besin zehirlenmesi belirtileri

Besin Zehirlenmesi 2 :

BESİN ZEHİRLENMELERİ

Her gün yediğimiz besinlerde birçok toksik (zehirli) madde bulunur, fakat miktarları çok düşük olduğu için bunlarla ilgili zehirlenmelere çok seyrek rastlanır. Besinlerdeki doğal toksik maddeleri 4 grupta toplayabiliriz: • Toksik olduğu bilinen besinler: Zehirli olduğu bilinen birçok bitki kazaen veya bilerek yenebilir. Psilocybe veya Amanita mantarları, Digitalis purpurea (digitoxin içerir), Senecio longilobus • Normal miktarlarda yendiğinde sağlıklı insanlan etkileyen kantamine besinler: Bazı besinler özel durumlarda yüksek miktarda toksin içerirler. Mesela, yeşil patateste glikoalko loidler (solanin) vardır. • Sağlıklı insanları çok fazla yendiğinde etkileyen besinler: La hana, şalgam, soya fasulyesi gibi guatrojenik bileşikler içeren besinlerin çok fazla tüketilmesi troit büyümesine neden olabilir. Fazla miktarda A vitamini (piliç karaciğeri), irritabilite, kusma, kafaiçi basınç artışı ve ölüme, D vitamini zehirlenmesi de iştahsızlık, bulantı, kusma, ishal, baş ağrısı, sık idrar yapma ve çok su içmeye neden olabilir. • Sadece duyarlı insanlan etkileyen besinler: Bazı besinler sadece duyarlı insanları etkilerler. Zehirlenmeler, besinlerde üreyen çeşitli mikroplar ya da besinleri kirleten maddelerle de meydana gelebilir: • Mikroplar: Besinlerde üreyen mikropların başlıcaları stafilokok ve salmonella türü bakterilerdir. Bu bakteriler infeksiyona veya zehirlenmeye neden olurlar. İnfeksiyonların kuluçka süresi 8 saatten birkaç güne kadar uzayabilir; zehirlenmeler (intoksikasyon) ise birkaç dakika-saat içinde belirti verir. • Çeşitli kirleticiler ve kimyasal maddeler: Besinlere karışabilerı alüminyum, arsenik, cıva, kadmiyum, kobalt, kurşun, manganez ... gibi toksik metaller, böcek ilaçları (pestisit1er), tarım ilaçları ve sanayi artıkları da zehirlenmelere neden olabilirler. Toksik olmayan reaksiyonlar Bir besin maddesinin yenmesinden sonra zehirlenme dışı olan çeşitli rahatsızlıklar vardır ve bunların sadece küçük bir bölümü gerçek allerjik reaksiyonlardır, fakat besin allerjisi terimi, maalesef, besinlere bağlı tüm anormal reaksiyonları (allerjik olsun veya olmasın!) tanımlamak için de kullanılır. Önce, bu konu ile ilgili terimlerin tam karşılıklarını verelim: BESİN ALLERJİSİ, yiyeceklerin neden oldukları, immurıolo jik mekanizmalarla ortaya çıkan reaksiyonlardır. Bu kişilerin vücudunda (kanında, solunum, sindirim sistemlerinde, derisinde ... ) duyarlı oldukları besine karşı IgE sınıfından antikorlar vardır. Bu antikorların varlığı, hem deri testleriyle ve hem de kandaki düzeyleri ölçülerek gösterilebilir. Besin allerjisine çok yakın, hatta onunla eş anlamda kullanılan bir terim de

BESİN HİPERSENSİTİvİTESİ

(besin aşırı duyarlılığı)'dir. Bu terim, besinlere bağlı olarak gelişen, fakat IgE'nin rolünün olmadığı allerjik reaksiyonları tanımlamak için kullanılmalıdır. Her ne kadar, besin allerjileri ve besin hipersensitiviteleri farklı mekanizmalarla meydana gelseler de, doktor olmayan okuyucularımızın kafasını çok daha fazla karıştırmamak amacıyla, biz bu iki grup reaksiyonu tıp literatüründe de olduğu gibi, besin allerjisi başlığı altında ele alacağız.

BESİN İNTOLERANSı

İmmunolojik olmayan mekanizmalara bağlı olarak gelişen reaksiyonlar besin intoleransı (besin tahammülsüzlüğü) olarak isimlendirilir. Besin intoleransını 3 farklı grupta inceleyeceğiz: I. Besinlerdeki doğal farmakolojik maddelere bağlı intolerans II. Duyarlı kişilerde görülen metabolik reaksiyonlar III. Psikolojik reaksiyonlar Aşağıdaki bölümde ister istemez bır sürü yabancı kelime kul/anacağım. Dileğim bunların da bir intoleransa yol açmaması! Besinlerdeki doğal farmakolojik maddelere bağlı intolerans Besinlerde doğalolarak bulunan vazoaktif aminler veya diğer farmakolojik aktif maddeler, özellikle gastrointestinal ve sinir sistemini ilgilendiren belirtilere neden olurlar. Vazoaktif aminlerin başlıcaları histamin, tiramin. triptamin, [enileti/amin, dopamin, norepinefrin, serotonindir. Bu maddeler bakteriler tarafından üretilir. Yüksek histamin ve tiramin miktarlarına peynir, alkollü içecekler, balık konservesi, ton balığı, lahana turşusu ... gibi besinler de rastlanır. Çikolatada bulunan feniletilamin bazı insanlarda baş ağrısına yol açabilirken, teobrominin de teofiline benzer etkileri vardır. Süt veren anneler 200 gramdan fazla çikolata yerlerse, bebekleri bun dan etkilenirler. Baş ağrısı veya migren krizleri olan hastaların diyetlerinden çikolata, kafein ve kakaonun çıkarılmasının nedeni de bu iki kimyasal maddedir. Tiramin, özellikle de MAO inhibitörü (depresyon tedavisinde kullanılır) alanlarda, migren ve kronik ür tikere-neden olabilir. Vazoaktif aminler, daha düşük miktarlarda avokado, muz, erik, portakal, domates, ananas... gibi pek çok meyvede ve şarapta da bulunur, fakat bu maddelerin -kırmızı şarap dışında- klinik önemi yoktur. Bir araştırmada, histaminden fakir şarap içilmesinden sonra plazma histamin düzeylerinin artmış olarak bulunması, şarapta histamin-salgılatan madde bulunabileceği ihtimalini düşündürmüştür. Besinlerde psikoaktif maddeler de bulunabilir: Belladon ve atropin benzeri alkaloidler, indolaminler, miristin, piridinler, tetra hidrokanabinoller ve metilksantinler, kafein ve teobromin (kahve, çay, kola, çikolata, kakao ) ... gibi. Metilksantinler, santral sinir sisteminin uyarılmasına, baş ağrısı ve karın ağrılarına yol açabilirler. Bir kutu k% 55 mg, bir fincan kah ve 1~0 mg kafein ve 100 gram çikolata 200 mg teobromin içerir. Duyarlı kişilerde görülen metabolik reaksiyonlar Besinlerle ilgili metabolik reaksiyonlar genellikle duyarlı insanlarda ortaya çıkarsa da, bir besin maddesinin çok fazla yenmesi herkesi etkileyebilir. Mesela: • İyottan fakir bölgelerde yaşayanlarda lahana, guatr büyümesine yol açabilir. • Fazla miktarda tuz (sodyum klorit) tüketilmesi hipertansiyona neden olabilir. • Çiğ yumurta beyazındaki avidin gibi bir vitamin agonisti, biotin eksikliğine bağlı dermatit yapabilir. • Metionin, izolösin veya treonin.. gibi gibi amino asitleri fazla miktarda bulunduğu sentetik diyetler, bulantı veya baş ağrısı yaratabilir. Olağan miktarlarda yenen besinlere bağlı metabolik reaksiyonların görüldüğü kişilerdeki duyarlılığın pek çok nedeni olabilir: • Monoamino oksidaz inhibitörleri ve izoniazid, anormal metabolik reaksiyonlarda en çok suçlanan ilaçlardır. Ton balığı yiyen tüberkülozlu Hastalarda görülebilen arıaflaksi benzeri reaksiyonlar ve peynirdeki aminlerin (tiramin), MAO inhi bitörü alanlarda migren ve kronik ürtikere neden olması, ilaçlara bağlı reaksiyonların tipik örneklerdir. • Akut mikrobik ishal geçiren çocuklarda bağırsak epiteli dökülmesine bağlı olarak sekonder laktaz eksikliği gelişir ve süt içildikten sonra karın ağrısı, şişkinlik, ishal ortaya çıkabilir. Bu kişilerde maltaz ve sukraz eksikliği de görülebilir.

Glutene duyarlı kişilerin buğdaydan üretilen ürünlere (Çölyak hastalığı), Wilson hastalığı olanların da serüloplazmin eksikliğinden dolayı bakıra tahammülleri yoktur. Fenilketonürili çocukların da özel bir diyete ihtiyaçları vardır. Glukoz-S-fosfat dehidrogenaz eksikliği olanlarda bakla yedikten sonra hemolitik anemi (kansızlık) gelişir, • Malabsorbsiyon ve karbonhidrat emilimi ile ilgili sorunları olanlarda, besin allerjisi veya hipersensitivitesi ile karışarı gaz, şişkinlik, kramplar ve ishal gelişebilir . • Doğuştan metabolizma bozuklukları: Bu durumun en iyi tanınan örneği, bağırsaklarda laktaz eksikliğidir. İnek sütünde bulunan laktozun metabolizması için gereken bu enzimin eksikliğinde, laktoz laktik aside fermente olur, bağırsaklara sıvı çekilir ve malabsorbsiyon ve ishal semptomları ortaya çıkar. Düşük laktaz düzeyleri 3-15 ya§ arasında gelişir; duyarlı olgu-olarda, 5-12 gram laktoz (100-240 ml inek sütü) belirtilere neden olur. Laktaz eksikliği, nadiren gastrointestinal allerji ile beraber de bulunabilir. Primer laktaz eksikliğinin görülme sıklığı toplumlara göre farklıdır. Bu oran Kuzey Amerikalı siyahlar, çoğu Asya ve Afrikalılar ve İsrailli Araplar arasında %80 dolaylarında iken, Kuzey Amerikalı beyazlarda %5-20, Danimarkalılarda %3 civarındadır. Nonspesifik intolerans Bu grupta, besinleri renklendirmek için kullanılan boyalar (tartarazin, eritrosin ... ), tatlandırıcılar (aspartam, monosodyum glutamat) ve prezervatifler (sülfitler, benzoatlar, benzoik asit) ve antioksidanlar gibi maddelerin yol açtığı reaksiyonlar yer ahr. Bazı astımlılar, sodyum metabisülfit (Na2SıOs) ve sülfir dioksit (2) ve sülfitleri içeren prezervatif maddelerin bulunduğu yiyecek ve içeceklerle astım krizine girebilirler; ani kızarma, hipotansiyon da gelişebilir. En çok suçlanan yiyecek ve içecekler, salatalar, sirke, sosis, alkolsüz içkiler, meyve suları, bira, şarap, karides ve diğer deniz ürünleri ve kurutulmuş sebzelerdir. Sodyum metabisülfu, restoranlarda ve marketlerde, daha çok, yeni hazırlanmış salata, meyve ve sebzelerin taze kalması için kullanılır; mantar ve patates cipsi endüstrisinde de yararlanılır. Bu prezervatiflerin hangi mekanizma ile semptomlara neden oldukları tam olarak bilinmemektedir. Bu maddelerin kapsüller içinde alınmasıyla astım ve anaflaktoid reaksiyonlar meydana gelebileceği gösterilmiştir, Bir teoriye göre, bu prezervatif maddelerin bulunduğu paketlerin açılması, içeceklerin içilmesi veya besinlerin çiğnenmesi sırasında oluşan aerosol şeklindeki SOı'nin solunması bronşlardaki reseptörleri uyararak bronş daralmasına neden olmaktadır. Azo boyalan, özellikle de tartrazin sarısı ve daha az sıklıkta da benzoatlar, aspirin tahammülsüzlüğü olanlarda astım semptomlarına veya ağız ve boğaz belirtilerine yol açabilirler. Aspartam 'ın da ender olarak ürtiker ve anjioödeme neden olabileceği bildirilmiştir. Esansiyel bir amino asit olan triptofan, yüksek miktarda alındığında skleroderma, fasiitis ve eozinofiJiye neden olabilmektedir. Triptofan, kırmızı et, kümes hayvanları eti, balık ve bazı peynirler de bulunur.

ÇİN LOKANTASI SENDROMU:

Monosodyum glutamat Uzakdoğu'da yaygın olarak kullanılan bir baharattır. Bu maddeyi içeren yemekleri yiyenlerde, baş ağrısı, yüz, boyun, göğüste uyuşukluk, yanma, basınç duygusundan astım krizine kadar giden durum Çin Lokantası Sendromu ismiyle bilinir. Psikolojik reaksiyonlar Bazı besin reaksiyonları psikolojik kökenlidir ve bunların da çoğu nefret reaksiyonlarıdır. Nefret, bazen estetik, dinsel, sosyal veya kişisel nedenlere bağlı olup bir yiyeceğin kesinlikle yenmemesi şeklinde olabileceği gibi, bazen, besinin sadece görülmesi ile bulantı ve kusma gibi fiziksel reaksiyonlar ortaya çıkabilir. Bu belirtiler depresyon, kronik hiperventilasyon sendromu veya psikiyatrik bir hastalığın işareti de olabilir.

BESİN ALLERJİSİ

'Oh be, nihayet başlıktaki konu' dediğinizi duyar gibiyim. İnşallah, bir yeriniz kaşınmadan, kabarmadan ... sağlık ve sıhhatle buraya kadar gelebildiniz ... Şimdi... koltuğunuza yaslanın ... gözlerinizi hafifçe kapayıp bi razcık dinlenin Ve İşte, BESİN ALLERJİSİ bölümü başlıyor. Besin alerjisinin oluşumu Bağışıklık sisteminin esas görevi, vücudumuzu, dışarıdan giren yabancı maddelere, mesela mikroplara, virüslere ... karşı korumaktır. Bu amaçla, o maddeyle ilk karşılaştığında. antikor ismi verilen koruyucu maddeler üretir. Bu antikorlar sayesinde, o mikrop veya virüsle tekrar karşılaştığımızda, bunların neden olabilecekleri hastalıklardan korunmuş oluruz. Fakat, bazı kişilerin bağışıklık sistemi kendisi için son derece yararlı olan bir besin maddesini (mesela, yumurtayı!) yabancı veya zararlı sanabilir ve ona karşı anti korlar üretebilir. Ne müthiş bir yanılgı! Karşılaştığı bazı maddelerin yabancı (zararlı!) sanılması ve o maddeye karşı immunglobülün E (kısaca IgE) ismi verilen anti korlar üretilmesi özelliğine atopi, böyle kişilere de atopik kişi denir. Atopi, genetik olarak sahip olunan bir niteliktir! Atopik kişi için immunglobülin E sınıfından antikorlar ürettiği madde artık herhangi bir madde değil, bir allerjendir. İmmun globülin E sınıfı bu antikorlar, vücudumuzda yaygın olarak bulunan mast hücrelerinin yüzeylerine yapışırlar. Mast hücreleri, vücudumuzda başta derimiz, sindirim ve solunum sistemleri mukozası olmak üzere pek çok yerde bulunurlar. Bu immunglobülinler kanımızda da vardır ve bunların kandaki miktarlarının ölçülmesiyle o maddeye karşı al1erjik olup olmadığımız belirlenebilir (Tanı Yöntemleri' bölümüne bakınız!). Allerjenle tekrar kar§ıla§ıldığında, allerjen, mast hücresi yüzeyindeki IgE ile birleşir ve bunun sonucu mast hücrelerinden başta histamin olmak üzere pek çok aracı madde salgılanır. AlIerjik belirtilerin oluşumundan bu aracı maddeler sorumludur. Allerjen le mast hücresi yüzeyindeki IgE'nin buluşma yerlerine göre farklı hastalık tabloları ortaya çıkar. Bu birleşme deride oluyorsa ürtiker, egzema; burun zarı üzerinde oluyorsa saman nezlesi; bronşlanmiz da ise astım ... meydana gelir. Alerjenlerin farklı insanlarda farklı hastalık tablolarına yol açmalarının nedenleri bilinmemektedir. Aynı al1erjen, bir kişide ürtikere, diğerinde astı ma veya bir başkasında alerjik nezleye ne den olabilmektedir. Epidemiyolojik bilgiler Besin allerjisi ile ilgili epidemiyolojik veriler güvenilir olmaktan uzaktır. Bunun başlıca iki nedeni vardır: • Besin alerjisinin herkes tarafından kabul edilen bir tanımı yoktur. • Besin alerjisi tanısı için güvenilir bir laboratuvar testi olmadığı gibi, provokasyon testleri de subjektif parametrelere dayanmaktadır. Prevalans (görülme sıklığı) Besin allerjisi prevalansı, yaşa, yaşanılan ülkeye ve beslenme özelliklerine göre değişir, Prevalans, çocuk ve erişkinlerde ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

Küçük bebeklerde en sık rastlanan alIerjiler inek sütü, yumurta ve yer fıstığına karşıdır. Bu yaşlardaki bebeklerde tanının çok zor olması ve provokasyon testlerinin her olguya uygulanamaması nedeniyle prevalansın belirlenmesi çok güçtür. ileriye dönük olarak düzenlenen bir araştırmada, doğumların dan 3 yaşına kadar izlenen 480 çocuğun %28'inin anne-babası, çocuklarında ortaya çıkan belirtilerden bir besini sorumlu tutmuşlar, fakat besin alIerjisi bunların çift-kör yöntemle %3.4'ünde, açık provokasyon testi ile de %4.4'ünde gösterilebilmiştir. Bir başka çalışmada ise, bir yaşındaki çocukların %8.4'ünde yumurtaya karşı spesifik IgE saptanmış ve bunun ileri yıllarda atopi gelişimi ile ilgili olduğu gösterilmiştir. En çok allerjl yaratan tawk yumurtasıdır, diğer kuşların yumurtalarının allerjenisitesi daha azdır. Genel bir kural olarak, hayatın ilk yılı içinde ortaya çıkan inek sütü ve yumurta allerjisi, çocukların %75-80'inde 1-3 yıl içinde geriler; %15-25 kadarında ise uzun yıllar devam eder. Yer fıstığı ve balık allerjisi ise genelde tüm yaşarn boyu devam eder. Rasgele seçilmiş erişkinlerdeki besin allerjisi prevalansı hakkında çok az sayıda çalışma vardır. Erişkinlerdeki prevalans, kültürel beslenme ahşkanhklarına göre önemli farklılık gösterir, Kivi, mango ... gibi tropikal meyvelerin Avrupa ülkelerinde daha çok tüketilmeye başlaması, bunlarla ilgili alerjilerin de artmasına neden olmuştur, Bu özellikler ülkemiz için de geçerlidir. Bunlara Dikkat! ... • Besin alerjisi çocuklarda erişkinlere göre 3.1 oranında fazla görülür. • 15 yaşına kadar çocuklarda da erkeklerde kızlara göre 1.7 oranında daha sık rastlanır. • Erişkinlerdeki erkek/kadın oranı ise OA'tür. • Besin allerjisi erişkinlerde özellikle 15-30 yaşları arasın da görülür ve 45 yaşına kadar devam eder. Alerjenler Besinlerdeki allerjenler, suda eriyen glikoproteinler olup mu kozal yüzeylerden kolayca emilirler. Bir besinde bulunan allerjenler üç grupta değerlendirilir: • Majör alerjen (esas alerjen) • Minör alerjen (küçük alerjen) • İntermediate alerjen (ara alerjen) Majör alerjen, bir maddeye alerjik olan tüm hastaların serumlarındaki 1 g E antikorlarının en azından %50'sini, minör aler jen ise %lO'dan daha azını bağlayan allerjenlerdir. Bu ikisinin arasında kalan özelliğe sahip allerjenler ise intermediate alerjen olarak isimlendirilir. Hemen her besin allerjiye neden olabilir. Tablo 2'de anaftak siye yol açtığı saptanmış olan besinler sıralanmıştır. Küçük çocuklarda daha çok hayvan kaynaklı, 6 yaşından büyük çocuk ve erişkinlerde ise bitki kaynaklı allerjenlere rastlanır. Besinlerin yenmeden önce geçirdikleri işlemler (pişirilme, kızartma, fermentasyon, tütsüleme ... ) o maddenin allerjenisitesini değiştirebilir; temel antijenlerden bazıları azalırken, yeni antijenler de ortaya çıkabilir.

Mesela, inek sütüne allerjisi olan bir kişide görülen reaksiyonlar, o sütten yapılan peynir yendiğinde daha farklı olabilir! Yer fıstığı allerjisi USA'da Çln'e göre çok daha fazla görülür, çünkü Çiniller yer fıstığını daha çok kızartarak ya da haşlayarak, Amerikalılar Ise kavurarak yerler. Fıstığın kavrulma Işlemi sırasında çok daha yüksek ısılara maruz kalması allerjenisiteyl artırmaktadır! Pastörizasyon, sterilizasyon ve derin dondurmanın allerjenisite üzerine belirgin bir etkisi yoktur. Besin allerjilerinde, yiyeceğin hazırlanması sırasında meydana gelen değişikliklerden başka, besin katkı maddeleri (tatlandırıcı ve baharatlar, renklendiriciler, prezervatifter ... ) ve besinler arasında ki çapraz reaktivite dikkate alınmalıdır. Çeşitli besin grupları arasındaki çapraz reaksiyonlar çok tartışmalıdır. Birçok araştırma, aynı botanik aileden olan besinler arasında çapraz re aktivite bulunmayabileceğini göstermiştir; bu nedenle, sadece aynı aileden olan besinlerin, allerjik oldukları kanıtlanmadan yasaklanmaları doğru değildir. Hatta, bir besin-protein (yer fıstığı, soya, ay çiçeği...) allerjisi olanlar, o besinin pürüfi ye yağını çok iyi tolere edebilirler. Tablo 2: Anaflaksiye neden olduğu bilinen ylyeceklere örnekler. Badem Anason Elma Enginar Muz Defne yaprağı Pancar Karabiber Bira mayası Buğday Kavun Kereviz Kestane Tavuk eti Hindiba Çikolata Midye Sarımsak Kekik Hindistancevizi Morina balığı Pamuk tohumu Yengeç Kimyon Yumurta Rezene Fındık Keten tohumu Nohut Zencefil Pisi balığı Bal Hardal Portakal istiridye Bezelye Şeftali Fıstık Afyon tohumu Patates Ahududu Adaçayı Alabalık Susam Karides Soya Çilek Ayçiçeği Patates Mandalina Ceviz Mercimek Istakoz Süt Darı Mantar Vanilya Besin allerjisinin belirtileri Besin alIerjisinin belirtileri çok değişkendir. Hedef organ sa dece deri, sindirim veya solunum sistemi olabilir; çoğu zaman bir den fazla sisteme ait semptomlar vardır. Sadece ağız mukozasını ilgilendiren lokal belirtilerden (Oral Allerji Sendromu), vücudun tümünü ilgilendiren ve ölüme kadar gidebilen anaflaksiye kadar çok farklı belirtiler ortaya çıkabilir. Aynı besin maddesi, farklı kişilerde farklı belirtilere yol açabilir, aynı kişide değişik zamanlarda farklı reaksiyonlar meydana gelebilir. Belirtiler akut veya kronik olabilir. Belirtiler genellikle, besinin yenmesinden sonraki dakikalar veya saatler içinde kendini gösterir. Hatta, çok duyarlı olan kişiler de yiyeceğin ellenmesi veya koklanması bile allerjik bir reaksiyona yol açabilir. Besin allerjilerinin neden oldukları belirtiler Tablo 3'te özetlenmiştir. Tablo 3: Besin allerjilerinde saptanan belirtiler Deri Ürtiker Anjioödem Eritem Egzema Sindirim Sıstemı Oral allerji sendromu Bulantı-kusma ishal Karın ağrısı Kolik Solunum Sıstemı A1lerjik rinit L.arenks önemi A1lerjik astım Dığer Anaflaksi Migren Artrit Göz Kaşınma Kızarma Sulanma Deri belirtileri Besinlerin yenmesi veya onlara temas edilmesiyle oluşan akut ürtiker ve anjioödem sık rastlanan durumlardır. Bu tabloların tanısı da genellikle çok kolaydır, çünkü belirtiler o besinin yenmesinden veya temastan hemen sonra ortaya çıkar. Buna karşılık, yiyeceklere bağlı kronik ürtiker ve anjioödeme ise oldukça seyrek rastlanılır. Bir araştırmada, kronik ürtikeri olanların sadece %L.4'ünün yiyeceklere bağlı olduğu saptanmıştır. Besin allerjisinin atopik dermatit oluşumunda da rolü vardır. Çeşitli araştırmalarda atopik dermatiti olan çocukların l/3'ünde besin allerjisi olduğu belirlenmiştir. Özellikle klasik tedaviye cevap vermeyen atopik dermatitli çocuklarda besin allerjisinden şüphe edilmelidir. En çok suçlanan besin yumurtadır. Mide-bağırsak sistemi belirtileri Besin allerjisinin mide-bağırsak sistemi (gastrointestinal sistem) belirtileri bulantı, kusma, kramp şeklinde karın ağrıları, ishal, karında şişkinlik ve gazdır. Besinin yenmesinden sonra ilk olarak ağız-boğaz semptomları ortaya çıkar. Taze meyve ve sebze yenilmesinden sonra gelişen oral semptomların sistemik belirtilere dönüşmediği klinik tablo

Oral Al/erji Sendromu olarak isimlendirilir. Oral Allerji Sendromu aşağıda ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Gastrointestinal besin hipersensitivitesi sendromları, besinlere bağlı enterokolit sendromu, besinlere bağlı malabsorbsiyon sendromu, çölyak hastalığı ve allerjik eozinofilik gastroenterittir. Eozinofilik gastroenteritli hastaların bir kısmında IgE'nin de rolü olduğu belirlenmiştir. Bu bebek ve çocuklarda tipik olarak, yemekten sonra bulantı, kusma, büyüme geriliği ve kanda eozino fili saptanır. Astım ve allerjik rinite sık rastlanır, IgE düzeyleri yüksektir ve birçok besine intolerans vardır. Anamneze ve deri testlerine göre suçlu besinin diyetten çıkarılmasıyla semptomlar ve bağırsaklardaki eozinofilik infiltrasyon 1-3 ayda düzelir. En çok rolü olan besinler süt, soya, yumurta ve buğdaydır. Solunum sistemi belirtileri Besin allerjisine bağlı solunum sistemi semptomları deri ve gastrointestinal sisteme göre çok daha nadir görülür ve çoğu zaman da izole değil, diğer sistem. bulguları ile birliktedir. Respiratuar reaksiyonlardan en çok sorumlu olduğu bilinen besinler: • Yumurta • Süt • Yer fıstığı • Soya • Balık • Deniz kabukluları • Fındık'dır. Solunum sisteminin de tutulduğu ölümcül ya da ağır anaflaksiler ise özellikle yer fıstığı, fındık ve deniz kabukluları ile ilgili bulunmuştur. Monosodyum glutamat, sülfitler, aspartam ... gibi bazı besin katkı maddeleri de solunum sistemi belirtilerine yol açabilirler, fakat kontrollü çalışmalarda bunların prevalansının sanılandan düşük (%5'den az) olduğu belirlenmiştir. Klinik özellikler Besin allerjisine bağlı solunum sistemi belirtileri her zaman aynı klinik tabloya neden olmaz. Allerjiye yol açan besin sık yenmiyorsa, belirtiler ani olarak ortaya çıkar ve bazı hastalarda anaflaksi de gelişebilir. Besin rutin olarak tüketiliyorsa, daha çok kronik atopik dermatit veya kronik astım gibi akut olmayan semptomlar görülür. Besın alleIjisi ve astım • Bazı besinler öksürük, hırıltılı solunum ve nefes darlığına neden olabilir. • Besin allerjisi, daha çok bebek ve çocuklarda astıma neden olur. • Besinler ani astım krizine yol açabilecekleri gibi, kronik astım belirtilerine veya astırnın kontrol altına alınamamasına da neden olabilirler. • Besinlerin sadece astım belirtileri oluşturması son derecede cnadirdir.

• Besine bağlı allerjik reaksiyonlar, orta ve ağır astımlılarda krizlere neden olmadan bronş reaktivitesini artırabilirler. • Buğday proteinlerinin (fırıncı astımı), balık pişirilirken orta ya çıkan dumanların ya da balık kokusunun solunması da duyarlı hastalarda öksürük ve nefes darlığına neden olabilir. Besin allerijisi ve rinit • Besin allerjisine bağlı burun semptomları da, deri ve gastro intestinal sistem belirtileri ile birlikte görülür. • Erişkinlere kıyasla bebek ve küçük çocuklarda daha sık rastlanan bir durumdur. • Besin allerjisinin orta kulak iltihabına (seröz otitis media) da yol açabileceği ileri sürülmüş, ancak kesin olarak kanıtlanamamıştır. • Besine bağlı anaflaktik reaksiyonlarda ilk senıptomlar solunum yolları ile ilgili olanlardır. Bunlar, ağız-boğazda kaşıntı, gırtlak ödemi, öksürük, nefes darlığı, hırıltılı solunum ve ses kısıklığıdır. Anaftaksi Besinlere bağlı sistemik anaflaksi, besin yendikten sonra bir kaç dakika ile 2 saat içinde gelişir, Herhangi bir besin maddesi anaflaksiye yol açabilirse de (Tablo 2), ölümlere neden olan reaksiyonlardan sorumlu olan yiyecekler; • Yer fıstığı, • Ağaç fıstığı, • Süt, • Yumurta, • Soya, • Balıkve • Kabuklu deniz hayvanlarıdır. Ölümcül anaflaksi, ağır semptomlarla başlayıp hızla ilerleye bileceği gibi, hafif belirtilerle başlayıp 1-3 saat içinde şok ve kalp ve solunum durması ile de sonlanabilir. Sistemik reaksiyonlar, başta deri, mide-bağırsak ve solunum sistemi olmak üzere birçok organ sistemini ilgilendirir. Astım krizi ölümle sonuçlanan anaftaksilerin en belirgin semptomudur. Ağır olgularda kalp ve damar sistemi belirtileri de (hipotansiyon, ritim bozukluğu ve şok) vardır. Bazı hastalar tarafından baş ağrısı ve ölüm korkusu gibi nörolojik belirtiler de tanımlanır. Hanımlarda ciddi rahim krampları olabilir. Ölümcül anaftaksi, bazen sadece besinlerin yenmesinden son ra egzersiz yapılırsa ortaya çıkar; egzersiz yapıImıyorsa, aynı besin hiçbir semptoma neden olmaz. Egzersize bağlı besin allerjisinden en çok; • Kereviz,' • Karides, • Elma ve • Buğdayın sorumlu olduğu belirlenmi§tir. Egzersize bağlı anaflaksiler bazen herhangi bir yiyeceğin yenmesinden sonra da geli§ebilmektedir.

ORAL ALLEM SENDROMU

Sebze ve meyve yedikten hemen sonra ortaya çıkan ağız ve boğazla ilgili belirtiler Oral Allerji Sendromu (OAS) olarak isimlendirilir. OAS için kullanılmı§ olan başka terimler de vardır: Oral allerji, lokal allerji, oral anaflaksi, lokal anaftaksi, meyve-sebze sendromu ... gibi. Klinik belirtiler OAS, dudak, dil ve yanak mukozasının sızlaması ve kaşınmasıyla başlar. Hastaların %50'sinde dudaklar şişer, Birçok hastada boğazda da kaşıntı, sızlanma ve sertlik hissi vardır. Bazen, yüzde kızarma, yanak mukozasında kabarcıklar ... da görülebilir. OAS'a neden olan meyve ve sebze leri n başlıcaları şunlardır: • Elma • Salatalık • Fındık • Kavun • Havuç • Karpuz • Fıstık • Muz • Ceviz • Rezene • Patates • Armut • Domates • Şeftali Belirtiler, meyve veya sebzeyi yedikten 5 dakika sonra görülmeye başlar ve 30 dakika içinde de tüm belirtiler ortaya çıkmış olur. Çok nadir de olsa, belirtilerin 90 dakika sonra da başlayabileceği bildirilmiştir. Belirtiler, başladıktan 30-90 dakika sonra da tamamen kaybolıır. OAS'ın belirtileri sadece polen mevsimi görülebileceği gibi, çoğu hastada tüm yıl boyunca da vardır. OAS'ın genel popülasyondaki görülme sıklığı hakkında güvenilir bir veri yoktur; fakat yiyecek allerjisi olanların %85 kadarında, polen allerjisi olanların ise %6 kadarında görülebileceği bildirilmiştir. Belirtiler, hastaların 213'ünde 2-12 yaş arasında ortaya çıkar. Hastaların 1/3'ünde, OAS'ı takiben ürtiker, mide-bağırsak sistemi allerjileri ve saman nezlesi ... gibi yiyecek allerjilerinin diğer şekilleri de meydana gelir. OAS'lıların %80'e yakınında astım veya allerjik nezle vardır ve bunların da hemen hemen tamamına yakımnda polen allerjisi (bunların da çoğu huş ağacı polenlerine duyarlı olanlardır!) bulunıır. OAS'mtamsı OAS'ın kesin tanısı için, şüpheli besin ile provokasyon testlerinin yapılması gerekir, ama bunun uygulanmasında çeşitli güçlükler vardır: • Yiyecek maddesinin koku ve tadını maskelemek zordur ve bu işlemde aşırıya kaçıldığında da, yiyeceğin konsantrasyonu herhangi bir reaksiyona yol açmayacak çok düşük düzeylere inebilir. • Maskelerne işlemi yiyeceğin allerjenisitesini bozabilir. • Kapsül içindeki yiyecek ağıza yeterince temas etmediğinde herhangi bir belirti oluşmayabilir. Bu nedenlerden dolayı, OAS tamsı çoğu zaman hastanın bildirdiği semptomlara dayanır ve tanı her zaman doğru olmayabilir.

Diğer taraftan, hiçbir ağız ve boğaz belirtileri tanımlamayan bir kişide ise OAS tamsımn atlanması pek mümkün değildir. Tipik OAS belirtileri olan bir kişide, o yiyeceğe karşı pozitif deri testi veya kanda IgE yüksekliği olması tanı için yeterlidir. Ticari yiyecek ekstreleri yerine taze meyve ile yapılacak testler daha duyarlıdır. OAS'm oluşumu OAS semptomlarının ortaya çıkabilmesi için, hastanın o maddeye karşı daha önce duyarlılık kazanmış olması gerekir. Buna sensitizasyon (duyarhlaşma) diyoruz. Duyarlılaşma üç şekilde meydana gelebilir: • Hasta şüphe edilen yiyecekle daha önce karşılaşmıştır. • Hasta şüphe edilen yiyecekle çapraz reaksiyon gösteren bir yiyecekle karşılaşmıştır. • Hasta şüphe edilen yiyecekle çapraz reaksiyon gösteren bir polenle karşılaşmıştır, Bunlar içinde en geçerli olanının sonuncu mekanizma olduğu düşünülmektedir, çünkü OAS çoğu zaman solunumsal bir allerjiyle (allerjik rinit veya astım) birlikte olduğu gibi, polenler (özellikle de huş ağacı ve nezle otu) OAS'a neden olan yiyeceklerle çapraz-reaksiyon gösterirler. OAS'lı hastalarda belirtilere neden olan yiyeceğe karşı oluşmuş olan Igfi'ler saptanır. Tablo 4'de polenler ile çapraz-reaksiyon gösteren meyveler sunulmuştur. Tedavi Tedavi gayet basittir ve semptomlara neden olan sebze veya meyvenin yenmemesinden ibarettir. Bazı hastalarda polenlere karşı yapılan immunoterapi ile OAS'ın gerileyebileceği belirlenmiştir, fakat yiyeceklere karşı immunoterapinin hiçbir yararı yoktur. Kaşıntılara karşı antihistaminikler verilir, solunum etkileyen farenks (yutak) ödemi gelişenlere adrenalin uygulanmalıdır. Tablo 4. Polenler ile çapraz reaksiyon gösteren meyveler. Nezle otu Karpuz Kavun Şebnem Sakız kabağı Salatalık

Kereviz Kiraz Armut Rezane Ceviz Huş ağacı Elma Havuç Patates Fındık Portakal Domates Kavun Karpuz Portakal çayır Karabuğday Patates Elma Havuç Kereviz Pelin otu Kereviz Kavun Elma BESİN ALLERJİsİNİN TANıSı Besin allerjisi tanı yöntemlerini başlıca 5 grupta toplayabiliriz: • Anamnez • Fizik muayene • Eliminasyon diyeti • İmmunolojik testler (Selektif deri testleri veya besin-spesifik IgEölçümü) • Besin provokasyon testleri Anamnes Besin allerjisi şüphesi olan durumlarda aşağıdaki soruların cevapları bulunmaya çalışılmalıdır: • Annesi çocuğunun süte allerjisi olduğunu söyler, fakat çocuğu sütten yapılan yoğurt ve dondurmayı rahatlıkla yemektedir! • Annesi, bebeğin birçok şeye allerjisi olduğunu söyler, fakat çocuğunun aslında o birçok yiyecekte bulunan yumurtaya allerjisi vardır! • Bir besinin yenmesinden 2 saat geçtikten sonra ortaya çıkan reaksiyonların IgE'nin aracılık ettiği besin allerjisi olma ihtimali oldukça azdır! • Reaksiyon ne kadar akut ve dramatik ise ve her zaman yenmeyen bir besin yenmişse, besin allerjisi tanısı o kadar kolaydır. Buna karşılık, besin allerjisinin tanısı, atopik derma tit, astım gibi kronik hastalıklarda oldukça zordur. • Çocuklardaki besin al1erjilerinin %90'ında, aşağıdaki besinlerin etken oldukları saptanmıştır: Yumurta, süt, yer fıstığı, soya, balık ve buğday. • Gençler ve erişkinlerde en çok suçlanan besinler ise: Ağaç fıstığı ve kabuklu deniz hayvanlarıdır. Bunları Unutma! ... • Şüpheli besin hangisidir? • Belirtiler besinin yenmesinden ne kadar sonra ortaya çıkmıştır? • Besin hangi semptomlara neden olmuştur? • Semptomların ağırlığı nedir? • Reaksiyona yol açan besinin miktan ne kadardır? • Semptomlar yeniden oluşturulabilir mi? • Son reaksiyondan beri ne kadar süre geçmiştir?

• Besin allerjisini etkileyebilecek faktörler (mesela, egzersiz) var mı? Fizik muayene Fizik muayenede, atopik hastalığın diğer belirtileri tanıya yardımcı olabilir: • Atopik dermatitli bir hastanın kuru, pullu ve likenifiye derisi • Allerjik rinitli bir hastada gözkapaklarının altındaki koyu halkalar, supratip çizgi (burun derisinde hareketli burun ucu ile yukarıdaki piramit arasındaki deri kırışıklığı) veya şişmiş burun etleri • Astımlı bir hastada öksürük ve hırıltılı solunum. Diyet günlükleri ve eliminasyon diyeti Hastaların her gün yedikleri besinler ve ortaya çıkan semp tomlarını bir günlüğe kaydetmeleri bazen çok işe yarayabilir. Eliminasyon diyetleri Besin allerjisi tanısında eliminasyon diyetleri işe yarayabilir, fakat süresi 1-2 haftayı aşmamalıdır. Şüphelenilen besin, diyet süresince kesinlikle alınmamalıdır. Besine atfedilen semptomlar geçtikten sonra aynı besinin tekrar yenmesiyle semptomlar da tekrarlamalıdır. Anaftaksiye neden olabilecek bir besin asla ev şartların da diyete sokulmamalıdır. Birden fazla besinden şüphe ediliyorsa veya eliminasyon diyetinin sonuçları tatmin edici değilse, oral besin provokasyon testi yapılmalıdır. İmmunolojik testler Bu amaçla başvurulan iki yöntem deri testleri ve spesifik IgE ölçümüdür. Deri testleri Besin allerjisi şüphesi olanlarda yapılabilecek en uygun tarama testi, prick testlerdir. Bu yöntemde, kısa zamanda, hastayı önemli bir riske sokmadan ve onu fazla rahatsız etmeden önemli bilgiler elde edilebilir, fakat kullanılan besin ekstrelerinin standar dize edilmemiş olması bu testlerinin en önemli sakıncasıdır. Besin allerjilerinin araştırılmasında intradermal testler önerilmez, çünkü özgüllüğü prick testlere göre daha az olduğu gibi, duyarlı kişilerde anaftaksi tehlikesi de vardır. Prick test, hastanın ön kolu ya da sırtına gliserinli besin ekstresi damlatılarak ve özel plastik bir iğne ile deri delinerek yapılır. Negatif kontrole göre 3 mm'den büyük reaksiyonlar pozitif kabul edilir. Prick testlerin yorumlanması çok önemlidir; sonuçlar mutlaka klinik bilgilerle birlikte değerlendirilmelidir: • Negatif prick test, besine spesifik 19E olmadığını gösterir. • Pozitif prick test, spesifik bir besine karşı semptomatik reaktivite olabileceğini gösterir. Pozitif prick testlerin %50 kadarı yalancı pozitifliktir.

• Mevcut ticari ekstrelerle negatif sonuç alındığında, test taze besinle (mesela, karton kutudaki sütle veya yeni kırılmış yumurta akıyla) tekrarlanmalıdır. • Oral A1lerji Sendromu olanlarda, allerjenler ısı ve hazırlanmaya hassas oldukları için, test önce taze meyve veya sebzenin, daha sonra da aynı iğne ile hastanın derisinin delinmesiyle (prick-prick yöntemi) yapılmalıdır. • Prick test, besine bağlı anaftaksi tanımlayan hastalarda, standart ekstrenin 1:1000 oranında sulandınlmış şekliyle yapılmalıdır. Besin-spesifik IgE ölçümü Suda eriyen besin antijenlerine karşı oluşarı spesifik IgE'ler, RAST ve benzeri testlerle ölçülmektedir. Bu yöntemin duyarlılığı prick testinki ile aynıdır. IgE antikorlarının kantitatif ölçümünde yararlanılan bir yöntem de spesifik bir RAST testi olan CAP sistem FElA'dır. Bu test ile 0.35 ile 100.000 kU/L arasındaki allerjen spesifik IgE'ler ölçüle biImektedir. CAP sistem FEIA ile bir besine karşı klinik reaktivitesi olan hastaları %95'den daha büyük bir doğrulukla saptamanın mümkün olabileceği ileri sürülmüştür. Buna göre, potansiyel tehlikeleri olan oral besin provokasyon testlerine gerek kalmadan besin allerjisi olan hastalar belirlenebilecektir. Bu hastaları tanıyacak spesifik IgE düzeyleri besinlere göre farklı bulunmuştur:

• Yumurta için 6 kUa/L, • Süt için 32 kUa/L, • Yer fıstığı için 14 kUa/L, • Balık için 20 kUa/L. Soya ve buğday için böyle bir düzey belirlemek mümkün ola mamıştır, fakat yumurta, süt, yer fıstığı, soya ve buğdaya %90-95 nonreaktivite ile korelasyon gösteren spesifik-IgE düzeyleri klinik pratikte işe yarayabilir. CAP sistem FEIA sayesinde, başlangıçta düşük IgE veya aza lan IgE düzeyleri ile, besin allerjilerini büyüdükçe kaybedecek ço cukları belirlemenin de mümkün olabileceği umulmaktadır, ancak prediktif düzeyler henüz saptanamamıştır. Bunları unutma!... Bir besine karşı tip 1 allerjik reaksiyonun oluşabilmesi için IgE'nin olması şarttır, fakat bu, o kişinin besin allerjisi belirtileri göstermesi için yeterli değildir. Bir besine karşı pozitif RAST ve deri testi olan kişiler o besini hiçbir reaksiyon göstermeden afiyetle yiyebilirler. Ayrıca, bir besine karşı bebeklikte sahip olduğu klinik reaktivitesini kaybeden bir çocuğun deri testleri MUi pozitiftir. Besin-spesifik IgG ve IgG4, yenen besinlere karşı normal bağışıklık yanıtının göstergeleridir. IgG ölçümünün besin allerjisi tamsında bugün için yeri olmamakla beraber, yüksek besin-spesifikIgG-lgE oranlarına sahip çocukların, yumurta, balık ve süte allerjilerini kaybetme ihtimallerinin daha fazla olduğu belirlenmiştir,

BESİN PROVOKASYON TESTLERİ

(BPT) BPT'nin iki dönemi vardır. Birinci dönemde (eliminasyon dönemi) şüphelerıilen besinin diyetten çıkarılması ile hastanın semptomlarının ortadan kalktığı, ikinci dönemde (provokasyon dönemi) ise besinin diyete konması ile semptomların tekrarladığı kamtlamr.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp