Bağışıklık Sistemini Güçlendiren Şifalı Bitkiler

Bağışıklık Sistemini Güçlendiren Şifalı Bitkiler: Günümüzde, tıbbi bitkilerin sağlığa katkılarıyla ilgili bilimsel araştırmalar bulunmaktadır. Gerek Avrupa'da, gerekse'de Amerika'da tıbbi bitkilerin kullanımlarına yönelik yapılan çalışmalarla sağlığa katkıları iyice araştırılmaktadır.

Binlerce yıldır genel sağlığı desteklemek, bağışıklık sistemini güçlendirmek, ağrı, ateş, uykusuzluk, ishal, kabızlık gibi sorunları gidermede kullanılan bitkisel ürünlerin kullanımının, son yıllarda yeniden arttığını görmekteyiz.

Ama bitkisel ürünler, kullanılırken herşeyden önce ilaç oldukları, ve tüm ilaçlar gibi vücudumuz üzerinde etkilerinin olabileceği ve bu yüzden de dikkatli kullanılmaları gerektiği unutulmamalıdır.

Çok önemli bir problem de, bu bitkisel destek ürünlerinin, diğer reçeteli ilaçlarla birlikte kullanıldığında ilaç etkileşimlerinin ortaya çıkmasıdır.

Bitkisel destek ürünlerinin en uygun koşullarda üretilmeleri ve gerekli güvenlik koşullarını taşımaları halinde kullanılmaları gerektiği de unutulmamalıdır.

Bitkisel ürünler içerisinde en sık kullanılan tıbbi bitkiler aşağıda listelenmiştir.

Echinecea (Ekinezya)

Kuzey Amerika'nın yerli çayır bitkilerinden olan Echineca'nın, büyüme ve çiçeklenme aşamasında, çiçek, kök ve toprak üstünde kalan gövde parçası medikal olarak kullanılmaktadır. Ekinezya preparatları içinde en sık kullanılan ekinezya türleri;

-Echinecea purpurea
-Echinecea pallida
-Echinacea angustifolia'dır.

Ekinezya, üst solunum yolları enfeksiyonlarından korunmada özellikle Amerika'da sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak yapılan çalışmalarda, Echinecea purpurea ve Echinecea pallida'nın grip ve soğukalgınlığını önleyemediği fakat hastalığın süresini ve sıklığını azalttığı belirtilmektedir. Echinacea angustifolia'nın ise hiçbir terapötik faydasının olmadığı bilinmektedir. 2003 yılında JAMA ( Journal of American Medical Association ) dergisinde yayınlanan bir çalışmada ise ; yaşları 2-11 arasında değişen çocuklarda üst solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisinde ekinezya kullanımının desteklenmediği belirtilmektedir.

Ayrıca Echinecea purpurea, üriner sistem enfeksiyonları ve çeşitli yaraların tedavisinde de kullanılmaktadır.

Ekinezya'nın; ekinezya bitki yapraklarından elde edilen ekstraktın alkol çözeltisi içinde uygulandığı solusyon formu olduğu gibi, çay şeklinde ve hazır tablet veya kapsül halinde preparatları da mevcuttur. Ekinezya bitkisi içindeki tedavi edici etkiyi yaratan aktif madde tam olarak bilinmediğinden, ticari ekinezya ürünleri de belirli bir bileşen için standardize edilememektedir. Bu nedenle de birçok çalışmada bu ürünlerin tedavi edici özellikleri heterojenite göstermektedir.

Ekinezya; özellikle son yıllarda bağışıklık sistemini "destekleyici" yeteneğiyle tanıtılmasına rağmen bu iddiayı destekleyecek veriler yetersiz bulunmaktadır. Çok sayıda yapılan in vitro ve hayvan çalışmaları ekinezyanın beyaz kan hücrelerinin (makrofaj ve lenfosit) üretim ve faliyetlerini artırarak, immunolojik aktiviteyi artırdığını göstermektedir. Bu etkiyi yaratan aktif bileşenlerin heterozilan ve arabinoglaktan gibi yüksek molekül ağırlıklı polisakkaritler olduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte, aktif bileşenler tanımlanamadığı için ticari ekinezya ürünleri de belirli bir bileşen için standardize edilememektedir.

Ekinezya kullanımına bağlı olası yan etkiler; sıklıkla diyare, abdominal hassasiyet ve eğer topikal kullanılıyorsa deride oluşacak kırmızılıktır. Nadir olarak anafilaksi, astım semptomlarının alevlenmesi gibi belirtiler de görülebilir. Düzenli kullanımlarda kişinin immun sistemini baskılayabilmektedir.

