzun süre durur. Oysa; aynı kişi konuşuyorsa bu tersi olur, dengelenen şey sol parmağın üzerinde daha uzun süre dengeli kalır. Beyinde konuşma merkezleri üzerindeki hasar, kaza kurbanı yetişkin insan ya da okul çocuğu olsun sürekli bir arıza bırakacaktır. Eğer çocuk dört yaşından küçükse, bu durumda birkaç ay içinde yeniden konuşmaya başlayacak ve konuşma merkezleri (herhalde) beynin diğer yarısında yeniden oluşmuş bulunacaktır. .

Bacağın diz üstünden ameliyatla kesilmesinde, sağ bacak sola oranla daha çok hayali bacak duyumsaması oluşturur. Oysa, bacağın dizin altından kesilmesinde bu kez sol bacak aynı duyumsamayı oluşturmaktadır. Memenin ameliyatla çıkanlmasında da, bacakta olduğu gibi bir ağrı ya da algılama duyulur. Ancak bu ağrı zamanla, sol göğüste daha dikkati çekecek biçimde kaybolur. Bu, genelde bedenin sol yanındaki derinin sağ yana göre daha duyarlı olması durumuna uymaktadır.

Kuşkusuz sol meme, ameliyatla çıkarılmasa da sağ memeye oranla daha duyarlıdır. (Cinsel oyunlarda da yeğlenen sol memedir. Douglas Hayes 39 Savaşı adlı romanında bunu şöylece anlatmıştır; «Zavallı sağ meme.

Tüm sevgiyi sol memenin alması adil değil»).

Bilme ve öğrenmeyle ilgili sorunlarda da beynin asimetrisi oldukça önemli şekilde yer alır. Örneğin, beynin sağ korteksi muziğin çeşitli aşamalarında. görmeyle ilgili olarak güç şekilleri tanımada, duyuların alınması ve ifadesinde daha baskındır. Bu yanm küre aynca sınırları belirli' hacimle ilgili her türlü sorunla da 'ilgilidir. Bir yetenek, temel nitelik olma özelliği taşıdıkça beynin sağ yarısında kesin oarak yer alır. Diğer bir deyişle söylersek, sağ yanm kürenin uzmanlığı, sözgeli-şi bir yüzü tanıma gibi sözsüz olan şeylerdedir. Bu da, sol yanın kürenin konuşma ve sözlerle ilgili üstün durumuna karşılık adil bir durum yaratır. Bu sözlü/sözsüz düzenin deneysel doğrulaması arkadaşlar arasında uygulanacak deneyimlerle yapılabilir. Böyle bir arkadaşınız size bakar şekilde dursun. Ve siz soru sorun. Yanıtı ararken arkadaşınızın gözleri sağa ya da sola çevrilecektir. Geleneksel olarak sözlü ya da aritmetikle ilgili bir sorunun (örneğin, 82'den 59 çıkarsa ne kalır, gibi yanıtı aranırken gözler sağa bakarlar. Oysa sınırlan belli bir hacimle ilgili problem çözülürken (söz gelişi belli bir yapının zemin katında ilk kar-şılaştığınız eşya nedir, gibi) gözler bu kez sola bakar. Sürekli olarak çok fazla bilgi alan gözler beynin çalışan yanına göre geçici olarak daha az bilgi alacağı yana çevrilirler. Sağa bakmak, beynin sol yansı için daha az görsel bilgi almak demek otur. Böylece beynin sol yanı sözlü ya da aritmetik problemi çözmek için daha yeterli fırsatı bulur. Kuş-kusuz arkadaşlarınız her zaman bu deneyimde beklentinize uyum göstermeyeceklerdir. Ancak, yeterli sayıda arkadaşınız üzerinde deney yapmanız bu kuralın doğruluğunu kanıtlayacaktır. (Doğallıkla, arkadaşlannız durumun tam tersini yapmaz ya da. soruyu daha etkin bir biçimde yanıtlamak için gözlerini kapamazlarsa sonuç alabilirsiniz).

Bilincin bile asimetrik olduğu ve bunda sol yan m kürenin daha büyük roloynadığı (bazı kişiler tarafından) söylenir. Ta anaokulu ça-ğımızdan başlayarak insan resmi çizerken bir yanı tutar ve bir profili öbürüne yeğleriz. Bu da, bir elimizin daha baskın oluşunun ortaya konulması ya da beynin bir yanm küresine ilişkin belli sınırlar içindeki hacmi düşünmemize tepkimemizi gösterme amacıyla olabilir. Beyindeki alfa dalgalarının kaydedilebilmesi, bazı uyartılarda beynin ilgili yarısı-nın daha artan biçimde etkinlik değişmeleri göstererek böyle çift yanıtları çözümlememize yardımcı olmuştur. Sözgelişi. sözlü bir uyan yapın 'Ve beynin sol (sözlü) yarısındaki alfa dalgalarının dikkate değer biçimdeki değişmesini izleyin. Ya da muzikli bir uyarı yapın, bu kez beynin sağ (sözsüz) yarısındaki alfa dalgalarının değişmesini gözlemleyin. Bu durum yetişkinler, çocuklar ve hatta bebekler için geçerlidir.

Böylece, başlangıçtan beri farklı görevler için beynin belirli yarım kürelerini görevlendirmiş olduğu ortaya çıkar. .'

İyi yapılmış bir deneyim daha, beynin bölgesel farklılığını mükemmel bir şekilde ortaya koyar: Bir ezgiyi ıslıkla çalmak beynin sağ (muziksel) yarısındaki alfa etkinliğini azaltır. Ezgiyi bu kez sözlü olarak söylemek aynı değişikliği sol (sözlü) yarım kürede meydana getirir. Ve bir şarkıyı ezgi si ve sözleriyle söylemek orta yolda bir değişme sağlar. (Deneyim yapıp bu sonuçları başarıyla elde eden Schwartz, tenisteki gibi oyunu, seti ve maçı kazanmıştır artık).

Beynin daha etkin olan yarısında alfa dalgaları etkinliğinin azal-ıriası çelişkili gibi görünebilir. Beyin araştırmalarında ilk zamanlarda elde edilen durum beklentilerin' tersineydi. Ancak gerçek olan durum budur. Örneğin, birdenbire iki gözümüzü kaparsak, beynin sinirsel uyartı girişinde oldukça büyük azalma olur. Bu da alfa etkinliğinde birdenbire artışa neden olmaktadır. Söylemeye gerek yok ki, beyinde bunca asimetri bulunduktan sonra, beyniri alfa dalgalarının da böyle asimetrik oluşuna şaşılmamalıdır. Alfa dalgalarından beynin sağ (baskın olmayan) yarım küresinde daha çok söz etmek adet olmuştur. Oysa, bu eşitsizlik bile bir eşit olmama durumuna karşılık gelir. Genelde beyin dalgaları ve özellikle alfa dalgaları açısından alın bölgesinde yan kafa bölgelerine göre daha çok asimetri bulunur. Ve beynin duyusal görevlerine oranla kas görevlerinde daha büyük simetri bulunmaktadır.

Bu aşamada kolaylıkla ve biraz da üzüntüyle beyni yalnız görünüş: bakımından birbirine benzeyen iki organ olarak düşünmek mümkündür,

Her iki yarım kürenin yeni görevleri saptandıkça. bu iki yarım kürenin daha az benzer olduğu ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte iki yarım kürenin aralarında bir birlik vardır. İki yarım küre arasında doğrudan, temel birleşme (yukarda Anatomi kesiminde açıkladığımız gibi) beyin büyük birleşeği'ndedir. (Korpus Kallosum). Burası, 8,75 santimetre boyu ve sinir demetlerinden oluşan 0,62 santimetre çapıyla merkez sinir sistemindeki en kalın sinir lifi kordonudur. Şiddetli olan ya da tedaviye yanıt vermeyen sara vakalarında beynin sağ ve sol yarım kürelerini birbirinden ayırmak için ameliyatla burası kesilir. Beynin böylece ikiye bölünmesi (commissurectomy) saralı kişilere yararlı olduğu gibi, bileşik beynimizin uyumsuzluğunu ya da tersini söylemek yeğlenirse uyumsuz beynimizin birleşik yapısını açıklamamıza yardımcı olur.

Yarık beyin. Beynin iki yarım küresini birbirinden ayırma yolundaki cerrahi işlemler ilk kez 1955 yılında (kediler üzerinde) geliştirildi. O yıldan bu yana işlem hem geliştirilmiş hem de insana uygulanmıştır.

(Uygulamanın 1960'lı yılların başlarında yapılmaya başlamış olmasına karşın, ilk kez 1930'lu yıllarda bir tümörü kesip çıkarmak için beynin iki yanm küresinin birbirinden kesilip aynıması gerekmişti). Bu tür ameliyatların şaşırtıcı olan genel sonucu hastaya pek az zarar verişi ve kuşkusuz saralı hastalar için büyük ölçüde yararlı oluşudur. Ancak her ne olursa olsun, durumu yeniden ortaya koymak için söyleyelim:

Merkez siriir sistemindeki en büyük sinir demeti kesilmekte ve sözgelişi bedendeki kasların eşgüdümü ağır biçimde etkilenmektedir. Bununla birlikte yüksek düzeyde olmak üzere bilinçte bir bulanıklılık hali meydana çıkar. Oluşturulan durum Siyamlı ikizlerin akılsal yeteneği gibidir.

Buradaki yapışık ikizler iki ayn kişidirler ama tek bir bedeni paylaşırlar. Beyninde böylece ikiye bölünme ameliyatı geçirmiş olan kişi, iki ayrı bilinç küresine sahip; (bir tür) iki ayn kişi olup, tek bir beyin sapı ile bedenin geri kalanına birlikte sahiptirler. Kısaca, bir kafa da iki akıl bulunmaktadır.

Bu durumu saptamak için bazı 'deneyimler yapılmıştır. Örneğin, böyle bir kişiye bir üçgen şekli sol görüş alanında (ve bu nedenle beynin sağ yarım küresinde) gösterilsin. Bu durumda, sol yarım küre hiçbir şey görmediğini iddia edecektir. Beyin yan m kürelerinin birleştiği yeri kesip yanm küreleri birbirinden ayırmak, algılayacaklan bilgileri de kesip atmak demek olur. Böyle hastanın bir çantadan daha önce gördüğü şekli bulup çıkarması istenirse, sol eliyle doğru üçgen şeklini bulup çıkaracak, ne yaptığı sorulduğunda ise, «Hiçbir şey» diye yanıt verecektir. Üçgen şekli yalnızca sağ yarım kürelerince görülmüş ve aynı yarım kürelerince bulunup çantadan çıkarılmıştır. Beynin sol yan m küresi hiçbir şey görmemiş, bu yüzden bir şey yapılması için emir vermemiş ve sonunda soruyu «Hiçbir şey» diye yanıtlamıştır. Bu deneye, çifte akıl kavramı girer; çünkü, bir şeyi gören ve onu çantada seçtirip bulduran sağ yarım küre herhalde ne yaptığının bilincindedir. Ancak konuşma gücüyle donatılmadığı için bu deneyimde yapılan işle sözlü ilişki kurduramaz. Konuşmaya hazır olan sol yarım küre ise, üçgen şeklinden habersizdir ve bu yüzden deneyimde yapılan işi tanımlayamaz.

Bir yarım küre durumu bilir ve anımsar; diğer yarım küre bilmez durumdadır. Her iki akıl ayrı ayrı, birbirlerinden koparılmış şekilde yaşamlarını sürdürmektedirler.

Bölünmüş beyinler üzerinde yapılmış diğer deneyimler, beyin büyük birleşeğinin yüksek düzeyde bilgi ilettiğini akla getirmektedir. Burası yalnızca bir şubenin evraklarını diğer bütün şubelere fotokopisini çıkarıp gönderen kaçık bir ofis bürokratı gibi davranmayıp beynin bir yarısından aldığı tüm uyartıları öbür yana, olduğu gibi göndermemektedir. Bunun yerine uyartıları süzmekte, üzerlerinde işlem uyarlamakta ya da bunları kotlamaktadır. Buradaki anlatımımız üstü örtülü ve belirsiz sözcüklerle olmaktadır. Çünkü, beyin büyük birleşeğini ve onun kotları-nı anlamanın daha ilk aşamalarındayız. Ancak beyinde bu yolda hareket eden tek sinir lifi kordonu beyin büyük birleşeğidir. Bu nederde konu üzerinde yoğun araştırmalar özellikle kedilerin beyni incelenerek yürütülmektedir. (Çünkü kedilerin beyni bu bakımdan insanlarınkine en çok benzeyen biçimde çalışmaktadır).

Beyin büyük birleşeği kesilerek beynimizin iki yarım küresinin birbirinden ayrılması deneyimini yaşamış kişilerin bir kayıp hissi duyumsamamaları tuhaftır. Normalde beyin büyük birleşeği ve bazen de burasının yalnızca bir bölümü kesilmiştir. Ancak beyinde göreceli olarak daha küçük, başka yarım küre içi birleşme sistemleri; sözgelişi, beynin ön ve arka uçlarındaki birleşim yerleri, habenula (kozalaksı bezin uzantıları) birleşim yeri, işitme yoluna bağlanan üst tepecik ile görme yoluna bağlanan alt tepecik ve talamus içi birleşim yeri bulunmaktadır. Bu nedenle şimdi de beyinde bir tür bileşme vardır. Ancak bu birleşme hem çok-gösterişsiz ve hem de beynin çok altındadır .. Bununla birlikte beynin sağ yarım küresi sol yarım küreden ne denli derin kesilip ayrılmış olursa olsun, sol yarım küre ne şikayet eder ne de bu durumun farkındaymış gibi görünür. Bu konuda Michael S. Gazzaniga, Kesilip AynImış Beyin adlı yapıtında şöyle der; «Görünüşte bir insan iyi bir arkada-şının gidişine, sol yarım kürenin sağ yarım küreyi yitirişinden daha çok üzülmektedir. »

Gerçekte sonuçlar bizim için ne denli ilginç olursa olsun, kesilip ortadan ikiye ayrılmış beyinler bize 1930'lu yılların sonlarında beynin alın lopları üzerine ufak bisturiyle yapılan müdahaleleri anımsatmaktadır.

Beynin ön ucunun akmaddesini kesme ameliyatı (lobotomi), topluma karşı çıkan bazı kişilerin çeşitli davranış şekillerini yatıştırmak için yapılıyordu. Ameliyat sonu aşırı derecede başarılı olunuyor ve böyle kişiler insanca olmayan bir biçimde sakinleştiriliyorlardı. Beyin büyük birleşeğinde yapılan kesip ayırma ameliyatı da, aynı şekilde sakinleştirme amacıyla ama yalnızca başka hiçbir yöntemle sakinleştirilemeyen saralı hastalara uygulanır. Normalde bir sara krizi hızlandırıcı, ivmelerı-dirici bir işlemdir ve mikrofonla alınan sesin hoparlörle yükseltilmesine benzer. Sonunda tüm beyin şiddetle sarsılmış, hastayı çaresiz ve bilinçsiz bir durumda yerlere sermeye yeterli olmuştur. Beynin iki yarı-sının böyle kesilip ayrılması gelen krizi tek bir yarım kürede sınırlamaya yönelik bir girişimdir. Diğer yarım kürenin krizden etki görmeden kalması ve bu şekilde hiç olmazsa bedenin yarısının oldukça normal bir biçimde kalışının sağlanması umut edilir. Kuramsalolarak sara krizi hem beyin büyük birleşeği ve hem de beynin ön ucundaki birleşim yerinin kesilmesiyle kontrol altına alınabilir. (1940'lı yıllarda tıp öğrencilerinin beyin büyük birleşeğinin işlevi hakkındaki soruları bir şakayla yanıtlandırılıyor ve şöyle deniliyordu; «Beyin büyük birleşeği sara krizlerinin bir yarım küreden öbürüne iletilmesine yarar»).

Kuşkusuz hastalardan çoğu ameliyattan sonra bu konuda aşırı biçimde işbirliği sağlamış ve yarık beyinleri şaşırtıcı bilgileri ortaya çı-.karmıştır. Örneğin, daha önce görülmüş üçgen şeklindeki cismi bilinçli olarak tanıyamama, aynı şekil çantadan doğru olarakçıkarılmış olsa bile aynı anda tekrarlanabilir. Bir hastanın sağ yanm küresine bir elma şekli birdenbire gösterilsin. Ve aynı anda da, sol yanm küresine bir portakal şekli birdenbire gösterilsin. Bunun hemen ardından hastanın sol eli elmayı ve sağ eli portakalı kavrarken hasta sol alanına ne gösterildiğini ve sol eliyle neyi tuttuğunu söyleyemez ve bilemez. Daha şaşırtıcı olan durum (yalnızca hasta için değil hepimiz için geçerli olmak üzere) bir yarım küre de kırmızı ışık, diğer yarım küre de yeşil ışığın parlamasıdır. Bu durumda her iki ışık da gözlemlenir ancak gözlemi yapan kişi renklerin ayırımından habersizdir.

Beynin bir yarısı ile öbür yarısı arasında karşılıklı ilişki kurmadan yoksunluk insanı çelişkiye, ünlü roman kahramanı iki kişilikli Dr. Jeykll ve Bay Hyde davranışlarına götürür. Bazen hasta, bir eliyle pantolonunu indiriyor diğer eliyle yukarı çekiyor durumda bulunur. Ya da bir eliyle karısını şiddetle sarsarken öbür eliyle onu koruyor ve saldırgan eli durdurmaya çalışıyor durumda olabilir. Bununla birlikte karşılıklı ilişki içinde oluş ya da diğer yandan haberli oluş durumu tümüyle ortadan kalkmamıştır. Beyni böylece ortadan yarılmış bir kıza sağ yanm küresinde birdenbire bir çıplak insan resmi gösterilip çekilmiştir. Kız beynin sol yarım küresiyle hiçbir şey görmediğini söylemiş ama bunun yaparken bir yandan da kıkır kıkır gülmüştür. Böyle neşeli olmasının nedenini açıklaması istenince bir açıklama yapamamış ancak 'tuhaf' bir şeyolduğuna inandığını söylemiştir. Aynı resim bu kez birdenbire sol yarım küresine gösterilip çekilince kız yeniden gülmüş ama bu kez ardından hemen resimdeki çıplağı anlatmıştır.

Yeni doğmuş insan yavrusunun da yarık beyni olduğuna ilişkin ipuçları toplanmaktadır. Öyle görünüyor ki, doğumda ve doğumdan sonra bir süre daha birbirlerine bağlı yarım küreler normalolarak davranmamaktadır. Anatomik yönden yeni doğmuş bir insan yavrusunun yin büyük birleşeği yetişkinininkine benzemez. Beklenenden çok daha küçük 'Ve daha az gelişmiş görünüştedir. İşlevsel yönden pek genç olan bu beyin sözgelişi konuşma açısından iki ayrı yarıdan oluşmuş gibi davramr. Çocuk iki yaşına gelince beyninin sol yarısının konuşma işlevini üzerine aldığına ilişkin işaretler görülmeye başlar. Şu kadar ki, iki ya-şındaki çocuk konuşmayı sözcükleri kötü kullanarak başarmaya çalı-şırken, bu konuda beyninin sol yarısına doğru bir baskın olma durumu ortaya çıkmaktadır ve bir yazarın dediği gibi o yaşından başlayarak çocukta bilgilerin çift oluşu giderek azalır.

Çocuk yetişkin insan haline geldiğinde; sol yarı gelişerek ve sağ yarı da göreceli olarak gerileyerek olgunluk düzeyini alırlar. Ama bu durumda çok sorulan bir soru akla gelir: Neden beynin sağ yarısına böyle aşağı düzeyde bir durum uygun görülmüştür? Bu yarım küre bir felçle yıkıma uğrayabilir ama bunun bedende çok az etkisi görülür. Ayrı-ca bu yarının özel ve yüksek düzeydeki yetenekleri bile şöyle yetersiz bir listeyi oluştururlar: Sağ yarım küre konuşmayla pek az ilgilidir (Bazı adlara tepkime gösterirken fiillere tepkime göstermez). Buna karşın, sağ yarım küre muzikle, hacimsel algılama ve insan yüzü tanıma gibi etkinliklerle daha çok ilgilidir. Kuşkusuz bu liste daha çok genişletilebilir. Ancak beynin sağ yarım küresindeki büyük orandaki sinirsel dokusu, sol yarım küredeki kütleye göre daha az görevlendirilmiştir. Bir konuşmada karşımızdakini tümüyle anlama, söylenecekleri doğru bir şekilde toparlama ve gene doğru biçimde ifade edebilme insan yetenekleri içinde eşiti olmayan bir özelliktir. Bunu (ya da bütün bu işlemlerin hepsini) beynin yalnızca bir yarısıyla başarabilmek olağanüstü beynimizin en olağanüstü özelliklerinden birisidir. Uçmak şaşırtıcı bir olaydır. Oysa, bir kanadı kullanmadan tek kanatla uçabilmek çok daha şa-şırtıcı bircolayr.olıışturur.

Beyin yanın kürelerinden birinin ameliyatla çıkanlması. Olasılıkla' beynin sol yarım küresi üzerinde daha çok ameliyat yapıldığında beyne ilişkin bilmecenin çözümüne daha yaklaşılacak ve bu organımız daha anlaşılır hale gelecektir. Beyinde tiimörlerin varlığı halinde, beynin bütün bir yarısı (eğer geçerli deyim 'yarısı' ise) ameliyatla kesilip çıkarılmaktadır. Beynin sağ yarısının çıkarılması kuşkusuz hafife alınmamalıdır. Gene de, bu yarı katkıları yönünden ikinci derecededir. Beynin sağ yarısı alındıktan sonra, hasta hiçbir zaman yüzde 100 eski halinde kalmazsa da, durum kuşkusuz ölmekten daha iyidir.

Beynin yarısının ilk kez ameliyatla çıkarılması 1928 yılında (beynin sağ yarısı üzerinde) yapıldı. Bu yarı çıkarıldığında insanlar yaşamını sürdüıürken beynin sol yarısı çıkarıldığında, sağ kalan ilk ikisi 17 ve 113 gün yaşadılar. Sonraki yıllar boyunca beynin baskın yanının kesilip alınmasının kaçınılmaz sonucunun ölüm olacağı düşünüldü. Günümüzde ise, çocuk ve yetişkinler sol yarım küreyi yitirdikten sonra sağ kalabilmektedirler. Yetişkinlerin bu ameliyattan sonra kurtuluşu çok daha şaşırtıcıdır. Çünkü bir yetişkinin beyni daha çok yoluna girmiş, bir değişiklik için daha az hazır (ya da öyle olduğu düşünülür), önemli ve baskın olan yarım küresini yitirmemek için daha dirençlidir. Oysa, 1966 yılında ABD'nin Omaha eyaletinde 47 yaşındaki bir erkek bu deneyimi yaşamış, beyninin sol yarım küresini ameliyat sonunda yitirmesine karşın, herkesi şaşkınlıklar içinde bırakarak iyileşip bazı sözcükleri söylemeye bile başlamıştır. Bu sözcüklerin çoğu küfürdü; çünkü, adamcağız doğru sözcükleri bulamamaktan ötürü sinirliydi. Ancak o güne değin tüm sözcüklerin temelde beynin sol yarı-sının malı olduğu düşünülüyordu. Ve adamın ileri derecede habis beyin tümörüyle (glioblastoma) birlikte beynin sol yarısı da gitmişti. Oysa, adam iyileşme yolundaydı. Sekiz ay içinde bastonla yürümeye başlamış, sağ elini açıp kapayarak, sol elini yukarı kaldırarak ve yaptığı akılsal işlemleri başararak herkesi hayretler içinde bırakmıştı. Sözsüz olan işlemlerde adam eskisi kadar iyiydi. Konuşma üzerine yapılan testler başlangıçta zayıftı. Ama, ameliyattan altı ay sonra renkleri hep doğru olarak ayırt edebiliyor, pek çok şekilden oluşan koleksiyonun içinde doğru olanı seçebiliyordu. Unutmadan söyleyelim, bütün bunlardan önemlisi adam hayatta kalabilmeyi başarmıştı.

O günden bu yana aynı ameliyatı geçirip beyninin sol yarısı alınan diğer pek çok kişi de yaşadılar. Onların yaşamlarını sürdürebilmeleribeynimizin ikinci derecede ve sözde işsiz, fazlalık gibi görülen sağ yarım küresi için düşüncelerimizi değiştirmemize neden oldu. Şimdi açıkça bu yarım küre için eskisi kadar olumsuz düşünemiyoruz. Sözcükleri bulabiliyor, bulamayınca sinirleniyor ve kırk yedi gibi ileri sayılan bir yaşta sol beynin işlevlerini öğrenebiliyorsa, sağ sağ beynin yetenekleri gelenekselolarak inanılanın daha üst düzeyindedir. Özetle, sağ beyin ona yakıştırdığımızdan daha akıllıdır ve bir başta iki akıl bulunması fikri daha sağlam bir zemin kazanmaktadır. Bir benzetme yapılırsa, beynin sağ yarım küresi ayın eskiden dünyadan kesinlikle göremeyece-ğimiz karanlık yüzü gibiydi. Kuşkusuz oradaydı ve önemliydi. Oysa, ayın dünyaya bakan yüzü gibi apaçık ortada olan Ve incelenmesi daha kolay, insanı daha az sıkıntıya sokanı ise, beynin sol yarım küresiydi. Ve biz de karanlık yüze, bilinmeyen sağ yarım küreye daha az rol uygun görüyorduk. Son yıllarda ayın karanlık yüzünde olduğu gibi, beynin bu ikincil derecedeki yüzeyinde de neler olup bittiği ortaya çıkmaktadır.

Bu aşamalar beynin kesilip ikiye ayrılması ya da bir yarının ameliyatla kesilip çıkarılmasıyla kaydedilmektedir. Çağdaş bir düşünce, beynin sağ yarısının sol yarım küre için bir yankı odası, bir tamamlayıcı ya da sol yarının kişiliği için bir nitelendirici rolü oynadığını öne sürmektedir. Tıbbi anlamda, sağ yarı ikin fikri sağlayan yarıdır. Düşünmek ve değerlendirme yapmak için zaman vermektedir (çoğumuz bir uyartı üzerine hareket etmeden önce ona kadar sayarız). Bu fikrin tuttuğu ışıkla, yarık beynin ünlü deneyimleri daha çok (hiç değilse farklı) anlam kazanırlar. Bu türden deneylerden bazısında da sözgelişi. bir adam bir eliyle ropdöşambrının kuşağını bağlamaya çalışırken öbürüyle kuşağı çözüyor; bir başka adam sağ ve solu birbiriyle çatıştığı için çim kesme makinesini düzgün yürütemiyor: bir diğer kişi de, kitapta daha okumadığı sayfaları çevirmesin diye sol elinin üzerine oturuyordu.

Beynin sağ yarım küresinin böyle kocaman sinirsel kütlesinin bu denli az işlevi olması her zaman bir bilmeceyi oluşturmuştu. O zamanlar bu yarım küreyi böyle önemsiz, baskın olmayan ve boyun eğen yarı diye nitelendirmiş olmamıza hayret edilmemelidir. Beynin yarısı diye bir fikre inanışımızı yansıtır gibi, «Bu işi ya da şunu yapmak için aklımın yarısını kullandım» diyebilirdik. Oysa aklımız ın (bir yerde) bir bütünü oluşturduğunu, sonunda sağ ve sol yarım kürelerin bir araya gelmeye başladıklarını biliyoruz. Şimdi sorulan soru, her mekanizmanın (işlevin) bir dereceye kadar beynin iki yarısı için ortak olup olmadığı ve beynimizin bir bütün olarak çalışması için bu iki aklı bir araya getirmeye gereksinimimiz olup olmadığıdır.

Sol el, sağ el Sol eli baskın kullanan solaklar arasında pek çok ünlü kişi bulunmaktadır. Şarlo, Harpo Marx, Paul McCartney,Tiberius, Michelangelo (Sistine kilisesinin tavanı bunu doğrular), Horatio Nelson (Sağ elini yitirdiği için fors majörle solak olmuştu), Thomas Browne (kalbinin solda olmasını kaba bir yanlış olarak görürdü), Rex Harrison, futbolcu ve kriketçi Denis Compton bunlardan bazılarıdır. Nüfusun yüzde 10 dolayında kesimi de sol elini baskın kullananlardan oluşur. Çocuklar arasında yapılan son araştırmalara göre solak erkekler, solak kızlardan daha çoktur (yüzde l2,8'e karşılık yüzde 9,6 arasında). Akıl hastanhanelerinde bulunan solaklar da oldukça büyük bir oranı oluştururlar (bazen hastaların yüzde 30'u dolayında).. Eğer daha erken değilse, solaklık doğumla başlar. Tarihsel olarak ise, çok gerilerde gerçekte insanlığın başına kadar gider. Kimse, 400 milyon dolayındaki kişinin böylee sol elleri le sağ ellerinden daha yetenekli olan büyük bir azınlık oranını oluşturmalarının nedenini söyleyemez.

Kuşkusuz solaklara karşı içimizde önyargılar bulunmaktadır. Dilde (lisan), solaklara acemi, beceriksiz, uğursuz ve netameli yakıştırmaları yapmıştır. Karşıtları olan yani sağ elini daha iyi kullananlara ise usta, marifetli, hünerli denilmiştir iki elini aynı yetenekle kullananlar ise gene usta ve çift sağ elli olarak ayırt edilmişlerdir. Kutsal kitapta (İncil) sağ elini kullananlar 1.600 pasajda geçer. Bunların tümünde sola (keçi tarafına) düşmanlık kokusu sezilir. (Böyle şeyleri kim sayar?

Kuşkusuz, bir solak. .. ) Helozoni merdivenler hep sağ eliyle tarabzanları tutacaklar düşünülerek saat yönünün tersine yapılırdı, şimdi de öyle yapılmaktadır. Çağdaş el aletleri normalolarak sağ elin kullanımına uygun biçimde yapılırlar. Ancak şimdi solaklara uygun el aletleri piyasası da oluşmuştur. Politikada, sol radikallere sağ tutuculara ayrılır. (Aslında bu terminoloji, kökenini Fransız Büyük Devrimi'nden sonra meclisin oturuş şeklinden alır. Bu mecliste Cumhurbaşkanı'nın sağında tutucular, solunda devrimciler ve orta yerde de ılımlılar oturuyorlardı).

Ortadoğu'da yemek yeme sağ elin işiydi, beceriksiz sol el ise tuvalet temizliği için ayrılmıştı. Konuşmada, hijyende, adetlerde, din ve teknolojide sol ele karşı çok güçlü bir önyargı bulunuyordu. Kirli sol ele kar-şı ters yönlü, yanlış ve şeytanca diye yaygın bir inanç vardı. Bu önyargıların ne zaman başlamış olduğunu kimse bilemiyor. Büyük maymunlar çoğu kez belirgin bir yeğleme yaparak sağ eli baskın kullanır ama sol ellerini de isterlerse eşit yetkinlikle kullanabilirler.

Bazı araştırmalar bu hayvanların her iki eli de baskın kullanmadıkları-nı, iki elle de aynı yetenekle iş görebildiklerini ortaya koymuştur. Yeğlenen bir elin bulunması daha yaygın bir durum olmalıdır denirse de, türler içinde bir elin yeğlenişine ilişkin düzgün örneklemeler saptanamamıştır.

İnsanların, insan olduktan beri sağ eli yeğledikleri görülmektedir.

Australopitek insanının sol elinden daha çok sağ elini kullandığına iliş-kin bazı ipuçları (saldırdıkları kafataslarında) bulunmuştur. Aradan birkaç milyon yıl geçtikten sonra da gene böyle yapıyorlardı. Mağara ressamlarının yaptıkları el izlerinde genellikle sol el bulunuyor, bu da (olasılıkla) sağ ele çalışmayı yeğlediklerini gösteriyordu. 30.000 yıllık bir aradan sonraki mezarlar incelendiğinde, iskeletlerde bir hasar varsa bunların daha çok sol yanlarında olduğu görülüyor bu durum da saldırganların sağ ellerini iyi kullandıklarını (ya da kişilerin sol yanlarının daha kolay incinmeye açık olduğunu) gösteriyordu. Rönesans'ta yapılmış resimlerden beşte dördünde Meryem Ana çocuğunu kucağında sol yanında tutar. Bu pozisyon çocuğu besleme, eğlendirme ve ona özen gösterme etkinliklerinde daha çok gereksineceği sağ elin serbest cağına işarettir. (Oysa, sanatta da oldukça yoğun biçimde gelenek sürdürülmekte ve Meryem Ana'lar çocuğunu tablolarda 80/20 oranında bir yanda tutmaktadır. Bununla da, insanın bir elinin daha baskın kullanılışı yansı tılmaktadır).

İnsanlıkla ilgili tüm olaylar, şu ana değin incelenen her grup sağ elin kullanılışına ilişkin taraflı davranmayla ortaya çıkan bir örnekle son bulur. Sağ eli kullananlara oranla solaklann sayısı genellikle yüzde 5 ile 10 arasında değişir. Bir elin neden iyi kullanıldığını ve sonuçta bu elin daha güçlü, daha yetenekli olduğunu; duraksarnasız olarak hangi elin kullanılacağına nasıl karar verildiğini tartışmak kolaydır.

Oysa burada sağ elin neden yeğlendiğini söyleyebilmek bu denli kolay değildir. Kalbimiz baskın kullandığımız bu ele göre ters yandadır. Ancak, her iki elini aynı şekilde kullanabilen büyük maymunlarda da durum böyledir. Konuşma etkinliği ve bedenin sağ yanı beynin sol yarım küresi tarafından kontrol edilir. Bu iki insan özelliğinin beyinle yakından ilişkili olmasının bir yaran bulunabilir. Ancak burada soruyu bir aşama daha geriye götürerek sormamız gerekir: Pekiyi, neden baskın yarım küre (hemen hemen) tümümüzü solak yapacak şekilde beynimizin sağ yansı değildir?

Yüzde 5 ile lO'umuzda olan bu tutarsızlık hem anormal hem de tuhaftır. Ancak solaklık diğer anormallıklerden daha seyrek görülmez. Sözgeli-şi, konuşma merkezinin beynin sağ yanm küresinde yer almasına solaklıktan daha az rastlanır. Kalbin sağ yanımızda yer alışı daha da ender bir durumdur (yukarda ilgili Simetri ve Asimetri başlığı altındaki açıklamalarımıza bakınız). İçimizden bazılan üç memeli, altı parmaklı, yarık damaklı ya da geriye eğik omurgalıyızdır. Ancak normalolmayan bu durumlar pek seyrektir ve hoş karşılanmazlar. Sol elin baskın oluşu tuhaflığı, 'sağ elin iyi kullanışı kadar sık olmayışı ve buna karşılık bir dezavantaj getirmeyişindedir. (Akıl hastahanelerindeki solaklar, solak olmalarından ötürü akılsal yetersiz olmaktan çok, akılsal yetersizliklerinin bir sonucu olarak solaktırlar). Solaklık tüm dünyada, her türlü ya-:şam biçiminde ve ülkelerin hepsinde, her iki cinste (hemen hemen) eşit düzeyde ve seçenek bir üstünlük sağlamadan görülür. Göz ve saç rengi örneğin ilk bakışta doğal seçimle ilgisizmiş gibidir. Oysa, durum buna uymaz. Mavi göz ve san saç pek çok bölgede meydana gelmez. Solaklık böyle değildir. Bu anormallik tümüyle normalolarak görülmekte ve insanların yüzde 5'i ile 10'u bu yolda kutsanmakta ya da başı derde düşmektedir.

Solak olma yanlışlığıyla pek fazla ilgili olmayan oysa sağ eli baskın kullanmanın doğruluğuyla ilgili bulunan bazı sakatlık ve hastalıklar saptanmıştır. .Sözgelişi, histerik paraliz en çok sağ yanımızı etkiler. Parkinson hastalığında sağ elini ve ayağını iyi kullanan hastaların sağ yanlarıyla ilgili tedaviyi tercih etmeleri bu hastalığın bedenin sağ tarafında daha çok hasar yaptığını gösterir. Kısaca, bedende bir asimetrinin bulunması bazılarının neden ve etkileri açık seçik, bazıları belirsiz olan daha birçok asimetrinin ortaya çıkmasına ön ayak olmaktadır. Bir yanımızı (genellikle sağ yanı) baskın olarak kullanırken öbür yanımızı (genellikle sol yanı) da kullanmaya çalışmamız ve her iki elimizle eşit (Ya da eşite yakın) yetenekleresahip olmamız farkedilir herhangi bir arıza ya da kusur ortaya çıkarmadan gerçekleşir. Örneğin, ressam Edwin Landseer bu durumu katıldığı partilerde bir oyun haline getirmiş-ti. Bir eliyle geyik resmi çizerken aynı anda öbür eliyle bir at resmi çiziyordu. Şu halde sağ yanın baskın olması, sol yanın baskın olması ve her iki elin eşit yetenekle kullanılması seçeneklerinin hepsi (ya da görünürde hepsi) mükemmelen benimsenebilirler. Ancak temel i gerçek, sağ yanın yaygın biçimde üstün bulunup yeğ-lenmesidir. Bu yeğleme ailelerde yaygındır. Aynı şekilde, tüm insan toplumlarında da yaygındır. Durum Napier tarafından dikkate değer biçimde şöylece ortaya konmuştur: Bizler becerikliliğimizi (Homo habilis'in yaptığı şekilde) bir elimizi baskın şekilde kullanmaya başlayıncaya dek gösteremeyiz. Ancak bu sözler' de, sağın neden doğru yan olarak benimsendiğini açıklamaz. Ayrıca, insanın evriminde neden genellikle sağ yanın yeğlenmiş olduğunu ve şimdi de kalıtımla' sağ yanın yeğlenmesinin aktarılmakta olduğunu açıklamaktan uzaktır. Bir yanımızı baskın kullanma özelliğimizi iki jen'imizin (gene) kontrol ettiği; bunlardan birinin (çoğunlukla) sağ elin baskın oluşunu ve diğerinin de (çoğunlukla) sol elin çekinik kalışını sağladığı öne sürülmektedir. Bu nedenle de, sol eli baskın kullanma özelliği heterozigot insanlarda (jen çiftinde birbirinden farklı, bir başat jen ile onun çeki ni ği jeni bulunan kişilerde) bulunur. Bu durum çoğu heterozigot kişide sağ elin baskın olarak geliştiği ancak bazı çekinik jenlerin kişide solak olma eğilimi oluşturduğu açıklamasına uyar. Böyle solaklığa eğilim, sağ elin değişen beceri dereceleriyle güçlüden zayıfa değin değişir. Solaklar, sol eli yeğleyişlerinde sağ eli iyi kullananların sağ ellerini yeğleyişleri kadar katı değillerdir.

Bu da jenetik 'model'lerine uyar.

Sağ eli baskın kullanma ile beynin sol yarısının baskın olmasının birlikte bulunuşu ve konuşma ile bedenin sağ yarısının baskınlığı gibi iki güçlü özelliğin birbirlerine bağlantılı oluşunu benimsemek kolaydır. Bu iki özelliğin bağlantılı oluşu fikri, solak olanlarda istenmeyen sağ eli kullanma zorlamalarının kişide kekemeliğe yol açtığı iddialarının öne sürülmesine neden olmuştur. Ancak bu bağlantı son zamanlarda daha az kabul görmektedir. 1966 yılında İngiliz Tıp Dergisi'nde ç bir makalede, bu konuda şöyle deniliyordu: « ... sağ elin zorla kullandı-rılması bazı vakalarda solak çocukların kekemeliğine yol açmaktadır.

Oysa, aynı dergide 1979'da yayınlanan başka bir yazıda bu tür kekemelik için, «Sağ elini kullanmaya zorlanan çocuklarda... bu durum doğ-rulanamamıştır. Günümüzde pek az tedavi uzmanı ve teorisyen böyle bir kekemeliğin oluşuna inanmaktadır.» denilmektedir.

Belki de aynı dergininileri sürdüğü gibi, ortada jenetik durumla bir bağlantı bulunmaktadır. Solaklık ikizlerde daha çok görülür. Ve ikizler, toplumdaki diğer bireylere oranla beş katı oranında daha çok kekeme olurlar. Bu nedenle ikizlik, kekemelik ve solaklık arasında bir bağ bulunduğu fikri akla gelmektedir. Oysa, böyle bir bağ varsa bile zayıf olmalıdır. Çünkü, çoğu ikizler ne kekemedir ne de solaktır. Gerçekte bir elin baskın kullanılışına ilişkin kalıtım tümüyle belirsizdir.

Örneğin, iki elini de eşit yetenekte kullanan çocuklardan yaklaşık yüzde İO'u aslında solaktır. Oysa, bunların ana babalarından biri sol elini baskın kullanıyorsa bu oran yüzde 20-25'e çıkar. Eğer ana babanın ikisi de solaksa, bu kez oran yüzde 30'dur. Tek yumurta ikizlerinin yüzde 20'sinin aynı eli iyi kullanmamaları tuhaftır. Çünkü bunlar aynı rahimde, birbirlerinin aynı jenetik oluşum la meydana gelerek birbirine çok benzeyen bir biçimde gelişmişlerdir. Aynı şekilde şaşırtıcı olan bir durum da, tek yumurta ikizlerinde ikiz yumurta ikizlerinden daha çok solak bulunuşudur (tek yumurta ikizlerindeki yüzde 15'e karşılık, iki yumurta ikizlerinde yüzde 11 solak olur). Burada bir cinsiyet bağıntısıda bulunabilir. Solak annelerin çocuklarının solak oluşu, solak babalarının çocuklarının solak oluşundan daha olasıdır.

Beynin baskın sol yarım küresi ile güçlü sağ el arasında beklenen ve özlenen bağıntı, hiçbir şekilde bir elin baskın kullanılışının kalıtımından daha açık seçik şekilde görülemez. Sağ elini iyi kullananların yüzde 90 kadarı ile solakların yüzde 65 kadarında konuşmayı beynin sol yarım küresi yönetir. Geri kalan sağ elini iyi kullanan yüzde 10 ile solakların yüzde 35'i, sözüngelişi sağ yarım küreleriyle konuşurlar. Ancak, genel nüfusun yüzde 90'ını oluşturan sağ elini baskın kullanan kişilerin yüzde 10'u ile genel nüfusun yüzde lO'unu oluşturan solakların yüzde 35'i hep birlikte genel nüfusun yüzde 12,5'unu meydana getirirler (yüzde 9 artı yüzde 3,5 olarak). Bu da genel nüfusa göre solakların sayısı gibi küçük bir orandır. Ancak, bu iki yüzde birleşip tek bir beden olamazlar.

Böyle olsaydı ne rahat, ne temiz ve açık seçik bir durum ortaya çıkardı... Oysa, bu iki yüzde birleşemezler ve genelde solaklığın tersliği ile pisliği öylece kalır. 1795 yılında doğan ve 1800'lü yıllarda yaşayan İskoç tarihçisi ve yazarı Thomas Carlyle artık sağ elini kullanamaz durumda kalıp da sol elini kullanmaya zorlandığında dürüstçe ve haklı olarak söyleniyor, sağ elimizi neden seçtiğimizin yanıtlanamayacak ve bir bilmece oluşunun dışında sorulmaya değmeyecek bir soru olduğunu söylüyordu. Carlyle‘dan yüz yıl sonra soru şimdi de yanıtlanamamıştır. Ve bu sorunun 50-rulması pek çok bilmeceyi de bir anda akla getirmektedir. Kişi özellikle bu azın

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp