ayakta damar tıkanıklığı tedavisi

Ayakta Damar Tıkanıklığı

Ayakta Damar Tıkanıklığı Hakkında Genel Bilgiler

Ayakta damar tıkanıklığı;damar cerrahisi doktorları hakkında merak ettikleriniz ve daha fazlası için aşağıda sizin için hazırladığımız yazımızı okuyabilirsiniz...

Damar tıkanıklıkları insanlarda çok sık görülen bir hastalık değilir.Damar tıkanıklıkları insanlarda çok sık görülen bir hastalık olmasada ciddi durumlara neden olabiliyor.Damar tıkanıklığı ile ilgili genel olarak bazı bilgiler edinelim;

Damar tıkanıklığı 3′e ayrılır.Bunlar Atardamar tıkanıklığı , Kronik tıkanıklıklar ve Toplar damar tıkanıklıklarıdır.Atardamar tıkanıklıkları kendi içinde Akut yada Kronik tıkanıklıklar olarak sınıflandırılır.Akut damar tıkanıklığı bozuk organlarda sıklıkla bozuk kese kapakçıklarında meydana gelen pıhtıların kopup bölgedeki damarı tıkamasıdır.

Bu nedenden dolayı tıkanan bölgede dolaşım aksar.Daha sonrasında ise şiddetli ağrı morarma gibi belirtiler ortaya çıkar.Bu durumdan kurtulabilmenin yolu ise ameliyattır.Ameliyat süresi geciktirilirse dokularda ciddi hasarlar meydana gelir.Ameliyat sonrasında damar tıkanıklılığının neden meydana geldiği araştırılmalıdır.Hastanın tedavisi bu sonuca göre devam ettirilmelidir.

Kronik tıkanıklıklar ise damar sertliği olarak bilinir.Bu hastalığın yan etkileri ise bacakta ağrı , uyuşukluk ve güçsüzlük gibi belirtiler meydana gelir.Bu hastalıktan kurtulma yoluda by-pars adı verdiğimiz ameliyatı olmaktır.Toplar damar tıkanıklıkları ise uzun süreli olarak yatak istirahatı yapan insanlarda meydana gelir.Toplar damarların tıkanmasına DVT(Derin Ven Trombozu) adı verilir.DVT oluşturabilecek nedenler ise şunlardır;

Uzun süreli yolculuklar , Kanser ve kanser tedavisi , Kan pıhtılaşma hastalıkları DVT‘yi oluşturabilecek nedenlerdendir.DVT tedavisi bazı özel ilaçlarla tedavi edilir.Bu ilaçlar pıhtı çözücü ve stalize edici ilaçlardır.Uygulama yöntemi ise bacaklara basınç yapılarak uygulanır.

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yiğit Akçalı, bacak damarlarında ortaya çıkan pıhtının, akciğeri besleyen damarları tıkaması sonucu ani ölümlerin ortaya çıkabildiğini söyledi.

Akçalı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bacak damarlarında meydana gelen tıkanmanın ani ölümlere neden olduğunu, bu nedenle de hastalığın ''sessiz katil'' olarak adlandırıldığını kaydetti.

İnsanların doğum sırasında veya sonrasında, ameliyat sırasında ya da sonrasında, özellikle yaşlı hastaların uzun süre hareketsiz kaldıklarında aniden öldüklerini ifade eden Akçalı, şöyle devam etti: ''Halk arasında 'yazgımız böyleymiş' deniliyor, ancak bunun arkasında yatan neden 'sessiz katil' dediğimiz bacak damar tıkanıklığıdır.

Hekimlerin koydukları 'kalp-akciğer durması sonucu ölüm' tanısının altında yatan da bu hastalıktır. Hastaların büyük çoğunluğunda bacak damarlarında ortaya çıkan pıhtı, akciğerleri besleyen damarı tıkar. Eğer pıhtı büyükse o zaman hasta aniden şoka girer, kalp ve akciğeri durarak ölür.

'' Bacak damar tıkanıklığının kanser hastalarında yaygın olduğunu, bu hastaların yakından takip edilmesi gerektiğini kaydeden Akçalı, hastalığın doğum sırasında annede ortaya çıkma olasılığının da yüksek olduğunu bildirdi. Akçalı, batıda yılda her bin kişiden birinde bu hastalığa rastlandığını belirterek, hastalığın özel çoraplarla, aralıklı olarak bacaklara basınç uygulayan pompalarla ve kan sulandırıcı ilaçlarla tedavi edilebildiğini anlattı. Çocuklarda bu hastalığa çok az rastlandığını dile getiren Akçalı, bazen damar içine sonda koydukları durumlarda ortaya çıkabildiğini anlattı.

Akçalı, özellikle Akdeniz Bölgesi'nde yaşayan Behçet hastalarında bu tür damar içi pıhtılaşmalarına çok sık rastladıklarını kaydederek, şunları kaydetti: ''Bacaklarda şişme ile belirti veren bu hastalık, erken dönemde hastayı öldürebilir. Geç dönemde ise bacaktaki bu şişlik kalıcı olabilir ve hastayı adeta süründürebilir. Bacak gerginleşir, şişer, yaralar açılmaya başlar. Hasta birkaç adım atınca inanılmaz derecede yorulur. İşgücü kaybına neden olur. Bazen akciğerdeki küçük pıhtılar solunumsal problemler de ortaya çıkarabilir. Sonuç olarak, sıradan bir bacak şişmesi, hastayı ya erken dönemde öldüren ya da geç dönemde sakat bırakan, süründüren bir tablonun belirtisi olabilir.''

-OBEZİTE VE DAMAR TIKANIKLIĞI-

Prof. Dr. Yiğit Akçalı, birçok hastalıkta obezitenin önemli bir sorun oluşturduğuna dikkat çekti.

Özellikle şişman hastalarda bacak damar tıkanıklığının çok daha sık karşılarına çıktığını ifade eden Akçalı, şunları anlattı: ''Hastalara doğada düzenli yürüyüşler yapmalarını, solunum egzersizleri yapmalarını öneriyoruz, ancak toplum olarak doğru nefes alıp vermesini dahi bilmiyoruz. Oysa ki bu çok önemli bir olaydır. Nefes alıp vermek kan damarlarındaki akışı rahatlatır. Çünkü, kalbin işi kolaydır; pompalar ve kanı çevreye dağıtır, ama bacaklardaki kanı yukarı doğru doğru pompalayan bir sistem yoktur. Bu sistemi biz kendimiz yürüyerek yaratıyoruz. Yürüdüğümüzde baldır kaslarımız kasılıyor, nefes alıp vererek de bunu yönetiyoruz.''

Akçalı, çok nadir durumlarda cerrahi müdaheleye gerek duyulduğuna işaret ederek, ''Toplardamarların boydan boya tıkandığı, buna yüzey damarlarının da eşlik ettiği durumlarda ayak kangrene gider. Bu tür durumlarda ameliyata alıyoruz. Aslında tedavi etmekten çok önlem almak kolaydır'' dedi.

Hastalığın tanısının ve tedavisinin çok basit olduğunu belirten Akçalı, tanı aracı olarak hiçbir yan etkisi bulunmayan ultrason cihazı kullandıklarını söyledi

Damar açıcı bitkileri şu şekilde sıralayabiliriz ; Alıç bitkisi, adaçayı, karabaş otu, civan perçemi, ahududu, lavanta çiçeği ve aynı safa bitkileri damar dostu bitkilerdir.

Alıç bitkisi özellikle damarlardaki oluşmuş, duvarları yıkarak tansiyonunuzu düşürür. Kandaki yüksek yağ değerlerini normale çevirerek damar ağrılarının önüne geçer. Kan dolaşımını hızlandırır. Damar sertliği problemi yaşayanlar için bire bir olan bu bitki ile damarlarınızı açabilirsiniz. Faydalı ve şifa verici bir bitkidir.

Bir diğer bitkimiz adaçayı‘dır. Alışkanlık haline gelmiş siyah çay yerine adaçayını da günlük yaşamınıza katmanızı, trdiyet.com olarak öneririz. İştahınızı açtığı gibi sindirim zorluğu çekmemenizi sağlar. Kanınızı temizler. Damarlarınızdaki kan dolaşımının hızlandırılmasında etkilidir. Ruh sağlığınızı dengeler. Huzur verir, sağlıklı hissetmenizi sağlar.

Karabaş otu ile kalbinizi güçlendirebilirsiniz. Damarlarımız yoluyla hayati organımıza kan dolaşımını sağlayan damarların gelişmesini sağlar. Egzama yaralarının tedavisinde kullanılır. Mikrop öldürücüdür. Sinirsel problemlerin önüne geçerek, sakinleştirici özelliği vardır.

Aynı safa bitkisi ile damarlarınızın genişlemesini sağlayarak kan dolaşımını rahatlatabilirsiniz. Damar genişletilme tedavisinde bitkisel formüllerde aynı safa bitkisi yer almaktadır. Bunun harici mide ve bağırsak rahatsızlarında da çok etkili faydalı ve şifalı bir bitkidir.

Bunun haricinde bal, fındık, limon, biberiye, karahindiba ve enginar gibi besinleri tüketerek damar sağlığınıza yardımcı olabilirsiniz. Damar rahatsızlıkları ciddi problemlerdir. Size en yakın sağlık kuruluşlarına giderek uzmanların kontrolünden geçmelisiniz. Başka hastalıkları tetikleyebilir, erken tedavi ile bunları önleyebilirsiniz.

Damar tıkanıklığı bitkisel tedevi bu bölümde damar tıkanıklığı rahatsızlığında kullanıla bilen ve sonuçları umut vaat edici olan bitkilerden söz edeceğiz.

Ginkgo Biloba

Ginkgo biloba antienflamatuar, antioksidan, vasküler sistem üzerine ve algı yeteneğini geliştirici etkilere sahiptir.Ayrıca periferik atardamar tıkanıklığı rahatsızlıklarına karşı kanıtlanmış bir etkisi vardır.

Trombosit yığılmasını engelleyerek, koroner kan akışını artırarak, kan damarlarını genişleterek ve kan basıncını düşürerek etki eder ve kanıtlanmış bir antioksidan etkiye sahiptir. Ayrıca yaşlılığa bağlı unutkanlığın semptomatik olarak düzelmesine yardımcı olduğu bilinmektedir.

Kan viskozitesini ve eritrosit yığılmasını azaltarak kan akışı gibi hemodinamik parametreleri iyileştirir. Genel kullanım alanları beyin fonksiyonlarının güçlenmesine, hafıza zayıflığı ve konsantrasyon bozukluğuna, baş dönmesi ve kulak çınlamasının önlenmesine yardımcı olmasıdır.

Üzüm Çekirdeği

Ginkgo biloba antienflamatuar, antioksidan, vasküler sistem üzerine ve algı yeteneğini geliştirici etkilere sahiptir.Ayrıca periferik atardamar tıkanıklığı rahatsızlıklarına karşı kanıtlanmış bir etkisi vardır.

Trombosit yığılmasını engelleyerek, koroner kan akışını artırarak, kan damarlarını genişleterek ve kan basıncını düşürerek etki eder ve kanıtlanmış bir antioksidan etkiye sahiptir. Ayrıca yaşlılığa bağlı unutkanlığın semptomatik olarak düzelmesine yardımcı olduğu bilinmektedir.

Kan viskozitesini ve eritrosit yığılmasını azaltarak kan akışı gibi hemodinamik parametreleri iyileştirir. Genel kullanım alanları beyin fonksiyonlarının güçlenmesine, hafıza zayıflığı ve konsantrasyon bozukluğuna, baş dönmesi ve kulak çınlamasının önlenmesine yardımcı olmasıdır.

Organlarımızın canlılığını ve fonksiyonlarını koruyabilmesi için onları besleyen kan akımının düzgün ve sürekli olması gerekir.

Damar cerrahisi arter, ven veya lenf olsun bütün damarlarımızın tıbbi ve cerrahi hastalıklarıyla ilgilenen tıbbi bölümdür. Tıkanma ve darlıklarda, balon anjioplasti, stent uygulamaları, emboli tıkanmalarda, damar sertliğine bağlı tromboz oluşumlarında ameliyat ile tıkanıklıkların giderilmesi, anevrizma tedavisinde cerrahi ve endovasküler greft uygulamaları, varis ameliyatları, toplardamar tıkanmalarında pıhtılaşmayı önleyici ilaç uygulamaları, pıhtı eritici tedaviler damar cerrahisinin başlıca ilgilendiği konuları oluşturur.

Yaşlanma, diyabet, toksik maddeler, (tütün kullanımı) hareketsizlik gibi unsurlar ve bazı damar dışı hastalıklar atardamarlarımızda daralmalar ve tıkanmalara sebep olur.

Arteri tıkanan organın tamamı veya beslenemeyen kısmı kangren olur ve fonksiyonlarını yitirir. Daha az sıklıkla gelişen VEN tıkanıklıklarında ise tıkanmanın yaygınlığına göre az veya çok fonksiyon bozuklukları ortaya çıkar.

Damar Hastalığı Nedir?

Damar hastalığı, vücudumuzdaki atardamarlarda daralma, tıkanma ya da balonlaşmaya neden olan bir hastalık grubudur. Tuttuğu damarlara göre 3 bölümde incelenir:

Koroner damar hastalığı: Kalbi besleyen "koroner" atardamarlar tutulur. Bu damarlardaki daralma ya da tıkanma kalp ağrısı (anjina) ya da kalp krizine (enfarktüs) neden olabilir.
Beyin damar hastalığı (Serebrovasküler hastalık): Beyin ve beyinciği besleyen "Şah Damarı" ve diğer atardamarlar tutulur. Bu damarlardaki daralma ya da tıkanma geçici ya da kalıcı beyin felcine (inme) neden olabilir.
Periferik damar hastalığı: Kalp ve beyin dışındaki, kol, bacak, barsak, karaciğer ve böbrek gibi diğer doku ve organları besleyen atardamarlar tutulur. En sık tutulan bölge bacak damarları olduğundan "Periferik damar hastalığı" genellikle bu bölgedeki damar tıkanıklıklarını ifade etmek için kullanılır. Bu damarlardaki daralma ya da tıkanma yürümekle bacak ağrısı (Klodikasyon) ya da bacakta yara ve gangrene neden olabilir.

Kalpteki koroner damar hastalıkları "kalp-damar hastalığı" olarak bilinir ve klasik "damar hastalığı" tanımından ayrı tutulur. Bu nedenle bu web sitesinde "damar hastalığı" terimi, vücudumuzda kalp dışındaki damarların (Beyin damarları ve periferik damarlar) daralma, tıkanma ve balonlaşmasını tanımlamak için kullanılacaktır.

Ateroskleroz nedir?

Vücudumuzdaki damar tıkanıklıklarının %95 inden fazlasında olayın nedeni aterosklerozdur (damar sertliği). Ateroskleroz, kolesterol denilen yağımsı bir maddenin atardamar duvarında birikmesi ve bunun sonucu oluşan sert plakların zaman içinde damarı daraltması ya da tamamen tıkamasıdır. Ateroskleroz aslında çocukluk yaşlarında başlayan, yavaş ve sinsi olarak ilerleyen bir hastalıktır.

Hafif ateroskleroz damarlarda ciddi bir daralmaya yol açmadığından genellikle belirti vermez. Bu dönemde, kişi damarlarında biriken kolesterol plaklarından habersizdir. Ancak yaş ilerleyip ateroskleroz belli bir seviyeye geldiğinde atardamarlarda oluşan ciddi daralma ya da tıkanmalar damarların beslediği dokularda oksijen azalmasına (iskemi) neden olur.

Kollateral nedir? Vücudumuzdaki atardamarların tıkanması bazı durumlarda iskemi yaratmayabilir. Bu durumda ya o dokuyu besleyen başka damarlar bulunabilir ya da vücudumuz o tıkanıklığın iki ucunu birbirine bağlayan yeni damarlar oluşturmuştur. Kollateral adı verilen bu damarlar çok sayıda, küçük çaplı ve kıvrıntılıdır.
Sol femoral damar tıkanıklığı sonucu oluşan kollateraller
Bir hastada, sol femoral damar tıkanıklığı sonucu oluşan kollateraller

Kollateraller genellikle istirahat halindeyken dokunun ihtiyacına yetecek kadar bir kan akımı sağlayabilir, ancak yürüme, koşma gibi dokularımızın kan ihtiyacının arttığı durumlarda yetersiz kalırlar ve dokuda iskemi oluşumuna engel olamazlar.

Damar tıkanması ne yapar? Damar tıkanması yavaş (kronik) ya da ani (akut) olabilir.

a. Kronik tıkanma: Yavaş gelişen damar tıkanmalarında, vücudun kollateral damarları oluşturacak zamanı olduğundan iskemi genellikle çok şiddetli değildir. Yavaş tıkanma, kollateraller yeterliyse ya da o dokuyu besleyen başka damarlar mevcutsa hiç belirti vermeyebilir, ya da sadece dokunun kan ihtiyacı artınca belirti verebilir. Bu olay örneğin kalp damarlarında olursa, istirahatte olmayan ancak yürüme ve koşma ile gelişen göğüs ağrısı (stabil anjina) yapabilir. Bacak damarlarında olursa yine istirahatle olmayan ancak yürüme veya koşma ile gelişen bacak ağrısına (klodikasyon) neden olabilir. Ancak eğer dokuyu besleyen başka damar yoksa ya da kollateraller yetersiz ise bu durumda istirahatte bile ağrı oluşur. Kalpte anstabil anjina, bacakta ise kritik iskemi adı verilen bu durum kan dolaşımının çok azaldığını ve doku ölümünün (kalpte ise enfarktüs bacakta ise gangren) yakın olduğunu gösterir.

b. Akut tıkanma: Bu tür ani tıkanmalarda, vücudun kollateral damarları geliştirecek zamanı olmadığından dokuda şiddetli bir iskemi gelişir ve kısa sürede doku ölümü meydana gelir. Bu olay genellikle kalpte enfarktüs, beyinde inme, bacakta ise gangrenle sonuçlanır. Akut tıkanma 2 mekanizmayla oluşabilir: Birincisinde, ateroskleroz nedeniyle daralmış olan atardamarlara günün birinde aniden bir pıhtı oturabilir ve bu damarlar tamamen tıkanır. Oluşan bu pıhtıya trombüs adı verilir. İkincisinde ise, vücutta oluşan böyle bir trombüsten kopan bir parça daha uçtaki atardamarlardan birine gider ve o damarda tam tıkanmaya neden olur. Örneğin, şah damarındaki bir pıhtı bu şekilde beyne kaçarak felce neden olabilir ya da kasık damarından kaynaklanan bir pıhtı ayak damarını tıkayarak gangrene neden olabilir. Bu şekilde kan damarları içinde seyahat ederek uzak noktadaki bir damarda tıkanıklığa neden olan pıhtıya embolus ya da çoğul haliyle emboli denir.

Damar hastalığı kimlerde görülür?

Damar hastalığı genellikle 50 yaşın üzerindeki bireylerde görülür ve sıklığı yaş ilerledikçe artar. Yaş dışında en önemli risk faktörleri genetik yatkınlık, şeker hastalığı (diabet), sigara içme, kolesterol yüksekliği, tansiyon yüksekliği, böbrek yetmezliği ve aşırı kilo (obesite) olarak sıralanabilir.

Damar hastalığının diğer nedenleri nelerdir?


Ateroskleroz dışında damar tıkanması yapan en önemli hastalıklar, Takayasu hastalığı gibi damar iltihaplanmaları (vaskülit), fibromusküler displazi, Burger Hastalığı ve Raynaud hastalığı gibi daha nadir rastlanan durumlardır. Takayasu hastalığı daha çok 40 yaşın altındaki kadınlarda görülen, aorta ve ana dallarında damar duvarında düzgün kalınlaşma sonucu darlık ve tıkanıklıklar yapan bir hastalıktır. En çok kol ve boyun damarları ile karında iç organ damarları tutulur. Fibromusküler displazi, yine 40 yaşın altında kadınlarda daha sık görülen, böbrek, şah damarı ve karındaki diğer bazı damarlarda tesbih dizisi şeklinde daralma ve genişlemeler yapan bir hastalıktır. Böbrek damarlarındaki görünümü tanı koydurucudur. Buerger hastalığı ise daha çok 40 yaşın altında ve sigara içen erkeklerde görülen, el ve ayak damarlarında duvar kalınlaşması sonucu tıkanıklıklara neden olan bir hastalıktır. Hastalığı durdurmanın tek yolu sigarayı bırakmaktır. Bu hastalıklardan yeri gelince daha ayrıntılı olarak bahsedilecektir.

Damar hastalığı denildiğinde, genellikle kalpteki koroner damar tıkanıklıkları ve bunun sonucu oluşan kalp krizi akla gelir. Vücudun diğer organlarının damarlarının da tıkanabileceği, ya da bu damarlarda balonlaşma, fistül, malformasyon gibi başka problemler de olabileceği ve bunların sonucunda ciddi sağlık problemlerinin gelişebileceği pek bilinmez. Oysa, kalp dışındaki damarlarda, özellikle bacak, böbrek, barsak, kol, karotis ve beyin damarlarında da daralma ve tıkanmalara sıkça rastlanmakta ve felç, böbrek yetmezliği, gangren ve hatta ölüm gibi ciddi sonuçlara yol açabilmektedir. Damar tıkanıklıkları yanında, bu damarlarda, anevrizma (balonlaşma), fistül ve malformasyon gibi daha az bilinen, ancak kanama, felç ve hatta ölüme yol açabilen başka problemler de görülebilmektedir. Daha çok atardamarlarda görülen bu hastalıklardan başka, toplardamarlarda da tromboz, damar tıkanması, malformasyon, hemanjiom ve varis gibi pek çok probleme rastlanabilmektedir. Genelde fazla önemsenmeyen bu hastalıkların aslında yaşam kalitesini bozma yanında, bazen ciddi sağlık problemleri oluşturabildiği ve hatta hayati tehlike yaratabildiği de pek bilinmemektedir.

Geçtiğimiz yüzyılda, son 15-20 yıl öncesine kadar, damar hastalıklarında neredeyse tek görüntüleme yöntemi anjiografi, tek uygulanan tedavi yöntemi ise cerrahi operasyondu. Oysa, temelleri 1960-70 lerde atılan, ancak yaygın uygulanmaya 1990' lı ve 2000' li yıllarda başlanan, anjioplasti, stent, stent-greft, trombolitik tedavi ve embolizasyon işlemleri ile, daha önce tek tedavisi cerrahi olan birçok damar problemini lokal anestezi altında damar içinden tedavi etmek mümkün hale gelmiştir. Aynı yıllarda, toplardamarlardaki tıkanıklıklar ve derin ven trombozu tedavisinde de anjioplasti, stent ve trombolitik tedavi yaygın olarak kullanılmaya başlanmış, pulmoner emboliden korunmak amacıyla Vena Kava Filtresi kullanımı yaygınlaşmış ve son olarak da 2002 yılından beri kullanılan ve varis tedavisinde çığır açan endovenöz lazer, radyofrekans ve skleroterapi gibi yöntemlerle endovasküler (damar içinden) tedaviler çok daha sık kullanılır hale gelmiştir.

Günümüzde, tüm dünyada, damar hastalıklarında endovasküler tedavi uygulamaları hızla yaygınlaşırken cerrahi tedavi yöntemleri göreceli olarak azalmaktadır. Gelişmiş batı ülkelerinde, endovasküler tedavi, damar hastalıklarında ilk tercih edilmesi gereken yöntem olarak kabul edilmektedir. Bunun nedenleri endovasküler tedavinin lokal anestezi altında iğne deliklerinden yapılması, yara-kesi izinin olmaması, riskinin daha az olması ve hastanede kalış süresinin genelde bir günü aşmaması, dolayısıyla hastanın normal yaşama dönme süresinin çok daha kısa olmasıdır.

DAMARLARIN HİSTOLOJİK YAPISI VE ÖZELLİKLERİ



Çok hücreli canlılarda oksijen, besin maddeleri ve hormonları dokulara, karbondioksit ve diğer metabolik artıkları da boşaltım sistemlerine taşımak için dolaşım sistemine gereksinim duyulur. Dolaşım sistemi iki bölümden oluşur;
I. Kan damarları sistemi,
II. Lenfatik damarlar sistemi
Kan damarları sistemi;
- Kalp: Kanı pompalamak için özelleşmiş bir yapıdır.
- Arterler: Vücudun bütün bölümlerine besin, oksijen ve hormonları taşır. Kalpten uzaklaştıkça dallanır, dallandıkça da çapları küçülür.
- Kapillerler: Küçük, ince duvarlı damar ağıdır. Bu damarların duvarı, kan ve dokular arasında madde geçişine izin verir.
-Venler: Kalbe dönen damarlardır. Kalbe yaklaştıkça çapları artar.
Lenfatik damarlar; dokularda ucu kapalı tübüllerle başlar ve lenfatik kapillerlerin birleşmesiyle değişik çapta lenf damarları oluşur. En büyükleri kalbe yakın büyük venlere açılırlar. Böylece doku aralığındaki sıvı kan dolaşımına geri döner.
KAN DAMARLARI
Kapiller damarlar ve venüller dışındaki bütün kan damarları genel olarak üç tabakadan oluşur .

Tunika intima (İç tabaka): İçte endotel hücre dizisi, bunun altında bazal lamina ve gevşek bir fibroelastik bağ dokusundan oluşan subendotelial tabakadan meydana gelir.Subendotelial tabakanın dış kısmında elastik fibrillerin yoğunlaşması ile membrana elastika interna meydana gelir. Bu yapı orta tip arterlerde belirgin bir şekilde görülür, ancak venler ve büyük tip arterlerde ayırt edilemez. Subendotelial tabakada arasıra düz kas hücreleri de görülür. Bu tabakada hem bağ dokusu fibrilleri hem de düz kas hücreleri genel olarak longitudinal düzenlenmiştir.
Tunika media (Orta tabaka): Esas olarak sirküler düzenlenmiş düz kas hücrelerinden meydana gelir. Kas hücreleri arasında dağılmış farklı miktarlarda elastik ve kollajen fibriller ile proteoglikanlar bulunur. Ekstrasellüler matriks düz kas hücrelerince oluşturulur. Bu tabaka arterlerde iyi gelişmiştir. Elastik ve Müsküler arterler arasında media tabakasının içeriği farklılık gösterir. Kapiller ve postkapiller venüllerde bu tabakayı perisitler oluşturur.
Tunika adventisya (Dış tabaka): En dış tabakadır. Daha çok uzunlamasına düzenlenmiş kollajen ve elastik fibrillerden oluşur. Özellikle venlerde bu tabakada düz kas hücreleri de bulunur. Media tabakasına yakınında elastik fibrillerin yoğunlaşması ile membrana elastika eksterna oluşur. Adventisya venlerin duvarlarında en belirgin tabakadır. Bu tabaka çevre bağ dokusu ile devam eder. Büyük damarlarda adventisya içinde ''vaza vazorum'' olarak adlandırılan küçük kan damarları bulunur. Vaza vazorumlar lümenden diffüzyonla beslenemeyecek kadar kalın olan adventisya ve media tabakalarını besler.
Arterlerde bu damarlar daha az sayıdadır ve sadece adventisya tabakasında bulunur. Venlerde ise daha çok sayıdadır ve media tabakasına da ulaşır. İntima ve medianın en iç tarafı damarsızdır ve kandan diffüzyonla beslenir. Lenfatik kapillerler; arterlerde sadece adventisyada bulunurlar, venler de ise media tabakasına kadar girerler. Kan damarı duvarlarındaki düz kaslar myelinsiz sempatik sinir ağı (vazomotor sinirler) ile uyarılır. Bu sinirler norepinefrin içerirler. Norepinefrin salınımı damarlarda vazokonstriksiyona neden olur. İskelet kasındaki arterler ayrıca kolinerjik vazodilatatör sinir desteği de alırlar. Bu efferent sinirler arterlerin media tabakasına girmediğinden,norepinefrinin media düz kas hücrelerini etkileyebilmesi için bir kaç mikrometre diffüze olması gerekir. Mediadaki düz kas hücreleri arasındaki gap junctionlar, nörotransmitterlerin daha içteki kas hücrelerine taşınmasını sağlar. Venlerde sinir uçları hem adventisyada hem de mediada bulunur. Fakat total yoğunluk açısından arterler daha zengindir.
ARTERLER
Kalbin pompaladığı kanı kapiller yatağa götüren damarlardır. Arterler kalpten uzaklaştıkça çapları azalarak devam eden dallanmalar yaparlar. Kalpten çıkan iki ana arter vardır. Bunlar sağ ventrikülden çıkan truncus pulmonalis ve sol ventrikülden çıkan aortadır.Truncus pulmonalis kalpten çıktıktan hemen sonra sağ ve sol pulmoner arterlerine ayrılarak akciğerlerde dağılır. Aorta ise kalbin üst tarafından yukarı doğru çıkıp daha sonra sola doğru bir kıvrım yaparak aşağı döner. Toraks ve abdomen boşluğundaki organlara dallar vererek pelviste abdominal aorta sağ ve sol arteria iliaca communislere ayrılır. Baş-boyun ve üst ekstremitelerin arterleri ise arcus aorta‘dan çıkan truncus brachiocephalicus, sol arteria carotis communis ve sol arteria subclavia‘dır. Bu arterlerin gittikçe dallanmaları ile büyük çaptan daha küçük çaplı damarlar (arterioller) oluşur ve bu dallanma damarın tek bir endotel hücreli tabaka (kapiller) olmasına kadar devam eder. Kapillerler, kardiyovasküler sistemin en küçük fonksiyonel elementidir. Bu şekilde dallanma gösteren arterler çaplarına göre dört gruba ayrılır.
Büyük tip arterler (elastik arterler, iletici arterler): Aorta, arteria pulmonalis,arteria carotis communis, arteria subclavia ve arteria iliaca communis bu gruba girer. Bu arterlerin duvarları çaplarına göre daha incedir. Media tabakasındaki elastik fibriller fazla olduğu için canlı dokuda sarı renkte görülürler. Kalbin yakınındaki büyük iletici damarların sistol sırasında duvarlarındaki elastik fibrilleri uzar, diastolde ise bu fibriller geri çekilerek kan basıncını korurlar. Böylece elastik arterler, kalp vurumları aralıklı olmasına rağmen akımın devamlılığını sağlayan yardımcı bir pompa olarak görev yaparlar. Bu damarlarda görülen tabakalar;
Tunika intima: Bu tabaka Müsküler arterlerdekine göre daha kalındır. Aortada, total duvar kalınlığının yaklaşık % 20‘sini intima tabakasıoluşturur. Lümene bakan yüzü tek sıra yassı endotel hücre dizisi ile örtülüdür. Komşu endotel hücreleri birbirleriyle zonula okludens ve bazen de gap junctionlar ile bağlanmıştır.Subendotelial tabaka kalındır. Burada uzunlamasına yerleşim gösteren kollajen ve elastik fibriller ile düz kas hücreleri görülür. Kas hücreleri intimada bulunan çeşitli tip intersellular maddeleri üretirler. İntimanın periferik kısmında membrana elastika interna, media tabakasındaki elastik liflerle karıştığı için ayırt edilemez.
Tunika media: Büyük damarlarda kalınlığı 500 mikrona (0.5 mm) kadar ulaşır. Yeni doğanlarda 40, yetişkinlerde 70 kadar
pencereli düzenlenmiş elastik membran içerir. Elastik membranlar arasında kollajen fibriller ve düz kas hücreleri de bulunur. Bu membranlar arasındaki düz kas hücreleri elastin, kollajen ve proteoglikanları üretir.
Tunika adventisya: Elastik arterlerde ince olup farklı yönlerde seyreden kollajen ve elastik fibriller içerir. Kollajen lifler damarın sistolde aşırı dilate olmasını engeller. Bu tabakada; fibroblastlar, düz kas hücreleri, diğer tip bağ dokusu hücreleri, damarlar (vaza vazorum) ve sinirler bulunur.Orta tip arterler (müsküler arterler, dağıtıcı arterler): Arteria brakialis, arteria femoralis, arteria radialis ve dalları bu grupta yer alır. Arteryal sistemdeki damarların çoğu orta tip arterdir. Bu tip amarlardaki histolojik katlar;
Tunika intima: Lümene bakan yüzünü tek sıra endotel hücre dizisi oluşturur. Endotel altında ince bir subendotelial tabaka bulunur.Media tabakasına yakın dış kısımda damar enine kesitlerinde kıvrıntılı bir yapı olarak membrana elastika interna belirgin şekilde görülür.
Tunika media: Bu tabakanın kalınlığı düz kas hücrelerinin dairesel şekilde oluşturduğu 3-4 tabakadan 40 tabakaya kadar
değişmektedir. Düz kas hücreleri arasında bu hücreler tarafından sentez ve salgılanan kollajen ve elastik fibriller görülür. Tunika adventisya: Müsküler arterlerde adventisya tabakası tunika media kadar ya da daha kalın olabilir. Uzunlamasına düzenlenmiş elastik fibriller ve daha az miktarda da kollajen fibriller içerir. Müsküler arterlerin duvarındaki elastik fibrillerin çoğu adventisyada bulunur. Media tabakasına yakın iç kısımda sınırları belirgin olmaksızın çevre bağ dokusu ile devam eden membrana elastika eksterna gözlenir. Adventisyada ayrıca vazomotor sinirlerden oluşan bir sinir ağı ve lenfatik damarlar da yer
alır.

Küçük arterler: Çapları daha küçük ve duvarı daha ince olmakla birlikte orta tip duvar yapısına benzer özellikler gösterir.
Arteriol (prekapiller damar): Arterial sistemin çapı 30 ile 400 mikron arasında değişen en küçük terminal dalları arteriol olarak isimlendirilir. Bu tip damarlarda görülen tabakalar aşağıda belirtilmiştir.
Tunika intima: En küçük arteriollerde sadece endotel hücresi ve bazal membrandan bulunur. Daha büyük arteriollerde endotel hücre dizisi altında ince bir bağ dokusu ve zorlukla belirlenebilen bir membrana elastika interna gözlenir.
Tunika media: Bu tabaka, damarın büyüklüğüne göre değişen 2-6 sıra düz kas hücresinden oluşur. Düz kas hücreleri arteriol duvarını çepeçevre sarmadığında, bu damarlar artık metarteiol olarak isimlendirilir.Metarteriollerin başlangıç bölümünde düz kas hücre halkasından oluşan sfinkter yapısı (prekapiller sfinkter) kapillerlere girecek kan miktarını kontrol eder.
Tunika adventisya:İnce gevşek bir bağ dokusudur. Media tabakası kadar kalın olabilir. Kollajen ve elastik
fibrillerden oluşur.Küçük tip arterlerin en uç kısımları ve arterioller (prekapiller damarlar) rezistans damarlar olarak bilinir. Bu damarlar kalpten atılan kanın periferde karşılaştığı en büyük direnç bölgesidir; periferik direncin oluşumunu ve kontrolünü sağlarlar.
ARTERİOVENÖZ ANASTOMOZLAR
Kan akımı arteriollerden venüllere kompleks bir kapiller ağ içinden akar. Kapiller ağ ya doğrudan arteriollerden ya da daha küçük metarteriollerden başlar. Kan kapiller ağ dışında arteriovenöz anastomozlarla kapiller yatağa uğramadan doğrudan arteriollerden venüllere geçiş gösterebilir. Arteriovenöz anastomozun arteriol ucu içerdiği çok miktardaki düz kas hücresine bağlı olarak kalın duvarlıdır. Bu kalın düz kas tabakasının kasılması anastomoz lümenini kapatır ve kan kapiller yatağa yönelir. Bu tabaka gevşediğinde ise kan kapiller yatağa uğramadan venüllere geçer. Arteriovenöz anastomozlar deride belirli bölgelerde
(dudaklar, burun, kulak, el ve ayak parmağı gibi) yaygın olarak bulunur. Bunlar ısı regulasyonunda önemli rol oynarlar.
KAPİLLERLER
Arteriol ve venüllerin arasında çok sayıda dallanmalar ve anastomozlar ile bir ağ yapısı oluşturan damarlardır. Toplam uzunluğu 96.000 km kadar olduğu hesaplanmıştır. Ortalama çapları 5-9 mikron kadardır . Metabolik aktivitesi fazla olan dokular (akciğer,
karaciğer, böbrek, müköz membranlar, bezler, iskelet - kalp kası, beyin korteksi) kapillerden zengindir. Düz kaslar, tendon, sıkı bağ dokusu ve seröz membranlar gibi yapılar ise kapillerlerden fakirdir.
Kanın akış hızı aortada ortalama 320 mm/sn iken, kapillerlerde 0.3 mm/sn'dir. Kapiller sistem ırmakların aktığı ve boşaldığı bir göle benzetilebilir. Kapiller sistemde kan akımının yavaş ve kapiller duvarın ince oluşu, kan ile doku arasındaki değişim için çok uygundur. Kapiller damarların duvarı içten dışa doğru; endotel, perisit ve ince bir retiküler fibril ağından oluşur. Endotel hücreleri arasında fasiya okludens (devamlılık göstermeyen sıkı bağlantı) tipi bağlantılar görülmesine rağmen beyinde kapiller endotelleri arasında ise zonula okludens (devamlılık gösteren sıkı bağlantı) tipi bağlantılar bulunur. Perisitler modifiye düz kas hücreleri olup endotel hücrelerini kısmen kuşatır. Endotel hücrelerininyapısına ve bazal laminanın varlığına bağlı olarak kapillerler dört gruba ayrılır.
- Kesintisiz veya somatik kapillerler: Duvarında pencerelerin olmaması ilekarekterizedir. Bu tip kapillerler; kaslarda, bağ dokusunda, ekzokrin bezlerde ve sinir dokusunda bulunur. Bazal lamina kesintisiz olarak endoteli kuşatır. Komşu hücreler arasında zonula okludens tipi bağlantılar vardır.
- Pencereli veya visseral kapillerler: Endotel hücrelerinin sitoplazmalarında 60-80 mikron çapında ince bir diaframla kapatılmış pencereler vardır. Endotel etrafında devamlı bir bazal lamina bulunur. Bu tip kapillerler; böbrek, bağırsak ve endokrin bezler gibi kan ile doku arasında madde alış verişinin hızlı olduğu organlarda görülür.
- Pencereli diaframsız kapillerler: Böbrek glomeruler kapillerlerinde bulunan,pencerelerinde diafram olmayan ve bazal laminası diğerlerine göre oldukça kalın olan kapillerlerdir.

-Sinuzoidal kapillerler: Çapları diğer kapillerlere göre daha büyüktür (30-40 mikron). Seyri boyunca genişlemeler ve daralmalar gösterir. Endotel hücre sitoplazmasında çok sayıda diaframsız pencere vardır. Devamlı bir bazal lamina yoktur. Endotel hücreleri aralıklı yerleşim gösterir. Duvarlarında perisit bulunmaz. Sinuzoidlerin en tipik örneği karaciğerde bulunur. Bunun dışında dalak, kemik iliği, adrenal korteks, adenohipofiz gibi endokrin bezlerde de gözlenir.
ARTERLERİN ELASTİK ÖZELLİKLERİ
Arterlerin media tabakası damarın elastik özelliğinden sorumludur. Elastik özelliğin üç temel komponentini; elastik lameller - fibriller, kollajen lifler ve düz kaslar oluşturur.Küçük prearteriyolar damarlardaki düz kasların etkisi esas olarak elastik yada kollajen lifler üzerine olur. Elastik ve kollajen, media tabakasında stres altında damarın davranışını belirler. Düşük basınçta stresin çoğu elastik lamellerde oluşur Kasın kontraksiyonu ile stres kollajen liflere aktarılır ve damar duvarı sertleşir. Kasın gevşemesiyle stres elastik lamellere aktarılır ve damar duvarının dilate olması sağlanır.
VENLER
Kan, kapiller ağdan başlayan venüller aracığı ile önce küçük çaplı venlere dökülür. Bu venler ise daha büyük çaplı venleri oluşturduktan sonra vena cava inferior ve vena cava superioru oluşturarak kalbin sağ atriumuna dökülürler. Venler, duvarları ince olduğu için kolayca gerilir ve daha fazla kan tutarlar. Bu yüzden kapasitans damarlar (kan yüklenim damarları, ven yatağı) olarak bilinirler. Bu özellikleri intravasküler basıncı artırmasını engeller. Kapasitans damarlardan kalbe dönen kan miktarı, ön yükü belirleyen önemli bir faktördür.Ven duvarlarında karşılıklı intimal kıvrımlardan oluşan ven kapakçıkları bulunur.
Kapakçıklar; iki yüzü endotel ile örtülü, orta bölümü ise elastik fibrillerden zengin subendotelial tabakadan oluşur. Kapaklar özellikle alt ekstremitedeki venlerde çok sayıda A B bulunur. Merkezi sinir sistemi ve visseral organ venleri ile büyük venlerde kapak bulunmaz. Venlerde arterler gibi çaplarına göre dört gruba ayrılır.
Venüller: Başlıca üç tip venül vardır. Bunlar; Postkapiller venüller: Kapillerler;10-25 mikron çapındaki en küçük venüllere açılırlar. Bunların yapısı kapillerlere benzer, ancak daha çok perisit içerirler. Bu venüllerde kapillerlerdeki gibi madde alış verişi olur.
Toplayıcı venüller: Postkapiller venüller; 20-50 mikron çapında daha büyük toplayıcı venüllere açılırlar. Bu damarlarda perisitler devamlı bir tabaka oluşturur. Bunların dışında kollajen fibriller vardır.
Müsküler venüller:Toplayıcı venüllerin çapları arttıkça, perisitler düz kas hücreleri ile yer değiştirir.Bir iki sıralı düz kas hücre tabakası oluşur ve en dış tarafda kollajen fibrillerin yoğun olduğu bir adventisya görülmeye başlar. Bunların çapları 50-100 mikron arasında değişir.
Küçük venler: Müsküler venüllerin devamıdır. Benzer duvar yapısına sahip olmasına rağmen çapları 1 mm ye kadar ulaşır. Kas hücreleri daha belirgindir ve dışında adventisya tabakası görülür.
Orta tip venler: bu damarlarda bulunan katlar;
Tunika intima: İç tarafta endotel hücre dizisi, altında ince bir bağ dokusu ve dışta da belirgin olmayan bir membrana elastika interna bulunur.
Tunika media: Arter tunika mediasına göre daha incedir. Aralarında elastik ve retiküler lifler bulunan iki ya da üç tabaka düz
kas hücresi içerir.
Tunika adventisya: Bu venlerde damar duvarının en kalın tabakasıdır. Uzunlamasına düzenlenmiş kalın kollajen demetlerden oluşur.
Büyük venler: Bu damarlardaki katlar ise;
Tunika intima: Endotel hücre dizisi ve altında orta tip venlere göre daha çok elastik ve kollajen lifler içerir. Membrana
elastika interna dış tarafta bulunur.
Tunika media: Çok miktarda bağ dokusu ve bir kaç sıra düz kas hücresi yer alır.
Tunika adventisya: Geniş bir tabakadır. Kalın bir kollajen fibril demeti, uzunlamasına düzenlenmiş düz kas hücrelerinden ve elastik fibrillerden oluşur. Çok sayıda vaza vazorum içerir.
ARTERLERDEKİ ÖZELLEŞMİŞ DUYU ORGANLARI
Vücuttaki ana arterler üç tip özelleşmiş duyu organına sahiptir. Bunlar karotid sinusler,karotid cisimcikler (glomus caroticum) ve aortik cisimciklerdir . Ayrıca küçük baroreseptörler aorta ve bazı büyük damarlarda da yerleşmişlerdir. Bu yapılardaki sinir sonlanmaları; kalp atışı, solunum ve kan basıncı kontrolü için impulsları beyne götürürler.Kan basıncı ve içeriğini gösteren bir monitör gibi çalışırlar.
Karotid sinüs'de; kan basıncı değişikliklerini algılayan baroreseptörler bulunur. Bu yapılar; arteria carotis communis‘in bifurkasyon yerine yakın, arteria carotis interna‘nın duvarına yerleşmiştir. Burası nervus glossopharingeus‘tan gelen fazla sayıda sinir sonlanmasına sahiptir. Karotid sinüs‘lerin yerleştiği arter duvarında, tunika adventisya daha kalın, tunika media ise daha incedir. Bu durum kan basıncı arttığında tunika media‘nın gerilmesine yol açar. Bu gerilme çok sayıdaki sinir uçları tarafından algılanır. Karotid sinüs‘lerden başlayan afferent impulslar beynin vazomotor merkezi tarafından alınır ve bu uyarılar vazokontriksiyonu tetikleyerek kan basıncını uygun konuma getirir. Kan basıncı yükseldiğinde kalbi yavaşlatır ve arteriyollerde vazodilatasyon yapar. Ayrıca küçük baroreseptörler aorta ve bazı büyük damarlarda da yerleşmişlerdir.Karotid cisimcikler (glomus caroticum); arteria carotis communis‘in bifurkasyon yerinde yerleşmişlerdir. Kandaki O2, CO2 ve H+ gibi maddelerin konsantrasyonunu algılamadan sorumlu sinir sonlanmaları içeren kemoresöptörlerdir. Aortik cisimcik‘ler; arcus aorta‘da yerleşmiş yapı ve fonksiyon bakımından karotid cisimciklere benzerler.

LENF DAMARLARI
Merkezi sinir sistemi, kıkırdak, kemik ve kemik iliği, timus, diş, tırnak, kıl, epidermis plasenta haricinde çoğu doku ve organlarda lenf kapiller ağı kan kapillerlerine paralel olarak görülür. Kan dolaşımı; kalp, arter ve venlerden meydana gelen kapalı bir dolaşım sistemini oluşturur. Lenf dolaşımı ise; dokuda kapalı kapiller uçlar olarak başlar daha sonra lenfatik damarlar ve kanallarla (ductus thoracicus ve ductus lymphaticus dexter) devam ederek, vena jugularis interna ile vena subclavia'nın birleştiği köşeye (angulus venozus'a) açılır.Lenf damarları boyunca lenf düğümleri bulunur. Lenf sıvısı, lenf düğümüne çok sayıda afferent lenfatik damarlar ile girer ve genellikle tek ve büyük efferent lenfatik damar olarak çıkar. Lenf düğümlerinde lenf sıvısı, makrofajlar tarafından yabancı partiküllerden temizlenir. Lenf; kanın sıvı kısmının kapiller duvarından çevre interstisyel aralığa sızmasıyla oluşur, yani kan plazmasının bir ultrafiltratıdır. Lenf; su, elektrolitler ve % 2-5 arasında değişen protein içerir. Lenf damar sisteminin esas fonksiyonları;
1. Dolaşımdan kaçan sıvı ve plazma proteinlerini kana döndürmek,
2. Resirkülasyon havuzundaki lenfositleri sistemik dolaşıma döndürmek,
3. Lenf düğümlerinde oluşan immun globulinlerin kana girmesini sağlamak.
Lenfatik kapillerler: Lenfatik kapillerlerin; devamlı bir bazal membranları ve duvarlarında perisit yoktur. Çapları kan kapillerlerine göre daha büyüktür. Çapları üniform değildir, yani daralıp genişlemeler gösterir. Dokuda kör uçlar olarak başlarlar. Endotel hücrelerinin dış yüzüne 5-10 nm çapında bağlayıcı fibriller adı verilen fibril demetleri tutunur. Bu fibriller çevre bağ dokusundaki fibrillere tutunurlar. Bunların lenf kapillerlerinin lümeninin açık tutulmasını sağladığı düşünülmektedir.
Lenf damarları: Duvar yapısı venlere benzemekle birlikte, komşuluk yaptığı aynı çaptaki venden daha incedir. Küçük lenf damarlarında endotel çevresinde retiküler, kollajen fibriller ve az sayıda düz kas hücreleri bulunur. Çapı 200 mikron'dan büyük olanların duvar yapısı birbirinden belirgin olarak ayırt edilmeyen intima, media ve adventisya tabakalarından meydana gelir. Tunika intima: Endotel ve altında uzunlamasına seyreden ince bir elastik fibril demetinden oluşmuştur.
Tunika media: Çoğunlukla sirküler seyreden bir kaç tabakalı düz kas dizisinden oluşur. Tunika adventisya: En kalın tabakadır.
Uzunlamasına düzenlenmiş elastik ve kollajen fibrillerden oluşur. Lenf damarlarında karşılıklı intimal kıvrımlar kapakları oluşturur. Venlerdeki kapaklara göre daha sık bulunurlar. Lenf kapakları, lenf akımının tek yönlü olmasını sağlar.Eğer lenfatik damarlar önemli derecede genişlerse, valvüller yetersizleşir ve geriye doğru lenf akımı olur. Lenfatik dolaşıma venlerde olduğu gibi dış kuvvetler yardımcı olurlar.İskelet kasının kasılması ve çevre yapıların hareketi lenf duvarına basınç yaparak lenf hareketini sağlar. Bundan dolayı, bir ekstremite uzun süre hareketsiz kalırsa lenf sıvısı hareketi yavaşlar.
DOLAŞIM SİSTEMİ EMBRİYOLOJİSİ
Dolaşım sistemi anjioblastik hücrelerden farklanır. Bu doku mezodermden(ekstraembriyonik mesoderm) gelişen mezenşimal hücre topluluğundan meydana gelir. Kan damarlarının gelişimine anjiogenezis denir. Dolaşım sistemi embriyoda fonksiyona başlayan ilk sistemdir. Embriyo, 3 ncü haftanın ortasına kadar çevre dokulardan diffüzyonla beslenir ancak embriyo geliştikçe bu yeterli olmaz. Embriyonun hızlı gelişimi, besin elde etme ve artık ürünlerin atılımı için dolaşım sisteminin erken gelişmesini gerektirir. Üçüncü haftanın başında, anjiogenezis yada kan damarı formasyonu başlar. Ayrıca üçüncü haftadan itibaren primitif plasental sirkülasyon da gelişir.
Anjiogenesis ve hematogenesis: Üçüncü haftada embriyo ve ekstraembriyonik membranlardaki kan damarı ve kan oluşumu Şekil 5 ve 6 da gösterilmiştir. Anjioblast olarak bilinen mesenşimal hücreler, kan adacıkları denilen izole anjiojenik hücre kümelerini oluşturururlar. Hücreler arasısındaki yarıkların birleşmesiyle kan adacıkları içerisinde küçük kaviteler oluşur. Anjioblastlar endotelial hücreleri oluşturmak için düzleşir. Bunlar kavitelerin etrafını çevreleyerek primitif endoteliumu oluştururlar. Bu endotelial kavite çizgisi kısa süre içerisinde endotelial kanalların ağlarını oluşturmak üzere birleşir.Endotelial gelişme ve birleşme ile komşu bölgelerdeki damarlar arasında iletişim kurulur.
Primitif kan hücreleri ve plazma: Kan damarlarında olduğu gibi kan hücreleride üçüncü haftanın sonunda yolk sac ve allantois duvarındaki endotelial hücrelerden gelişir.
Kan oluşumu embriyonun beşinci haftasına kadar görülmez. Kan hücreleri ilk olarak karaciğer, dalak, kemik iliği ve lenf nodlarında olmak üzere embriyo mesenşiminin farklı bölümlerinde gelişir. Pirimitif kan damarı endoteli çevresindeki mesenşimal hücreler,damarların müsküler ve bağ dokusu elemanlarına dönüşürler.

Primitif kardiyovasküler sistem: Kalp ve büyük damarlar kardiyojenik bölgedeki mezenşimal hücrelerden gelişir. Endotel ile döşeli, uzunlamasına bir çift kanal, endotelial kalp tüpleri olarak isimlendirilir. Bu yapılar üçüncü haftanın sonundan önce gelişir ve pirimitif kalp tüpünü oluşturmak üzere birleşir. Üçüncü haftanın sonunda endotelial kalp tüpleri tek bir tübüler kalbi oluşturmak üzere şekillenir. Primitif kalp tüpü ile embriyo kan damarları, kordon, chorion ve yolk sac'ın birleşmesiyle primitif kardiyovasküler sistem oluşur. Üçüncü haftanın sonunda, 21. 22. günde kan dolaşmaya ve kalp atmaya başlar (son adet başlangıcından yaklaşık beş hafta sonra). Kardiyovasküler sistem böylece ilk çalışmaya başlayan organ sistemidir. Embriyonik kalp atışları ultrasonografi ile beşinci haftadan itibaren saptanabilir.

FETAL VE YENİDOĞAN DOLAŞIMI

Fetal kardiovasküler sistem doğum öncesi ihtiyaçları karşılayacak bir yapıdadır.Doğumla birlikte dolaşım sisteminde bazı değişiklikler meydana gelir. Yenidoğanlarda iyi bir solunum doğumda normal dolaşım değişiklikleri için gereklidir.
Fetal dolaşım: Oksijenlenmiş kan, plasentadan umbilikal venlerle fetus'a gelir. Vena cava inferior, umbilikal venlerle plasentadan gelen kanın hepsini kısa sürede alır.Plasentadan gelen kanın yarısı hepatik sinuzoidlerin içinden geçer, geri kalan bölümü ise karaciğere uğramadan ductus venozus içinden geçerek vena cava inferior'a gelir. Ductus venozus'a giren kan miktarı, umbilikal vene yakın bir sfinkterle düzenlenir. Sfinkter gevşediğinde, duktus venozusa daha çok kan geçer. Sfinkter kasıldığında, daha çok kan portal sinuslar içinden portal vene ve oradan da hepatik sinuzoidlere geçer. Vena kava inferiordan kan, kalbin sağ atriumuna gelir. Vena cava inferiordan gelen kanın çoğu foramen ovale'den geçerek sol atriuma gelir. Burada pulmoner venlerle akciğerlerden dönen küçük bir miktar deoksijene kan ile karışır. Sol atriumdan, kan sol ventriküle geçer ve çıkan aorta ile kalbi terkeder. Kalp, baş-boyun ve üst ekstremiteler iyi oksijenlenmiş kan alır.Sağ atriumda küçük bir miktar vena kava inferior'dan gelen oksijenlenmiş kan vena kava superior'dan ve sinus koronarius'tan gelen deoksijene kan ile karışıp, sağ ventriküle girer. Bu kan orta düzeyde oksijenlidir ve trunkus pulmonalis ile sağ ventrikülü terkeder.Trunkus pulmonalis'deki kanın bir kısmı akciğerlere, büyük bir bölümü ise duktus arteriozus içinden aortaya geçer. Fetal hayatta yüksek pulmoner direnç yüzünden pulmoner kan akımı düşüktür. Kalpten çıkan kanın sadece % 5‘i akciğerlere gider ve bu kan da
akciğerlerin fonksiyonu için yeterli değildir. İnen aortadaki kanın % 40-50‘si umbilikal arterlere geçer ve tekrar oksijenlenmek için plasentaya döner.
Fetal dolaşımla ilgili doğum sonrası kalıntılar: Doğumdan sonra kardiovasküler sistemdeki değişiklikler nedeniyle bazı damar ve yapılara artık gerek yoktur. Umbilikal venin intra-abdominal kısmı ligamentum teres hepatisi oluşturur. Umbilikal venin lümeni
genellikle tamamen kapanmaz bu yüzden ligamentum teres kontrast madde ya da kemoterapötik ilaç injeksiyonu için gerekli ise yetişkinlerde kanalize edilebilir. Ductus venozus ligamentum venozus'u oluşturur. Umbilikal arterlerin intraabdominal bölümünün,proksimali arteria vesicalis superior'u, geri kalan kısmı ise ligamentum umbilicalis medialis'i oluşturur. Foramen ovale doğumda fonksiyonel olarak kapanır. Anatomik kapanma ise birkaç hafta içinde doku proliferasyonu ve septum primumun septum sekundum kenarına yapışması ile oluşur. Ductus arteriosus ligamentum arteriozum'u oluşturur. Duktus arteriozus'un anatomik olarak kapanması 12 nci haftaya kadar sürebilir.


SENDE YORUM YAP!

Whatsapp