Ekinezya preparatları tipik olarak soğuk algınlığı ve gripte tercih ederken mutlaka doktora danışılmalı ve kullanırken aşağıda belirtilen uyarılar da mutlaka dikkate alınmalıdır:

-Echinecea, immun sistemi uyardığından dolayı; diabet, multipl skleroz, losemi, romatoit artrit, lupus gibi otoimmun hastalıklarda veAIDS gibi hastalıklarda kullanılmamalıdır.

-Çiçeklere karşı allerjisi olanlar veya ailelerinde allerji hikayesi olanlar kullanmamalıdır

-Hamilelerde ve emzirenlerde kontrendike olmadığı söylense de kanıtlanmadığı için dikkatli kullanılmalıdır.

-Karaciğerde toksik etkisi olabileceğinden 8 haftadan daha uzun süre kullanılmamalıdır.

Aloe Vera

Aloe Vera (sarı sabır) Arapça'da "alloeh", İbranice'de "halal" adlarıyla tanınmaktadır. "Mucize bitki", "tabii iyileştirici", "saksıdaki doktor", "sessiz şifacı" gibi isimlerle de anılan bitki, şifa gücü nedeni ile çeşitli hastalıkların ve cilt sorunlarının iyileştirilmesinde kullanılmaktadır.

Tarihte; ünlü bir araştırmacı ve arkeolog olan George Ebers, bu bitkinin çok eskilere dayanan ününü MÖ. 3500 yılından kalan bir papirüs el yazmasında keşfetmiştir.

200'den fazla cinsi bulunmasına rağmen şifalı özlere sahip yalnızca üç veya dört çeşidi vardır. Bunlardan en etkilisi Aloe Vera Barbedensis (Miller) dir. "Sarı Sabır" olarak da bilinen Aloe Vera kaktüse benzeyen zambakgiller (Liliaceae) familyasındandır. Tropik iklimlerde yetişen bu bitkinin anavatanı Afrika ve Yemen'dir. Topraktan fışkıran bitki çölün sıcak iklim koşullarına dayanıklıdır. Ilıman bölgelerde, park ve bahçe süs bitkisi olarak kullanılmaktadır. Bugün ABD, Meksika, Doğu Afrika ve Japonya'da onbinlerce dönümlük alanda ekimi yapılmaktadır. Bazı türleri Antalya Demre, Bodrum ve İzmir civarlarında yetişse de "barbadensis" adındaki en faydalı türü ülkemizde bulunmamaktadır.

Aloe bitkisi 3 ana bölümden oluşmaktadır:

-Yaprağın kabuğu,
-Latex yapışkan sarı sıvı ve
-Jel tabakası

Aloe Vera 4 yılda olgunlaşan bitkinin başlıca iki özütü kullanılmaktadır. Bunlardan ilki, bitkinin acımsı ve koyu renkli özsuyu, ikincisi ise, bitkinin taze yapraklarından elde edilen, yapışkan ve az akışkan karakterdeki renksiz jelidir. Bitki özsuyu özellikle antrakinon bakımından, Aloe jeliyse polisakkarit, vitamin, mineral, amino asit, saponin ve salisilik asit (aspirinin de ana maddesi olan ağırı kesici kimyasal) bakımından zengindir.

Oksitlenen Aloe Vera jeli 6 saat içinde özelliğini yitirdiğinden yapraktaki jelin en taze haliyle muhafaza edilmesi için hasattan hemen sonra işlenmesi gerekmektedir. Teksas, Dallas'da eczacılık yapan Dr. Bill Coats, 1968 yılında Aloe Vera'nın oksitlenmenin yarattığı zararlı etkilerinden koruyucu bir stabilizasyon formülünü geliştirmiştir. Bu stabilizasyon formülü günümüzde patent altına alınmıştır

Yapraklarının özü, içindeki jelin ve dış kabuğundaki özsuyunun karışımı ile %100 doğal bir bitki suyu olarak ürün haline dönüştürülür. Dalından yeni kopmuş Aloe Vera yaprağının, ısıya duyarlı içeriğinin etkisinin kaybolmaması için en az 48 C'ın altındaki düşük ısılarda işlenmesi gerekir. Soğuk prese tabi tutulan Aloe Vera suyunun dolumu, maya, bakteri ve parazitlerden arınması amacıyla hijyenik koşullar altında ve steril olarak yapılmalıdır.

Gerekli stabilizasyon işleminde C vitamini ve Benzoe Sorbin asitleri kullanılmaktadır. Isıya karşı duyarlı vitamin ve enzimlerin yok edilmemesi açısından, Aloe Vera suyunu pastorize etmemek gerekir. Pastorize etme işlemi 70 C'ın üzerinde bir ısı gerektirmektedir. Soğuk sıkılmış Aloe Vera suyu sıvı bir besin maddesidir. Soğuk sıkma Aloe Vera sularının pastorize edilmesine gerek duyulmaması için bunlara organic konserve maddeleriyle dayanıklılık kazandırılmakta ve "Aloe Vera Trunk" olarak etiketlenmektedir. Üretiminde karşılaşılan zorluklar Aloe Vera'yı oldukça pahalı bir ürün haline getirmiştir.

Bitkinin ilk farkedilen özelliği, bağırsakları yumuşaltıcı etkisi olmuştur. Halen de, halk arasında kabızlığa karşı bu bitkinin yaprakları kullanılmaktadır. Ciltteki yaraların iyileşmesini hızlandırıcı etkisi ise, ilk kez Mısırlılar tarafından farkedilmiştir. Bitkinin bu iyileştirici etkisi, Roma askerlerinin savaşa giderken yanlarında mutlaka Aloe yaprakları taşımasına bile neden olmuştur.

Günümüzdeyse Aloe, güneş yanıklarından radyasyon yanıklarına, sivilcelerden cilt enfeksiyonlarına kadar hemen he türlü cilt rahatsızlığına karşı kullanılmaktadır. Cildin yenilenmesini ve onarımını hızlandırıcı etksisi, kozmetik ürünlerinde sık tercih edilmesinin en büyük nedenidir. Bitkinin diğer "marifetleri" arasında vücudun bağışıklık sistemlerini güçlendirmesi, mide-bağırsak yolu hastalıklarının tedavisine yardımcı olması ve yangı giderici etkisi de vardır.

Aloe Vera içeren ürünler kullanılırken aşağıdaki hususlara mutlaka dikkat edilmelidir:

-Aloe Vera, enflamasyon ve ödem anında hidrokortizonun etkilerini artırabilir.

-Topikal kullanımda nadir olarak allerjik reaksiyonlar görülebilir. Derin yaralarda Aloe Vera'nın kullanımı önerilmez.

-Hamilelerde kontrendikedir. Aloe Vera'nın içecek formları, irritabl kolona sebebiyet vermektedir.

-Ginseng

Panax Ginseng

Ginseng, Araliace Bitki familyasından gelen alçak boylu, ağaçsı bir bitkidir. Latince adları; Panax quinquefolius, panax japonicus, panax notogingseng'tir. Dağda, ormanların gölgelik yerlerinde kendiliğinden yetişen Ginseng baharda gri renkli çiçekler açmakta ve bu çiçekler yaz sonuna doğru Ginseng tohumlarının elde edilmediği salkım meyvelere dönüşmektedir. Yaklaşık 25-50 cm. arasında büyüyen Ginsengin açık kahve-bej renkli kökleri vardır.

Yaklaşık 5000 yıldır Çinliler tarafından kullanılan ve "Adam Bitki" anlamına gelen Ginseng'in, köklerinin her biri bir insan figürünü andırır. Yunanca adı "Panax"olan Ginseng'in, bu dildeki kelime anlamı "tamamen iyileştiren" ya da "her şeye iyi gelen"dir. Ginseng kullanılan tüm ürünler sadece kökleri kullanılarak yapılmaktadır. Çok eski zamanlarda şifa dağıtan bitki bilinciler tarafından kullanılanılan Ginseng, onlarca da "vücudu ve ruhu dengede tutan bitki" olarak tanımlanmıştır.

Ginseng'in; enerji ve cinsel isteği artırdığı, stresi azaltdığı, immun sistemi güçlendirdiği, kanser ve kardiovasküler hastalıklarda koruma sağladığını ve yaşlanmanın etkilerini azalttığı iddia edilmektedir. Ancak Ginseng kökünün belirtilen bu kullanım alanlarında etkili olduğunu gösteren bilimsel veriler mevcut değildir.

Yapılan son çalışmalarda Panax Ginseng bitki ekstresinin çeşitli yan etkilere (gastrointestinal duyarlılık, diyare, ödem, uykusuzluk, vajinal kanama, hipertansiyon, hipotansiyon gibi) sebep olduğu özellikle kombinasyon türü preparatlarının ölüme neden olabileceği belirtilmektedir. Ayrıca Panax Ginseng; meme kanseri gibi östrojen ile ilişkili hastalıkları olanlarda ve kan basıncını artırabileceğinden kontrolsüz hipertansiyonu olan hastalar tarafından kullanılmamalıdır. Warfarin ile birlikte kullanılırsa bu ilacın kanama yapıcı etkisini artırabilirler

Panax Ginseng kullanılıyorsa 3 aydan daha uzun süre kullanılmamalı ve kullanmadan önce de bir uzmana danışılmasında fayda vardır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp